TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ KİM İÇİN ÜRETİLMEKTE ?
Zamanı idrak etmek, yaşı kemale ermiş bir ihtiyarın, geçip giden yıllar, dakikalar içinde bir şerit gibi akarken gözlerinin önünden, derin bir ah çekişin kelimelere sığmayacak mesajında saklı hakikati anlamaktır.
Bütün duygu, düşünce, tavır ve eylem boyutuyla hayatın tamamına dair acı bir hüsran ve büyük bir kurtuluşu aynı anda ifade eden Asr Suresi mutlak manada zamana yemin ile başlamaktadır. İnsanın hüsrana düçar olmasında da, kurtluşa ermesinde de zamana karşı tutumunun hayati bir boyutu olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı şekilde zamanı en güzel şekilde ihya etmenin, sağlam bir iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye olarak dört temel unsurunu ortaya koymaktadır. İmanı öteleyen, güzel ve hayırlı işleri ihmal eden, hakkı ve sabrı yaşamayı ve tavsiye etmeyi hayatın merkezi yapmadan geçen her ânın ziyan ve hüsran olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Zaman çabuk geçiyor, hızına ulaşılamıyor. Çoğu zaman insan kıymetini bilmiyor. Bu hızlı akışı içinde zaman sermayesini bilinçsiz ve sorumsuz şekilde tüketiyoruz. İnsan için Hakk’ın en kıymetli ihsanı ömrü olsa gerek. Ömür de kocaman bir zamandır, ancak toplamı son nefes kadardır. Ömür yaratanın emanetidir ve İhanet edilmeden yaşanmalıdır. Bunun için de saniyelerinin dahi maddi ve manevi yönden iyi değerlendirilmesi gerekir. Din, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için; yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmamızı istiyor.
İnsanı yaratan ve onun dünyada kalma zamanını tahsis eden Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerimde zamanın ehemmiyetine dikkatimizi çekerek: “O halde boş kaldın mı, hemen başka bir işe koyul” , başka bir ayette ise: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” buyurmuştur. Bu ayetler insana zamanını boşa geçirmemesini, bir işi bitirdi mi, boş durmayıp hemen yeni bir işle meşgul olmasını, kendi işini kendinin yapmasını, dolayısıyla mutlaka bir iş, bir meslek veya sanatının olması gerektiğini bildiriyor. El emeği, göz nuru ve alın teriyle elde edilen kazancın kişi için, daha helal ve kıymetli olacağını hatırlatan bu ayetler; kendi emeği ile geçinip ihtiyaçları için muhannete el açmayanların daha güçlü ve özgür olacağını vurguluyor. Kurda: “Neden boynun kalın?” demişler, o da:“Kendi işimi kendim yaparım da ondan.” demiş.
Peygamberimiz (S.AV.) de, zamanın önemine işaret ederek: “İki günü birbirine eşit olan zarardadır.” buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerif bize; dün, bugün ve yarının, farklı farklı zaman dilimleri olduğunu, her birinde maddi ve manevi yeni kazanımlar elde edilmesi gerektiğini haber veriyor. O halde her günün hayatımıza yeni bir bilgi, beceri ve tecrübe katması gerekir, aksi takdirde o gün boşa gitmiş sayılır. Zaten geçmiş zaman elden çıkmış, gelecek ise henüz bilinmemektedir. Öyleyse insan, içinde bulunduğu anı elinden geldiği kadar, iyi değerlendirmelidir.”Ömür bir gündür,o da bu gündür” sözü unutulmamalıdır.
Konu ile ilgili bazı hadis-i şerifler de şöyledir: “İki şey vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini bilmezler. Bunlar sıhhat ve boş vakittir.”, “İnsan; hayatının her anından, nereden kazanıp nereye harcadığından, gençliğini (ömrünü) ne yolda tükettiğinden, bildiği ile amel edip etmediğinden hesaba çekilecektir”.
İnsan; çocukluk, gençlik, erginlik ve ihtiyarlık evrelerini bilinçli yaşamaktan,faydalı işler yapmaktan, bilgi birikimini ve tecrübelerini toplumun diğer fertleriyle paylaşmaktan, helal kazanıp meşru yollara harcamaktan; ömrünü, din ve dünyasını mamur edecek iş ve meşguliyetlerle tamamlamaktan, bildiği müspet şeylerle amel etmekten sorumludur.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) ümmeti için çok ve çeşitli dualar etmiştir. Bunlardan birisi de: “Allah’ım! Ümmetim için sabahın erken saatlerini bereketli kıl.” şeklindedir. Zamanın her anı, işe yarayan bir iş ve bir uğraşı ile yaşanırsa verimlidir. Ancak sabah saatlerindeki çalışmanın getirisi daha da bereketlidir. Hakikaten erken kalkan, işine erken başlayan o gün daha çok iş üretir, daha çok kazanır. Onun için :“Erken kalkan yol alır.” denilmiştir. Hem sabah namazından sonraki vakitlerde insanın kafası ve aklı daha bir arı, duru oluyor. Peygamberimiz (s.a.v) bir diğer hadislerinde : “Erken kalkıp geç yatanın ömrü uzun olur.” buyurmuşlardır. Tabi ki erken yatıp geç kalkanın ömrünün çoğu uykuda geçeceği için, çalışmaya ve dünya nimetlerinden istifade etmeye daha az vakti kaldığından onun ömrü de kısalmış sayılır.
