Son günlerde bir 'Askıda Ekmek' tartışması aldı başını gidiyor. Bunun yanı sıra CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan arasında da bir çanta tartışması oldukça sert üsluplarla devam ediyor.
Ancak benim dikkatimi çeken husus biraz daha farklı. Malatya’da servisçi esnaf kardeşimizin “Sayın Cumhurbaşkanım, evimize ekmek götüremiyoruz” yakarışını, Cumhurbaşkanımızın abartılı bulması, akabinde yine “Ben Türkiye’de evine ekmek götüremeyen insan olduğuna inanmıyorum” sözleri bana “Eyvah ki, ne eyvah!” dedirtti.
Yukarıdaki manzara ülkemizi temsil eden sayın Cumhurbaşkanının halkımızın sıkıntılarından yeterince haberdar olmadığını yada haberdar edilmediğini gösteriyor. Doğruyu söyleyip yazan televizyoncu ve gazetecileri mahkemelerde süründüre süründüre demek ki çevresinde kendisine doğruları söyleyecek cesarette kimse kalmamış.
Tarafsız medya kuruluşlarını da muhalif görüp okumadığına yada izlemediğine göre Sayın Cumhurbaşkanımızın çöp konteynırlarından geçimini temin etmeye çalışan, çaresizlikten aile boyu hayatına son veren insanlarımızdan, bakımsızlıktan normal hayata göre cirosu onda bire düşen, arada haftanın birkaç günü siftahsız dükkan kapatan esnaftan haberi yok demektir. Demek ki Sayın Cumhurbaşkanımızın çevresinde astronomik maaşlar alan danışmanları, yardımcıları sadece Cumhurbaşkanımızı mutlu edecek haberler veriyorlar.
Oysa ülkede yaşayan milyonlar mutsuz iken, yönetenler nasıl mutlu olur anlamakta biraz zorlanıyorum ama Sayın Cumhurbaşkanımız Dördüncü Murat gibi tebdili kıyafetle halkın arasına karışıp ekonomideki durumun vahametini bizzat gözleriyle görebilir diyorum.
Çünkü içinde yaşadığımız sistemde tüm sorunların çözümü Sayın Cumhurbaşkanımızın iki dudağının arasından geçiyor. Reis o. O ne derse o olur. Mesela Sayın Cumhurbaşkanımız tebdili kıyafet yapıp halkın arasına karışırsa Türk Lirasının tepe aşağı gitmesini önlemenin yegane çözümünün ekonomide güven ve üretim ekonomisine dönüşten geçtiğini, kendi çiftçisi üreticisi oldukça zor şartlarda üretim gerçekleştirirken aynı ürünlerin sıfır gümrükle dışarıdan ithal edilmesinin kendi üreticisini zor durumda bıraktığını, en azından çevresinde verdikleri bilgilerle kendi kararlarını etkileyen haber kaynaklarının doğru bilgiler getirmediğini bizzat kendisi tespit edebilir.
Sayın Cumhurbaşkanımız tebdili kıyafetle halkımızın arasına karışır, bizzat kendisi araştırma yaparsa ülkemizdeki hayat pahalılığının nerelerden kaynaklandığını, kimlerin durumdan istifade fırsatçılık yaptığını, çalışanların, asgari ücretlilerin ve emeklilerin aldıkları maaşlarla bu ülkede ancak kuru ekmek parasına hayatlarını sürdürdüklerini görebilirler.
**
İzmir Depremi Gerçekten Doğal Afet mi?
30 Ekim 2020 Cuma günü saat 14.51’de merkez üssü Seferihisar yakınları olan 100'den fazla can yitirdiğimiz İzmir Depremi acaba gerçekten doğal afet mi? Yoksa internet, radyo, kablosuz elektrik akımı, florasan lamba, neon ışıkları, hızölçeri, otomobillerdeki ateşleme sistemini, radarın temellerini, elektron mikroskobunu, mikro dalga fırın ve uzaktan kumandaya kadar bir çok icadın sahibi olan Nicola Tesla’nın geliştirdiği HAARP Teknolojisinin eseri bir yapay deprem mi? (Bu arada İzmir Depreminde hayatını kaybeden afetzedelerimize Allah’tan Rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, İzmir’e, İzmirlilere ve ülkemize geçmiş olsun Yüce Allah tekrarından korusun inşallah diyorum.)
Bilim Dünyası en başta deprem olmak üzere bir çok doğa olayının gerçekleşmesinde atmosferin İyonosfer ve Manyotosfer’in etkileri olduğunu kanıtlamışlar. Netice itibariyle 1999 yılında yaşadığımız 17 Ağustos Kocaeli-Gölcük merkezli Deprem öncesinde Rusya’da yayınlanan HAARP ve Türkiye isimli makalede iyonosferde olağan dışı ısınmanın gerçekleştiği, depremin olduğu saatlerde bu ısınmanın aşırı yükseldiği belirtilince ve ABD’nin gizli HAARP silahı ile yüklü sismik araştırma gemisi Ege Denizi’nde boy gösterince ister istemez aklımıza kötü senaryolar geliyor.
