Mimar Sinan Mahallesi’ndeki tripleks villamın salonunda, taze sıkılmış portakal suyum ve röptaşabırımla televizyon karşısında miskinlik yaparken izlediğim su altı belgesellerini bir gün yaşamak gibi bir düşüncem vardı.
Keşfetmeyi ve öğrenmeyi seven zengin ve yakışıklı bir aristokrat olarak “Bu hayatta denemediğim bir şey kalmasın” mantığında oldum hep.
Televizyonda izlediğiniz belgeseli bizzat yaşamak gibisi yoktur sanırım.
*
Yerel seçimler öncesi sohbet ettiğim sevgili dostum CHP Nazilli İlçe Başkanı Serkan Sevim, seçimi kazanırlarsa rafting yapmaya götürmeye söz vermişti.
Seçimler kazanıldı ve Muğla’nın Dalaman İlçesi’nde bulunan rafting alanına Aydın’da görev yapan gazeteci arkadaşlarla birlikte gittik.
İlk kez rafting yapan ben, parkurun en tehlikeli yerinde bottan düştüm.
Azgın suların üstünde kalmaya çalışırken yaklaşık 100 metre sürüklendim ve sonunda bota tekrar çıkabildim.
O an fark etmedim ama daha sonra videoyu izlediğimde aslında ölümden döndüğümü gördüm.
Mirasını bırakacak kimsesi olmayan zengin ve yakışıklı bir aristokrat olarak röptaşımbırımı öksüz ve yetim bırakıp ayrılacakmışım aranızdan.
*
Ölümle burun buruna gelmiş olmama rağmen tekrar rafting yapma isteğim dinmedi.
Önceki haftalarda Aydın Büyükşehir Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret eden Serkan Sevim ve yönetim kurulu üyeleriyle yaptığımız sohbette ‘Tüplü Dalış’ deneyimi yaşayabileceğimiz konuşuldu.
Konuştuğumuzu havada bırakmak gibi bir huyumuz olmadığından “En kısa zamanda yapalım” diye karar aldık.
Kuşadası’nda tekne ile açılıp dalma fikrimiz teknelerin kapasitesinin yarısına izin verilmesi nedeniyle Le Bleu Otel’de gerçekleştirme fikriyle değişti.
Otelin ayarlanmasında da Kuşadası Belediye Başkanı sevgili Ömer Günel yardımcı oldu.
*
23 Ağustos günü saat: 07.30’da yola çıkmak için sözleştik.
Pazar pazar saat: 07.00’de uyanıp hazırlandım.
Taze sıkılmış portakal suyumu bile içmeden evden çıkmama rağmen saat: 07.34’de buluşma noktasına ulaştım.
Aslında tam saatinde ulaşırdım ama her sabah aynada 3 dakika 18 saniye kendimi sevme rituali nedeniyle böyle bir gecikme oldu.
Kendimi sevmekten başkasını sevmeye vakit bulamadığım için de ömür boyu yalnız kalma riski taşıyan biriyim.
Umarım her sabah benim yerime beni seven biri çıkar da birlikte hep beni severiz.
*
Nazilli’den ve Aydın merkezden gelen gazeteci arkadaşlarımız, CHP Nazilli İlçe Başkanı Serkan Sevim ve CHP Nazilli İlçe Kadın Kolları Başkanı Gamze Arslan ile birlikte yola çıktık.
Germencik’te kahvaltı için mola verdik.
Çay, simit, peynir ve zeytin ile kahvaltımızı yaptık.
*
Kahvaltının hemen ardından etkinliğin yapılacağı Le Bleu Otel’e gittik.
Orada kendisi dalgıç olan (benim anladığım şekilde) Dalmaç hoca (doğrusu Tağmaç) ve otelin Genel Müdürü Yıldız Tekin bizi karşıladı.
Ben ismini ‘Dalmaç’ olarak anladığım için ve ismiyle mesleği uyumlu insanları hep sevdiğimden Tağmaç hocaya sempati duydum.
Tağmaç hoca ve Aktive Blue Dalış Okulu ekibi ilk defa dalış yapacak olan bizlere brifing verdi ve işin inceliklerini anlattı.
Dörderli gruplar halinde dalmak için dalış alanına gittik.
İlk grup suyun içinde tekrar bir ders aldıktan sonra uzaklaştı.
İkinci ve üçüncü grup da suyun içinde ders alıp dalış için gittikten sonra sıra benim gruba geldi.
O ana kadar çok rahat olan ben, birden bi heyecana kapıldım.
Suyun altına indikçe nefesimi tutma ihtiyacı hissettim.
Ağzımdan nefes alıyor olmama rağmen ısrarla burnumdan almaya çalıştım.
Ağzımdan nefes almayı başardım ama nedense arada sırada kafamı suyun dışına çıkarıp, ağzımda regülatör olmadan doya doya nefes almak istedim.
Bu nedenle de meslektaşlarım 5 metreye dalıp, balık beslerken ben 1,5 metreye kadar dalıp daha küçük balıklarla oyalandım.
Anlayacağınız ağzım hariç her yerimden nefes alma girişimim oldu ama çok da başarılı olamadım.
Suyun altında nefes almamız gereken tek yer ağzımızmış aklınızda bulunsun.
*
Bu arada Naim Atmaca abimizin dalma girişimi de komik anlara sahne oldu.
