Merhaba. Şuna inanıyorum. Devletten ne konuda olursa olsun hibe alan biri siyasi partilerde yöneticilik görevinde bulunmamalı. Ya yönetici olmalı ya da siyasetle uğraşmalı. Bu ilçedekiler için de geçerli.
**
Öyle ya da böyle kamuda çalışmaya başlayanlar da seçim arabalarında poz vermemeli. Bence. Siyaseten bir yere girmişsin. Bari kamu görevini yaptığını unutma. Hey halk! Prim verme şöyle insanlara. Bir bak bakalım neden koşuyor bu kadar. Dava diyor. Şahsi dava dışında neyin davası acaba..
**
Pandemiden sonra arazilerin önemi arttı. Bir iki milyonluk arazi alıp yatırım yapanlar var. Bunların içinde önemli görevlerde bulunanlar da var. Olabilir. Bir iki milyona arazi alıp etrafına çevrilecek yüz bin liralık çit için devletten hibe alanlar var mıdır? Olabilir mi? İnanası gelmiyor insanın.
***
Bir de kamu görevi yaparken şahsi işini devletin arabasıyla yapanlara ne demek lazım? Yakışmıyor. Vatandaş görüyor bunları. Masal. Masal.
****
Geçenlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "14 Mayıs'ın akşamı Türkiye'de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb'ine hamdedenler olacak" şeklinde sözler sarf etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da içkiyle alakalı sözleri var. İçki hiçbir zaman hayatımın merkezinde yer almadı. Kırk yılda bir belki. Ama bu kutuplaştırıcı sözleri doğru bulmuyorum. AK Parti'ye oy verip içki içenler yok mu? AK Parti kazanırsa şampanya patlatıp kutlama yapacak olanlar yok mu? AK Parti'de yönetici olup, içkili restoran işletenler yok mu? Biliyorsunuz tabi ki var. Bu sözlere en çok onların karşı çıkması gerekmiyor mu? Bir seçim için ülkeyi bıçak gibi ikiye bölüyoruz. İnanılır gibi değil. Nasıl insanların dinini yaşamalarına bir yönetici çıkıp laf söyleyecek olsa karşı çıkacaksak insanların kişisel yaşam tarzlarına müdahaleye de karşı çıkmalıyız. Bu kadar net!
**
İlçede bazı milletvekillerinin ziyaretlerini takip ettim. Gerçekten siyasetten bıkan insanları gördüm. Siyasetçilerin seçimden seçime gelip ortadan kaybolmaları, yerel genel fark etmez liyakatsiz görevlendirmeler, işe alımlarda adaletsizlik, insanların yaşadıkları sorunlara muhatap bulamamaları... Bıktırmış insanları. Gözümün önünde bir milletvekili iletişim numaralarının bulunduğu kartı uzattı, bir kadın artık hiç umudu kalmamış olmalı ki kartı dahi almadı. Bir başkası fotoğraf çektirmek istemedi. 5 yıldır sürekli seçim konuşulması insanları yordu artık. Bu seçim elbette katılım fazla olacak ama bu insanların yorulduğu gerçeğini değiştirmez. Bu seçimler artık atlatılmalı ve uzun süre artık seçim konuşulmamalı!