Dinimiz zamanı verimli ve disiplinli olarak kullanmaya çok önem vermiştir. Öyle ki, ibadetlerin ifasını bile zamana bağlamıştır. Zamanı gelmeyince ezan okunmaz, namaz kılınmaz, oruç tutulmaz, hac yapılmaz, zekât ve fitre verilmez, kandil geceleri kutlanmaz ve bayramlar yapılmaz.
Atalarımız da zamanın değerine dikkatimizi çekecek güzel özlü sözler söylemişlerdir. Bunlardan bazıları şöyledir: “Bugünün işini yarına bırakma”, “Vakit nakittir”, “Ağaç yaşken eğilir”, “Küçüklükte öğrenilenler taş üstüne kazı, büyüklükte öğrenilenler buz üstüne yazı”. Samimiyetle çalışıldığı ve iyi değerlendirildiğinde zaman, nakit olur, ilim olur, fen olur, icat olur, sanat olur, meslek olur hülasa her şeyin kapısını açan sihirli bir anahtar olur. Çocukları ve gençleri yetiştirirken; onların her işe yatkın olacaklarını, çabuk öğrenip geç unutacaklarını unutmayalım. Sevgili peygamberimizin (s.a.v.) “Çocuklarınıza 7-10 yaş arasında dinlerini öğretin. On yaşında tatbik ettirin, kızların ve erkeklerin odalarını, yataklarını ayırın.” hadisini de ibretle hatırlayalım.
Efendimiz (s.a.v) ile sahabeden birisi arasında şöyle bir söyleşi geçer:
- Ey Allah’ın Resulü! (s.a.v) ömrümün bir yıl kaldığını bilsem ne yapmamı tavsiye edersin?
- Çalışmanı tavsiye ederim.
- Neye çalışayım?
- Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahret için çalış.
- Ömrümün bir ay kaldığını bilsem ne yapmamı tavsiye edersin?
- Aynı gaye için çalışmanı.
- Ömrümün bir dakika kaldığını bilsem
- Yine çalış!
- Neye çalışayım?
- Kelime-i Şahadet getirmeye, imanını korumaya ve ahrete imanla göçmeye çalış.
Görülüyor ki Müslüman; kendisi, ailesi ve toplumu için; ömrünü iyi değerlendirmek, gece gündüz, yaz kış demeden çalışmak, çok çalışmak ve faydalı işler üretmek mecburiyetindedir. Gerektiğinde ömrün son bir dakikasından bile - dünyadan imanla göçmek ve ukbada rahat etmek için- istifade etmek durumundadır. İslam dini bu şekilde çalışan insanların dinidir. Dinimiz, tembelliğe ve asalaklığa asla müsaade etmez.
Günümüz dünyasında zamanın iyi değerlendirilmesinin önemi daha da artırmıştır. Öyle ki zamanı iyi kullanan milletler ilimde, fende ve teknolojide ileri giderek muasır medeniyeti yakalamışlar ve bu konuda geri kalmış milletlere hakim olmuşlardır. Japonlar zamandan azami ölçüde istifade etmesini bilen ve dünyanın zengin ve ileri milletlerinin başında gelen uluslarından biridir. Japonya’da otuz kişilik bir sınıfa zil çaldıktan bir dakika sonra giren öğretmenin; otuz dakikalık ücretinin kesildiğini bir dergide okumuştum. Peygamberimizin (s.a.v.) son bir dakikalık ömürle, ebedi hayatı ve mutluluğu kazanmaya çalışmamamızı istemesinin hikmeti şimdi ne kadar anlamlı hale geliyor değil mi?
Ömür bize ilahi bir emanettir. Emanete ihanet günahtır. Ömre ihanet etmek,onun kıymetini bilmemek ve onu israf etmektir.Ömre ihanet etmemek ise,onun her anını Allah’a itaat ederek ,maddi ve manevi kazanımlar elde etmek için çok çalışarak dolu dolu yaşamaktır...