Ekipmanı takan Naim abiye ‘dalamayacağı’ söylendi.
Meğer Naim abi koronadan korunmak için kullandığı maskesini hep çenesinin altına taktığından, deniz gözlüğünü de burnunun üstüne takmış, burnu açıkta dalmaya çalışmış.
*
Suyun 5 metre altına dalmayı başaran arkadaşlar bir de sosyal mesaj verdiler ve cemiyetimiz tarafından hazırlanan “Yerel Basınına Sahip Çık” yazılı pankartı suyun altında açtılar.
Sonrasında otelde vakit geçiren meslektaşlarımız, havuzun, denizin ve güneşin tadını çıkarıp bir gün de olsa iyi vakit geçirdiler.
Dönüşte akşam yemeğini Ortaklar’ın meşhur çöp şişi ile hallettik.
*
Emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür ederken, şunu anladım ki, ben su üstünde, havada, karada her şeyi yapabilirim.
Nefes’siz kalacağım etkinlikler pek bana göre değil.
Zaten ben başkanım, başkanlar her şeyi yapmak zorunda değil bence.
“Dalamadı” diye dalga geçeni de Fatih Ürek öpsün.
ELEKTRİKÇİLER ODASI
Tüplü dalış etkinliğimiz tabi ki bazı eleştirileri de beraberinde getirdi.
Çok kıymet verdiğim bir gazeteci büyüğümün sosyal medya hesabından “Bana göre Aydın yerel gazetecilerin temsilcileri su altında değil, reel kavramların peşinde olmalı” şeklindeki paylaşımı bunlardan biriydi.
Zaten diğerlerini de hiç dikkate almadım.
*
Her ne kadar Gazeteciler Cemiyeti olarak bir meslek örgütüysek ve hayatın reel kavramlarının peşinde olmamız gerekse de stresli bir mesleğin mensupları olarak ruhsal ve fiziksel rahatlamaya ihtiyaç duyduğumuz kaçınılmaz.
Eğlenirken de farkındalık oluşturup, eğlence ile mesleğimizin sorunlarını birleştirip dikkat çekebileceğimizi düşündük.
Nihayetinde “Terzi kendi söküğünü dikemez” misali herkesin derdine koşan, yaptıkları haberlerle birçok sorunun çözülmesine vesile olan gazetecilerin sorunları maalesef yerelde yapılacak işlerle çözülmüyor.
*
Mesleğin sorunlarının çözümü noktasında meslek örgütü olarak değişik platformlarda çözüm önerilerimizi zaten dile getiriyoruz ancak bir kararname ile çözülebilecek sorunlarımız nedense iktidar sahipleri tarafından hasır altı edilmeye devam ediliyor.
Yıllardır “Basın Meslek Yasası çıksın, İnternet yasası çıksın” diye söylüyoruz.
Yıllardır cemiyetlerin statüsünün değişmesi gerektiğini ve meslek odası veya birlik statüsünde olması gerektiğini savunuyoruz.
Ancak bunun olabilmesi bu iktidarla mümkün görünmüyor.
Yarınlarda iktidar değişse, yeni gelenin de basını kontrol edebilmesi için bu yapıyı aynen koruyacağını düşünüyorum.
*
Mesela basit bir örnek vereyim.
Bugün herkes gidip gazete kurabilir.
Bunun için Ticaret Odası’na veya Elektrikçiler Elektronikçiler Fotoğrafçılar Esnaf ve Sanatkarları Odası’na kayıt olması yeterli.
Kayıt olurken ve sonrasında da aidat ödemesi yapmaya devam ediyorlar.
Bakın özellikle vurgulamam gerekiyor gazete sahipleri, Gazeteciler Cemiyetlerine değil, Elektrikçiler Elektronikçiler Fotoğrafçılar Esnaf ve Sanatkarları Odası’na kayıt oluyor.
*
Düşüncelerine kıymet verdiğim meslek büyüğümü çok iyi anlıyorum.
Kendisinin de beni anladığını düşünüyorum.
Reel kavramların başında cemiyetlerin, gerçekten bir meslek örgütü olması gerektiği gelmekte ve bizler bunun çok farkındayız.
GÜNÜN FIKRASI
Temel, Dursun’a lüks arabasını nasıl aldığını anlatıyormuş:
“Bir gün otostop yapıyordum. Bu arabayla mini etekli güzel bir kadın durdu ve beni arabasına aldı. Bir süre gittikten sonra arabayı ıssız bir yere çekti. Mini eteğini iyice yukarı çekti ve bana ‘benden ne istiyorsan alabilirsin’ dedi. Bende arabayı aldım”
Dursun birkaç saniye düşündükten sonra konuşmuş:
“İyi yapmışsın Temel. Mini etek sana hiç yakışmazdı” GÜNÜN TESPİTİ
“..patates bile bazı insanlardan daha gururlu.. en azından ‘kızarmasını’ biliyor..” BEN
"..çok para değil de 'az' para beni bozuyor.. en azından moralimi bozuyor.." GÜNÜN SÖZÜ
“..eşeğe ‘sıpan olacak’ diye müjde vermişler.. ‘sırtımdan yükümü alacak değil ya önümden yemimi alacak’ demiş..” KADINLAR ERKEKLER
"..kadın olmak da zor.. sussan 'trip', konuşsan 'dırdır'.."