Allah-ü Teâlâ, yeryüzünü bir imtihan sahası kılmış ve yaratmış olduğu mahlûkatı, insanoğlunun hizmetine tahsis etmiştir. Bir kısım hayvanları, sırf gücünden faydalanmamız; bir takımını da etiyle ve sütüyle gıdalanmamız için yaratmıştır. Gerek binek hayvanlarını gerekse çift sürmekte kullandığımız canlıları çalıştırırken asla merhameti elden bırakmayacağız. Onlar, her ne kadar bize hizmet için yaratılmış ise de bir onlara eziyet ve haksızlık yapmak için yaratılmış değiliz.
İslam dini çevreyi, tabii güzellikleri korumayı, hayvanlar da dahil bütün canlılara karşı sevgi ve merhametle davranmayı emretmiştir. Hz. Peygamber,
"Merhamet edene Allah da merhamet eder; siz yerdekine merhamet edin ki, gökteki de size merhamet etsin." [Ebû Dâvûd, Edeb, 58] buyurmuştur.
İslam'da hayvanların söz konusu edildiği nasslar (ayet ve hadisler) incelendiğinde hayvanlara birtakım hakların verildiği görülür. Kuran-ı Kerim'de bazı sureler çeşitli hayvan isimleri ile isimlendirilmiştir.[2] Nahl Suresi 8. ayette,
“Binmeniz için ve zinet olarak atları, katırları, merkepleri yaratmıştır; daha da bilmediğiniz nice şeyler yaratacaktır.”
Diğer bazı ayetlerde de diğer canlıların da tıpkı insanlar gibi, Allah'a ibadet ettiği, kuşların da bir dilinin, bir ibadet ve tesbihinin bulunduğu belirtilmektedir.
Peygamber Efendimiz gönderilmeden önce, zayıf insanlara ve kadınlara bile değer verilmiyordu. Böyle bir toplumda hayvanların hiç dikkate alınmayacağı âşikârdır. Zavallı hayvanlar hem insanlara hizmet ediyor hem de bin bir çile ve ıztırap içinde yaşıyorlardı. Rasûlullah gelince onlar da zulümden kurtulup rahata erdiler.
Cahiliye döneminde hayvanlara fütursuzca bir zulüm yapılıyordu.
Ebû Vâkıd -radıyallahu anh- şöyle anlatıyor:
“Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Medîne’ye geldiği zaman, Medîneliler, diri olan devenin hörgücünü kesiyor, koyunların da butlarından koparıp yiyorlardı. Bu durumu gören Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-:
«–Hayvan diri iken ondan kesilen bir şey meyte (leş) hükmündedir, yenilmez.» buyurdular.” (Tirmizî, Sayd, 12/1480)
Böylece o hayvanları bu acı işkenceden kurtarmış oldular.
Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- canlı bir hayvanı bağlayıp karşıdan atış yaparak işkence etmeyi ve onları hedef tahtası yapmayı şiddetle yasakladılar. (Buhârî, Zebâih, 25)
İslâm, hayvanlara merhametle muâmele etmeyi, onlara eziyet verici davranışlardan kaçınmayı emreder.
Bir zât:
“−Yâ Rasûlâllah, ben koyun keserken ona acıyor, merhamet ediyorum.” demişti. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- iki defa:
“−Koyun bile olsa bir canlıya merhamet edersen Allah da sana merhamet eder.” buyurdular. (Ahmed, III, 436; Hâkim, IV, 257)
Yine Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kuşu (gıdâ ihtiyâcı sebebiyle) keserken bile olsa, kim merhamet ederse, Allah da ona kıyâmet günü merhamet eder.” (Taberânî, Kebîr, VIII, 234/7915; Beyhakî, Şuab, VII, 482)
Bir gün Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- Ensâr’dan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Peygamber Efendimiz’i görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sâkinleşti. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-:
“–Bu deve kimindir?” diye sordu. Medîneli bir delikanlı yaklaştı ve:
“–Bu deve benimdir ey Allâh’ın Rasûlü!” dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“–Sana lûtfettiği şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O senin, kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2549)
Sevâde bin Rebî -radıyallahu anh- şu muhteşem incelik ve merhamet misâlini nakleder:
“Peygamber Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine çıkıp bir şeyler istedim. Bana birkaç tane (3 ile 10 arasında) deve verilmesini söyledi. Sonra da şu tavsiyede bulundu:
«–Evine döndüğün zaman hâne halkına söyle, hayvanlara iyi baksınlar, yemlerini güzelce versinler! Yine onlara tırnaklarını kesmelerini emret ki hayvanları sağarken memelerini incitip yaralamasınlar!»” (Ahmed, III, 484; Heysemî, V, 168, 259, VIII, 196)
Yine Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- koyun sağan bir şahsa rastlamışlardı. Ona:
“–Ey filân! Hayvanı sağdığında yavrusu için de süt bırak!” buyurdular. (Heysemî, VIII, 196)
Sahâbeden Ebu’d-Derdâ -radıyallahu anh- bir gün develerine çok fazla yük vuran insanlara rastlamıştı. Deve, yükün ağırlığından ayağa kalkamıyordu. Ebu’d-Derdâ -radıyallahu anh- hemen devenin üzerindeki fazlalıkları atıp hayvanı ayağa kaldırdıktan sonra sahiplerine şöyle dedi:
“–Eğer Allah Teâlâ, hayvanlara yaptığınız eziyetleri affederse, size büyük bir mağfirette bulunmuş olur. Ben Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:
«Allah Teâlâ bu dilsiz hayvanlara iyi davranmanızı emrediyor! Verimli bir arâziden geçiyorsanız hayvanların biraz otlamasına müsâade edin! Kurak bir yerden geçiyorsanız oradan çabuk geçin, bu tür yerlerde fazla oyalanarak hayvanlara sıkıntı ve zarar vermeyin!»” (İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, IX, 346/1978)
Bazı memleketlerde boğalar ve koçları birbirleriyle tokuşturmak, köpek boğuşturmak ve horoz döğüşü yaptırmak salgın bir hastalık halindedir. Hayvanlar, birbirleriyle kıyasıya dövüşürken, etrafındaki in sanlar bundan zevk almakta ve basit hislerini tatmine çalışmaktadırlar. Resûlullah Efendimiz bunu yasaklamış bulunmaktadır.
Kuvvetli gelen hayvan, zaifi ezer ve kanlar içinde bırakırken bu nu seyretmek, hayvanı daha fazla dövüşmeye teşvik etmek, îslâm dinini iyi anlamamış ve iptidaî kimselere mahsus bir harekettir.
İlâhî mahkemenin kurulduğu gün, boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını, alacaktır. Birer emânet-i ilâhi bulanan hayvancıklara yapılan haksızlıklar cezasız kalmayacaktır.
Hayvan hakkının dünyada helâllaşma imkânı yoktur. Üzerine bu hakkı geçirenin hesabı âhirette intikal eder. Allah'tan korkan ve âhi-ret muhasebesinden çekinen, bu haktan sakınmalıdır.