Morgan Şirketi için 1900'lü yılların başında ABD New York şehrinde deprem denemesi yapan ve iyonosfere gönderdiği elektromanyetik dalgalarla binaların camlarını kıracak ve sonunda fırtına çıkaracak şekilde deprem gerçekleştiren Nicola Tesla’nın mucidi olduğu HAARP Teknolojisiyle bu teknolojiyi elinde bulunduranların istedikleri ülkede istedikleri fay hattını harekete geçirmeyi başarabildikleri artık pek sır sayılmıyor. Her zaman söylediğimiz gibi maalesef dünyadaki ileri teknoloji iyi niyetli şahısların elinde değil.
“Su uyur, Düşman uyumaz” Ata sözünden hareketle bugün yüksek teknolojiyi elinde tutan insanlık ve Türk Düşmanlarının hangi kötülükleri yapabilecekleri konusunda okurlarımızı bilgilendirmenin görevimiz olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle açılımı Heigh Freguency Active Auroral Research olan Türkçe anlamı “Yüksek Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı olan HAARP Projesinin içinde değerlendirilen CHEMTRAİLS Kimyasal İz adı verilen gökyüzünde uçakların bıraktığı zehirlerden de söz etmeden olmaz. Bilindiği gibi gökyüzünde askeri ve sivil uçaklar tarafından beyaz/gri görünümünde spreylemeye “Chemtrail” deniyor. Aslında uçakların arkasında kısa sürede 1-3 dakikada dağılan görüntülerin zehirle pek alakası görünmüyor. Ancak uçakların geçişinden sonra saatlerce dağılmayan ve gökyüzünde asılı kalan görüntüler uçakların spreyleme yaptıklarını düşündürebilir. Bu spreyleme şeklindeki ilaçlamalarda Siyonizmin Cehmtrail’i kurmayı planladığı Yeni Dünya Düzeni yada Tek Dünya Devleti için kimyasal silah olarak kullandığını aklımıza getirebilir.
Neticede sadece 5G ile göndermiş oldukları elektromanyetik dalgalarla toplu kuş ve arı ölümlerine neden olabilen yüksek teknolojiden toplu insan ölümleri için de çalışmalar yapmalarını beklemek çokta yanlış olmaz. Aslında insanlar için toplu ölüm planlamaları çok ta mantıklı görünmüyor. İnsanları yok etmek için arıları yok etmeleri yeter. Çünkü uzmanlar dünyada arı neslinin tükenmesiyle 4 yıl içinde insanlığın da tükeneceğini belirtiyorlar.
Konuyla ilgili Milli Gazete’nin 12 Ağustos 2017 tarihli sayısında Yazar İshak Beyazay’ın yayınlanan makalesinde şu ifadelere yer verilmiş; "Siyonizm’in tek dünya krallığı kurma hayali olduğunu ve bunla alakalı yüz yıllık planlar yaptığını ve bu doğrultuda her şeyi kullanmayı mubah saydığını biliyoruz. Bu insanlık düşmanları neden gökyüzüne kimyasal iz bırakıyor? Altını çizerek ifade ediyorum; “meteoroloji uçaklarından çıkan izler kesinlikle motorlardan çıkan bir şey değil, ama her iz çıkartan uçakta kimyasal spreyleme yapıyor anlamına gelmez.” Uçaklar iki türlü iz bırakıyorlar bunlardan biri Contrail denilen jet uçağı duman izi diğeri ise Chemtrail denilen kimyasal. Contrail izi daha kısa ve en fazla 1-3 dakika içinde havada kaybolan izlerdir. Chemtrail ise kimyasal spreylemelerin yapıldığı diğerine göre daha uzun ve hemen kaybolmayan izlerdir. Bu püskürtülen kimyasalın içeriğinde Alüminyum, Stronsiyum, Baryum ve Kükürt Dioksit karışımıdır, insanların kısırlaşması ve daha kolay hastalıklara yakalanması ve daha çok ilaç tüketmesi için yapılır. Tarımsal alanların normal tohumlar ile ekilmesini önlemek ve GDO’lu tohumların (Monsanto şirketinin tohumları) ekilmesini yaygınlaştırmak için yapılır. Çünkü “Alüminyum, Kükürt Dioksit ile temas eden toprak, normal tohum ile ürün vermez ve kuraklık oluşur. (Devam edecek)”
Netice itibariyle ABD’nin Ege Denizi’ndeki sismik araştırma gemisinin orada sürekli kalması bizleri şüpheye düşüren İzmir Depremi gibi İstanbul yakınlarındaki fay hatlarını harekete geçirmek için çalışmalar gerçekleştirebilir mi? Şayet öyle bir çalışma yaparlarsa İstanbul’da yaşayan 17 milyon vatandaşımız için yetkililer bir önlem almışlar mıdır.? 112 aktif fay hattına sahip Ege Bölgesi’nde her an olabilecek 9 şiddeti ve üstü depremler için alınan her hangi bir tedbir var mıdır? Haydi çürük binaları sağlamlaştırmak için çok para gerekiyor, yeterli miktarda paramız yok diyelim. Peki deprem anında yapılması gerekenler konusunda insanlarımıza eğitim vermeyi düşünür mü sayın yetkililerimiz?
Konu uzun sabaha kadar yazsak bitmez. Selam ve Saygılarımla...