Jeotermal enerji yerin derinliklerindeki kayaçlar içinde birikmiş olan ısının akışkanlarca taşınarak rezervuarlarda depolanması ile oluşmuş sıcak su, buhar ve kuru buhar ile kızgın kuru kayalardan yapay yollarla elde edilen ısı enerjisidir. Jeotermal akışkanı oluşturan sular meteorik kökenli olduklarından yeraltındaki hazneler sürekli beslenmekte ve kaynak yenilenebilmektedir. 20. yüzyıl başına kadar sağlık ve yiyecekleri pişirme amacı ile yararlanılan jeotermal kaynakların kullanım alanları gelişen teknolojiye bağlı olarak günümüzde çok yaygınlaşmış ve çeşitlenmiştir. Jeotermal enerji, jeotermal kaynaklardan doğrudan veya dolaylı her türlü faydalanmayı kapsamaktadır. Düşük (20-70°C) sıcaklıklı sahalar başta ısıtmacılık olmak üzere, endüstride, kimyasal madde üretiminde kullanılmaktadır. Orta sıcaklıklı (70-150°C) ve yüksek sıcaklıklı (150°C'den yüksek) sahalar ise elektrik üretiminin yanı sıra reenjeksiyon koşullarına bağlı olarak entegre şekilde ısıtma uygulamalarında da kullanılabilmektedir. Türkiye’deki jeotermal kaynaklarımızın yüzde 94'ü düşük ve orta sıcaklıklı olup ısıtma, termal turizm, mineral eldesi v.s. için uygun olup, yüzde 6'sı ise elektrik enerjisi üretimi için uygundur. Kanunlara uygun kurulan, işletilen ve denetlenen jeotermal enerji yeni, yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmez, ucuz, güvenilir, çevre dostu bir enerji türüdür. Jeotermal enerjiye dayalı modern jeotermal enerji santrallerinde (JES) CO2, NOx, SOx gazlarının salınımı çok düşük olduğundan temiz bir enerji kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Jeotermal kaynaklar, enerji üretiminde, yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde hidroelektrik ve biyokütle enerjisinden sonra 3. sırada gelmektedir. Dünya genelinde tüketilen enerjinin yüzde 4’ü jeotermal kaynaklardan karşılanıyor. Jeotermal enerjinin doğrudan kullanımı ülkelerin ekonomisine önemli bir katkı sağlamaktadır. Örneğin İzlanda ülke ısıtma sistemi için gerekli enerji ihtiyacının yüzde 90’nını jeotermalden sağlamaktadır. Dünyadaki jeotermal enerji potansiyelinin yüzde 8’i Türkiye’de yer almaktadır.  Türkiye, Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığından oldukça yüksek jeotermal potansiyele sahiptir. Ülkemizde potansiyel oluşturan alanların yüzde 79'u Batı Anadolu'da, yüzde 8,5'i Orta Anadolu'da, yüzde 7,5'i Marmara Bölgesinde, yüzde 4,5'i Doğu Anadolu'da ve yüzde 0,5'i diğer bölgelerde yer almaktadır. Özellikle; İzmir, Aydın, Denizli civarı büyük potansiyel teşkil etmektedir. Türkiye 1995 yılında elektrik dışı uygulamalarda ( jeotermal, ısı ve kaplıca ) dünyada 11’nci sırada iken 2010 yılında 5’nciliğe yükselmiştir. Ve Ocak 2015 itibariyle Türkiye, jeotermal kaynak potansiyelinin ancak yüzde 18’ni değerlendirebilmektedir. 2013 yılı sonu itibarı ile Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de 227 adet saha keşfedilmiş. Bu jeotermal sahalardan 18 tanesi ise elektrik üretimine uygundur. Türkiye’nin teorik olarak jeotermal ısı potansiyeli yaklaşık 31.500 MWt, jeotermal elektrik potansiyeli ise yaklaşık 2000 MWe olduğu tespit edilmiştir. 31.500 MW’lik jeotermal ısı potansiyeli ise 5 milyon evin ısıtılması ile eşdeğer olup, jeotermal ile ısıtma maliyeti elektrikten 100, doğalgazdan 40, kömürden ise 32 kat daha az olduğu belirtilmiştir. 2017 yılı ekim sonu itibarı ile Türkiye’de jeotermal enerji üretimi yapan 40 tane JES var idi. Bu JES’lerin ürettikleri 1.028 MW elektrik enerjisi Türkiye’de kurulu elektrik gücünün yüzde 1.24’nü karşılamaktadır. Aydın ili Türkiye’de en fazla jeotermal enerji ve ısı üretim potansiyele sahiptir. 2017 yılı ekim sonu itibarı ile Aydın’da 23 JES faaliyette olup, 634.5 MW elektrik üretimi ile Türkiye kurulu elektrik gücünün yüzde 0.8’nü karşılamaktadır. Jeotermal enerjiden elde edilen birim gücün maliyeti, hidroelektrik dışında termik ve diğer santrallerden elde edilene göre çok daha ucuzdur.  