2007 Seçimlerine 2 ay kalmıştı. Daha sonra imkansızlıktan kapanan Yeniçağ Televizyonu henüz yayında idi. İstanbul’dan “Yurttaşlık Hareketi” isimli bir derneğin genel başkanı canlı yayına bağlanmıştı. Yeniçağ Televizyonuna. Canlı yayında bağlanan bu hanımefendi şu cümleleri kurmuştu; "Ülkemizde 1946 yılında Türk Milli Eğitimine yön veren 8 kişilik bir kurul oluşturuldu. 4 kişi bizim MEB bürokratlarından, 4 kişi de ABD Büyükelçiliği bürokratlarından. Siz zannediyor musunuz ki bu kurulun başında bizim Milli Eğitim Bakanımız var. Maalesef bu kurulun başında ABD Büyükelçisi var.”  Tüylerim diken diken olmuştu bu sözler üzerine. İlk defa duyuyordum. Türk çocuklarının eğitimini Okyanus ötesinden ABD yönlendiriyordu. Belki yanlış bilgi verilmiştir, belki doğru değildir diye birkaç hafta bu söylenenlerin yalanlanmasını, tekzip edilmesini bekledim. Heyhat ne yalanlandı, ne tekzip edildi. Sizin de bildiğiniz gibi susmak kabullenmektir. Nitekim aradan yıllar geçti eğitim sistemimiz 2012 yılında 8 yıllık İlköğretim sisteminden 4+4+4 sistemine geçti. İşte o zaman televizyonlarda, gazetelerde yazılıp çizildi. “ABD Büyükelçisi Ricciardone istedi, eğitimde 4+4+4’e geçtik” denildi. İşte o zaman 2007 yılında televizyona bağlanan Hanımefendinin söyledikleri tescillenmiş oldu. Konu ile bilgi sahibi olmak isteyen dostlar her şeyi bilen “Google Amca” ya sorabilirler. Eminim fazlasıyla konuyla ilgi bilgi sahibi olacaklardır. Konu ile ilgili olarak bilim dünyasında Türk Einstein olarak bilinen Prof.Dr.  Oktay Sinanoğlu eğitim sistemindeki bozulmayı, "1945’e kadar İngiltere’nin sömürgesiydik, 1945’ten sonra ABD’nin sömürgesi olduk. Milli Şef İsmet İnönü 1947 yılında yapmış olduğu resmi Fulbright Anlaşması ile Milli Eğitim Sistemini ABD’lilere teslim etti." ifadeleri ile açıklıyor. Buraya nereden geldiğimizi söylersek, bir eğitimci arkadaşımın isteği üzerine Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’un açıklamış olduğu Eğitimde 2023 Vizyon belgesini değerlendirmek istemiştik. Açıklanan 2023 Vizyon belgesini inceledim. İyi niyetle hazırlanmış bir belge oldukça masumane, özellikle okul öncesi eğitimle ilgili hedefleri var. İsabetli kararlar var. Sayın Bakandan Allah razı olsun, ancak yukarıda sözünü ettiğim Fulbright Eğitim Anlaşması çöpe atılmadan 2023 Vizyon Belgesi ile kadar başarılı olur tartışılır. ABD’nin eğitim sistemimizden elini çekmesi için Atalarımızın yaptığı gibi yeni bir Kurtuluş Savaşı vermek zorunda kalacağız sanırım. ABD bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde nasıl söz sahibi oluyor, siyasetçilerimizi nasıl yönlendiriyor, bizde köklü ve yerleşik inanç “ABD izin vermeden Türkiye’de iktidar olamazsınız.” Nasıl oluyor da bunu yapıyorlar diyorsanız. Daha önce yazdım, Aziz Milletimin hafızasında yer edene kadar yazmaya da devam edeceğim. Bundan 32 sene önce yani 1986 yılında zamanın ABD Büyükelçisi ile Gazeteci Cengiz Çandar bir röportaj yapar. Röportajın sonunda Büyükelçi 2 cümle kurar; “Bizim Türkiye’de toplumu yönlendirmek için kullandığımız insan sayısı gazete ve televizyonlar dışında 3.000 ile 15.000 arasında değişir. Ve bu insanlar benim gibi sarı saçlı, mavi gözlü değil, senin gibi kara kaşlı, kara gözlüdür.” der. Yani 1986 yılında 32 yıl önce ülkemizde ABD için toplum mühendisliği yapan içimizdeki Truvalıların sayısı MEDYA dışında 15.000 kişi. Sizce bu insanların sayısı bu gün kaç olmuştur. 