***
Seçimlere az biraz girmişken... Özetle Kılıçdaroğlu kazanırsa teşkilatına rağmen kazanacak, Erdoğan kazanırsa teşkilatları sayesinde, teşkilatlarını kurumsal bir şekilde çalıştırması sayesinde kazanacak. Tabi bundan yıllar içinde parti sayesinde bir yere gelip o motivasyonla aşırı çalışanların da etkisi var ama yine de AK Parti bu çalışmaları kurumsallaştırmış olmasıyla farklı bir noktada. Ekonomik kötü gidişata, yılların yıpranmışlığına rağmen AK Parti hep sahadaydı, CHP ise seçimle birlikte yeni yeni sahaya indi. Bu sadece ilçeye özgü bir durum değil tabi ki. AK Parti benimsediği bu strateji ile hiçbir alanı boş bırakmadı. Erdoğan ne söylediyse en ücra köydeki mahalle başkanı bunu whatsapp iletileri sayesinde tekrarladı. Zaten medyanın çoğu da Erdoğan'ın sözlerine yer verdiği için doğru yanlış toplumda kanaat oluşturmada Erdoğan daha başarılı oldu. Kılıçdaroğlu cephesinde ise CHP eskisine göre bazı konularda doğruyu bulurken teşkilatlarını bir türlü tam anlamıyla çalıştıramadı. Bunda parti kültürü de etkilidir. Birkaç yıl önce Kılıçdaroğlu'nun tepede söylediğine kendi partilileri bile kuşkuyla bakarken kararsız seçmene bunlar tam anlamıyla ulaştırılamadı. Akşener'in masadan kalkıp geri dönmesi Kılıçdaroğlu'ndan tam emin olamayan CHP'lilerin Kılıçdaroğlu'nun arkasında safları sıkılaştırmasında etkili oldu olmasına ama CHP sadece seçim döneminde seçmenle buluşuyor algısının yıkılması için geç kalındı. Kılıçdaroğlu kazanırsa tepede birkaç yıldır geliştirdiği projelerin ve son dönemdeki karşı cephede ilgi uyandırmaya başlayan çıkışlarının, doğru iletişim stratejisinin Erdoğan'ın tersine daha kapsayıcı, sakin, uzlaşmaya açık bir dil kullanmasının meyvesini alacak ama bu CHP teşkilatlarının sınıfta kalması gerçeğini değiştirmeyecek.
***
İlçemizden örnek verelim. Ülke 20 yılda ilk defa değişim rüzgarını bu denli hissediyor ama ilçe teşkilatı ile meclis üyeleri arasındaki soğukluk bir türlü giderilemiyor. Ne zaman yan yana gelecekler. Meclis üyeleri de hatalı ilçe teşkilatı da... Kılıçdaroğlu henüz seçimlere bir iki yıl varken bile açıkladığı projelerle iktidarı peşinden sürükledi. Muhalefet partileri iktidarı takip eder düşüncesini yerle bir etti. Sadece muhalefet yapan imajından kurtulup vatandaşın yaşadığı sorunlara karşı çözüm bulan bunları iktidara öyle ya da böyle yaptıran bir profil çizdi ama yerelde yaşananlara bakın. Eminim CHP teşkilatları AK Parti teşkilatları gibi çalışsa kazanma ihtimalinin bu kadar artması için son günler beklenmezdi. Ayrıca meclis için CHP'nin oyları daha net bir artış sağlardı.
**
Siyasi iletişimci Ateş İlyas Başsoy'un "Hepimiz Aynı Belediye Otobüsündeyiz" isimli bir kitabı var. Bence herkes okumalı. Kitabın sonunda ünlü bir romandan örnek veriyor. Romandaki karakter bozacı Mevlüt bir gün tuhaf bir güç hissediyor. Başsoy bu durumu kitabında, "Dışarı çıktığında neden böyle sinirlendiğini düşünür. Sonra birden aklına geçen günlerde Belediye Başkanlığı seçimi olduğu gelir. Seçimi ilk kez tıpkı Bozacı Mevlüt gibi "bizden" biri kazanmış ve Mevlüt de bu nedenle kendinde bir tuhaf bir güç hissetmiştir" sözleriyle anlatıyor. Yani ne kadar çok seçmene "bizden biri kazandı" dedirtilebilirse bir siyasi parti o denli başarılı olur. Şimdiki sistemde bunu bir partinin başarması zor. Bu yüzden ittifaklar var. Bu yüzden Millet İttifakında bu kadar benzemez parti var. Daha çok seçmene "bizden biri" kazandı dedirtebilmek amaç. Tabi burada "bizden biri" derken siz-biz ayrımı değil konu. Çeşitli toplum kesimlerinin kazanan adayda kendisini görmesi anlamı taşıyor. Halk gibi yaşayan halktan biri anlamı da var. Dün Erdoğan böyleydi. Bugün Kılıçdaroğlu için özellikle mutfak paylaşımlarıyla bu imaj yaratılıyor. Bence bu çalışmada başarılı da oldu. Seçimlere nasıl yansıyacak göreceğiz.
