Kadın cinayetleri, toplumumuzun en derin yaralarından biri ve her geçen gün daha fazla insanın dikkatini çeken bir sorun haline geliyor. Ne yazık ki, sayılar yalnızca bir istatistikten ibaret değil; her bir sayı, bir kadının yaşamını, hayallerini ve geride bıraktığı sevdiklerini temsil ediyor. Kadın cinayetleri, yalnızca bireysel bir şiddet olayı değil, toplumsal bir sorun olarak ele alınmalı. Bu şiddet, kadınlara yönelik köklü cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil yapının sonuçlarından biri.
Birçok kadın, evde, sokakta ya da iş yerinde güvende olamıyor. Kadınlar, sırf kadın oldukları için hedef haline geliyor. Maalesef, bu durumun normalleştiği, hatta bazen sessiz kalındığı bir toplumda yaşıyoruz. Oysa ki bu şiddeti durdurmanın ilk adımı, sessiz kalmamak ve farkındalık yaratmaktır. Her birimizin, bu konuda sorumluluğu var.
Kadın cinayetlerine karşı etkin yasal düzenlemeler yapılmalı ve var olan yasalar tam anlamıyla uygulanmalı. Özellikle 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi gibi düzenlemelerin hayata geçirilmesi, kadınların yaşam hakkını koruma açısından büyük önem taşıyor. Ancak ne yazık ki, bazı dönemlerde bu tür yasal düzenlemeler ya göz ardı ediliyor ya da yeterince uygulanmıyor. Kadınların can güvenliği politik bir mesele haline getirilmemeli; bu, insani bir mesele.
Peki, çözüm nedir? Öncelikle toplumda köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Kadınların yalnızca eşit bireyler olarak değil, insan hakları temelinde korunması gerektiği bilincinin her kademeye yayılması gerekiyor. Medya, eğitim sistemi, siyasi otoriteler ve sivil toplum kuruluşları, bu konuda etkin roller üstlenebilir. Cinsiyet temelli şiddetin kökenine inip, şiddetin normalleşmesine zemin hazırlayan tüm unsurlarla topyekûn mücadele edilmelidir.
Kadın cinayetlerini durdurmanın yolu, yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı değil. Toplumun her bireyi bu konuda duyarlı olmalı, sessiz kalmak yerine ses çıkarmalıdır. Bir kadının daha hayallerine, umutlarına veda etmesini engellemek için her birimiz bu sorumluluğu üstlenmeliyiz. Çünkü her kadın, her insan gibi yaşamayı hak ediyor; korkusuzca, özgürce ve güvende.