Jeotermal enerji temiz ve çevreci bir kaynak olarak bilinmesine rağmen olumsuz etkileride mevcuttur. Fosil kaynak kullanan enerji santrallerine göre JES’ler çok daha düşük oranlarda karbondioksit (CO2) gazı salınımı gerçekleştirirler. CO2 haricinde jeotermal sıvılar içinde hidrojen sülfür (H2S), amonyak (NH3), metan (CH4), sodyum klorür (NaCl), bor (B), arsenik (As),civa (Hg), Radon ve toryum radyoaktif maddeler bulunmaktadır. JES’ler inşa aşamasında doğal çevreye birtakım zararlar vermektedir. Bu zararlar santralin büyüklüğüne ve akışkanı taşıyacak olan boru hatlarının uzunluğuna bağlı olarak geniş bir alana yaygınlık gösterebilirler. Özellikle vahşi yaşam alanları ve canlı organizma populasyonunun yoğun olduğu ortamlarda bulunan jeotermal kaynaklar risk unsuru teşkil etmektedir. Jeotermal sahalarda santral yer seçimi jeoloji, makine, elektrik, inşaat ve mimar meslek bilgilerinin sentezi ile olmalıdır. JES’lerin çevreye zarar vermesini önlemek için; santraller üretim kuyularına yakın olmalı, yerleşim yerlerine uzak olmalı, santral yeri/üretim kuyuları kot farkı ve akışkan basınçları uygun olmalı, arazinin uygunluğu araştırılmalı, bölgenin iklimi ve bitki örtüsü bilinmeli, santralin kurulacağı alan tarıma elverişli olmamalı, endemik canlı türleri barındırmamalı, santral alanında yaşamını sürdüren canlı türleri araştırılmalı, etki alanı içindeki su kaynaklarına etkisi araştırılmalı, içme suyu kaynağı olup olmadığı tespit edilmeli, olası çökme durumlarına karşı fay hattında bulunmamalı, geri basım kuyusuna yakın olmalı, ulusal elektrik sistemine yakın olmalıdır. Jeotermal sondaj çalışmaları sırasında tespit edilen en önemli sorun yeterli bilgi birikimine sahip sondaj mühendisi, litolojik determinasyon, aliterasyon mineralojisini bilen jeotermal kuyu yönlendirebilecek jeoloji mühendisi, sondör ve işçi eksikliğidir. JES kurulum ilk masrafları yüksek olmasına rağmen, jeotermal çalıştırma ve bakım masrafları çok azdır. Elektrik üretim amacıyla kurulan bir JES’in toplam masrafların yüzde 50’sini jeotermal akışkanın yer altından çıkarılması ve tekrar yerine basılması, yüzde 40’ını elektrik santralinin yapılması, yüzde 10’nu ise diğer masrafların oluşturmaktadır. Jeotermal ile elektrik üretim masrafları, üretilen her kWh elektrik için petrol-kömür yakıtlı ve nükleer elektrik santrallerine göre 2 kat daha ucuz, hidroelektrik santralleri ile aynı oranlardadır. Yapılan araştırmalar doğrultusında jeotermal enerjisinin çeşitli avantajları ve dezavantajları olduğu görülmüştür. Bu avantajlardan bir bölümü şu şeklidedir: Jeotermal enerjinin uygun kullanımı sonucu fosil yakıt tüketiminin-sera gazı etkisinin-asit yağmurlarının azaltılması; Yangın-zehirlenme-doğalgaz patlaması sorunlarının minimuma indirilmesi; JES’lerin atık madde oluşturmaması; Yüksek basınç ve düşük sıcaklıklarda çalışmaya elverişli olması; Doğrudan elde edilebilme özelliği; Verimin yüksek, maliyetinin düşük olması; Birim güç maliyetinin hidroelektrik dışında diğer santrallerden ucuz olması; Termik santrallere göre çok daha az olan çevre sorunu; Jeotermal enerjiden elde edilen elektriğin birim maliyetinin diğer enerji kaynaklarına göre daha az olması; Ekonomik getirisinin diğer santrallere göre yüksek olması; Yüksek sıcaklıklarda elektrik enerji eldesinde yararlanılmakta, enerji elde edildikten sonra artan sıcak su farklı alanlarda değerlendirilerek kaynaktan elde edilen verim artırmanın mümkün olması avantajları arasındadır. Jeotermal enerjisinin dezavantajlarından bazıları şu şekildedir: Jeotermal akışkanın paslanmaya-çürümeye-kireçlenmeye sebep olması,içerdiği bor yüzünden atılacağı yüzey sularının kirlenmesiyle su ve toprak kirliliği-tuzlanmasına sebep olması; Tüketime sunulan suyun yeraltı su tabakasından çekilmesi; Toplam jeotermal akışkan akış oranlarının yüksek olma gereksinimi dezavantajlar arasındadır. Jeotermal enerjinin kullanımıyla ilgili diğer bir olumsuzluk ise, bu enerji kaynağının yerinde kullanılması gerekli olup, uzak mesafelere taşınma zorluğudur. Günümüzde jeotermal enerji, yaklaşık 100 km'lik mesafeye kadar taşınması mümkündür. Türkiye’de jeotermal enerji keşfedildiği tarih olan 1962’den bugüne sürekli yaygınlaşarak kullanıla gelmiştir. Özellikle, termal turizm, ısıtma ve seracılık alanlarında oldukça gelişmiş durumdadır. Jeotermal enerjinin elektrik üretimi içinde önemli çalışmalar kaydeden Türkiye bu alana da yoğunlaşmış durumdadır. Fakat özellikle Aydın jeotermal elektrik üretiminde yaşanılan örnekler göstermiştirki gerek JES’lerin kurulumu, gerek işletimi sırasında yaşanılan sorunlar Türkiye’de jeotermal enerji üretiminin temiz, yenilebilir, çevre dostu ve sürdürülebilir olmadığını göstermiştir. Tüm bu sorunların yaşanmasında jeotermal yasasının sadece enerji üretime yönelik çıkarılması, işletmelerin denetimsiz ve kontrolsüz bırakılması bir yana özellikle kamu tarafından teşvik edilmesi, enerji üretimin yerel gerçekler göz ardı edilerek ısrarla yapılması, ekonomik olmadığı gibi ekolojik çevrenin topyekün yok olmasına sebep verecek boyutlara ulaşmasına sebep olmaktadır.