***
Zaman zaman siyasi partileri eleştiriyoruz. CHP'lileri eleştirince AK Partili diyorlar, AK Parti'yi eleştirince CHP'li diyorlar. Eyvallah. Doğru bildiğimiz yazdığımız buradan da belli ama işte... Aşırı fanatiklik engel oluyor insanların bazı şeyleri görmesine. Ama insan düşünmeden edemiyor. Kendi içlerinde öyle insanlar var ki... Mesela sağ bir partide siyaset yapıyor, aktif olarak yönetici ama her fırsatta partisini yerden yere vuruyor. Partisine dönük haklı eleştirileri de var. O ayrı. Ama işte..Menfaati gereği kalıyor olması haklı eleştirilerini de göz ardı ettiriyor. Gönlü merkez sola kaymış artık ama partisindeki konfor alanını da terk edemiyor. Oradan da en iyi şekilde faydalanıyor. Bu kişi sözde görev yaptığı Parti'nin fanatikleri tarafından makbul oluyor ama sadece görevini yapmak isteyen basın mensuplarının açık seçik herkesin gözü önündeki eleştirileri dert oluyor. İçinizdeki İrlandalılar hem altınızı oyuyor hem de sizden daha fazla bulunduğunuz cenahın nimetlerinden faydalanıyor. Bu kişi kim mi?
***
Maalesef yurttaşlık bilincimiz eksik. Yurttaş olmadan şu partili bu partili oluyoruz. Bir bilebilsek partilerin değil aslolanın yurttaşlık olduğunu. Düşünün A partisi ile B partisi düşman gibi birbirine. A partisi B partisinden bir yöneticiyi günlerce yerin dibine sokuyor. Şöyle kötü böyle kötü. Sonra o B partili ne oluyorsa birden A partisine geçiyor. B Partisindeki o kişiyi günlerce eleştirenler birden 'kardeşim' diye sarılıyorlar bu kişiye. Bu bile yeter anlamak isteyene.
***
Yurttaşlıktır üst çatı. İyi insan kötü insan vardır. Hangi partili olduğu değildir bir insanı doğru yanlış insan yapan. Ve yanlışlara ses çıkarabilmek için bir partide olmaya gerek yoktur. Düşünebiliyor olmamız yeterlidir. Ve hiçbir parti yöneticisi ya da milletvekili sizden üstün değildir. Hak aramak, bir başarı elde etmek için onlara ihtiyacınız yoktur. Herhangi bir insan olmanız yeterlidir. Ve hatta siz onlara değil onlar size muhtaç. Yurttaş olalım. Sonra bir partiyi tutacaksak yine tutalım. Aslolan Türkiye Cumhuriyetidir. Aslolan vatandır, bayrağı en yüksekte dalgalandırabilmektir. Kuru kuru Atatürkcü olmak değil Atatürk'ü gerçekten anlayarak Atatürk'te birleşebilmektir aslolan. Şucu bucu diye bırakın insanları düşmanlaştırmayı. Yurttaş olun, kendi gücünüzün farkına varın. Yurttaşlık bilinci oluşmayınca yeterince temel sağlam olmuyor. Herkes kendi yaptığı işte en iyisini yapmaya gayret etse tüm sorunlar çözülecek..
***
Seçimler huzur içinde yapılsın. Seçimden sonra kimse kaybettik duygusu hissetmesin. Hissettirilmesin. Birileri de kazandık demesin. Çünkü ortada düşman yok. Sonuç ne olursa olsun. Kazanan 85 milyon olsun.
**
Son olarak hiçbir şeyin fanatiği olmayalım (Tabiki Fenerbahçe dışında:))
Bir de kitap okuyalım.