100 bin, 500 bin, 5 milyon. Elbette bilemiyoruz. Dikkat çeken 2'nci husus Medya’nın dışında demesi Büyükelçi’nin. 1990'lı yılların başında benimde basında yazılıp çizilenlerden hatırladığım Soros Medyası diye ABD’den 25.000 dolar maaş alan köşe yazarlarından söz edilirdi. Yani ülkemizde seçimler olduğu zaman sözde demokrasi ile yöneltiyoruz ya ben hiç aramızdan “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa”nın çıkıp milletvekili olduğunu görmedim. Önümüze bazı isimler getirilir biz vermiş olduğumuz oylarla bu şahısların vekilliğini oylarımızla tasdikleriz sadece. Oy verirken de önümüzdeki adayların memleketimize yapabileceği hizmetlerden ziyade bizim şahsi işlerimizi görüp görmeyeceğini düşünerek oy veririz. Ne demiş atalarımız “Böyle başa, böyle traş” Yani ülkemizde yapılan seçimlerde içimizdeki Truva atları sayesinde ABD kime işaret ederse o desteklenir ve seçimi kazanır. Ben ülkemizde milyonlarca seçmenin bu şekilde yönlendirildiğine inanıyorum maalesef. Ama aslında Türk Milli Eğitimi için Müslüman Türk’lerin de yapabileceği şeyler var aslında. Nasıl derseniz; “Elhamdülillah Müslümanız. Bu dünyadaki yaşantımıza göre ölünce “Cennete ya da Allah korusun cehenneme gideceğimize inanırız. Normal şartlarda faydasız bir ömür sürmüşsek ölünce amel defterimiz kapanır. Ve öbür tarafta ölünceye kadar yapmış olduğumuz icraatlarımız değerlendirilir. Ancak faydalı bir ömür sürmüşsek öldükten sonra da amel defterimiz açık kalır ve sevap kazanmaya devam ederiz. Mesela topluma faydalı bir evlat yetiştirmek, Allah'ın evi olarak bilinen Camiye, okula, sağlık ocağına, hastaneye az yada çok bağış yapmak, ya da ekonomik durumu zayıf bir öğrenciyi tüm ihtiyaçlarıyla okutmak, bağış yaptığımız camide ibadet, okulda eğitim, sağlık ocağında yada hastanede sağlık hizmeti devam ettiği sürece, ya da okuttuğunuz öğrenci hayırlı işler yaptığı sürece amel defteriniz açık kalır ve sevap kazanmaya devam edersiniz.” Aslında bu fikir birkaç yıl öncesine kadar Kuyucak ilçemiz Kurtuluş Mahallesi Şehit Bahri Uçuş Camii Şerifi’nde din görevlisi olarak görev yapan daha sonra beklenmedik bir şekilde kurum değiştirerek Pamukkale Üniversitesi bünyesinde çalışmaya başlayan “Hayati Özkurt” Hocamıza aittir. Kulakları çınlasın Hayati Hoca mahallede birinin bir yakını vefat ettiği zaman yakınları ile görüşür, ölen şahsın yakınlarını yukarıdakine benzer açıklamalarla ikna eder, okula yada sağlık ocağına yardımcı olmalarını sağlardı. Nitekim bizler “İlim Çin'de bile olsa bulunuz” ,”Öğrencinin atının üzengisi altından bile olsa ona yardım ediniz.” diyen bir inancın mensuplarıyız.. Şu halde eğitimde ve sağlıkta devletin yetişemediği yerde yardımcı olmak bizlere Allah'ın emri diyebiliriz. Nitekim 30 Aralık 2008’de vefat eden Ağabeyim Hasan Tükenmez (Allah rahmet eylesin) ile komşu olan Hayati Hocam yeğenlerimle görüşmüş ve onları ikna ederek inançlarımızda bidat olmasına rağmen yine de yapılan ölümünün 52'nci gün hayırının küçültülerek pide-ayran ve mevlüdi Şerif şeklinde olmasını sağlamış, yeğenlerim hayır için ayırdıkları paranın yarısını yakınlarındaki bir okula projeksiyon cihazı alarak değerlendirmişlerdi. Aynı zamanda israftan da kurtulmuşlardı. Her şeyin Türk’e göre değerlendirileceği tam bağımsız bir ülke ve eğitim sistemine tez zamanda kavuşmak dileğiyle Hoşa Kalın. Saygılarımla...