HAVA KİRLİLİĞİNİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİSİ
Metin Aydın
Dünyada çevre kirliliği, halk sağlığı ve çevre için önemli riskler taşıyor ve sınır tanımıyor. Çevre ve hava kirliliği sağlık, refah ve insan haklarını etkileyen büyük bir tehdittir ve başta çocuklar, yaşlılar ve yoksullar olmak üzere en savunmasız kişileri oransız bir şekilde etkiler.
Çevre kirliliği küresel ölümlerin yaklaşık yüzde 16’sından sorumlu. Hava, su, toprak ve çalışma ortamındaki kirlilik, dünyada her yıl 9 milyon insanın erken ölümüne sebep oluyor. Bu rakam dünyada AIDS, tüberküloz ve sıtma kaynaklı tüm ölümlerin toplamının üç katından daha fazla.
Çevre kirliliği kaynaklı ölümlerin yüzde 92’si orta ve düşük gelir ortalamalarına sahip ülkelerde yaşanıyor. Avrupa Birliği’ndeki tüm ölümlerin yüzde 7.8’i çevre kirliliğine bağlı meydana gelmektedir.
Türkiye’de çevre kirliliği her yıl yaklaşık 42 bin insanın erken ölümüne sebep oluyor. Ülkemizde her 100 kişiden yaklaşık 13’ü çevre kirliliği kaynaklı nedenler yüzünden hayata erken veda ediyor.
DSÖ “Hava Kirliliğini” herhangi bir fiziksel, kimyasal veya biyolojik ajan tarafından atmosferin doğal özelliklerinin değişmesi olarak tanımlamakta.
Hava kirliliği sağlığın önemli bir belirleyicisidir. Dünyada her 10 kişiden 9’u sağlık açısından zararlı kabul edilen seviyelerin üzerinde konsantrasyonlara sahip kirleticilere maruz kalmakta olup, bu durum solunum sisteminin olumsuz şekilde etkilenmesinden, yaşam kalitesini ciddi oranda etkilenmesine ve ortalama yaşam süresini azalmasına kadar geniş yelpazede etkiler oluşturmaktadır.
Sağlık üzerindeki risk faktörleri arasında yer alan dış ortam hava kirliliği DSÖ’ne göre 2016 yılı itibariyle erken ölüm ve sağlık kaybı açısından başlıca sebepler arasında 9. sırada yer almıştır. Yaşlılar, çocuklar, hamile kadınlar ve astım gibi altta yatan bir hastalığa sahip olan insanlar daha fazla risk altında olup hava kirliliğine maruz kaldığında daha ciddi sağlık etkileri gelişebilmektedir. Ayrıca yoğun trafik güzergahında bulunan ve belirli mesleki ya da sosyoekonomik gruplarda yaşayan insanlar, yoğun endüstriyel faaliyetlerin yakınında bulunan yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar dış ortam hava kirliliğine daha fazla maruz kalabilmektedirler.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hava kirliliği için “görünmez katil” tanımını kullanıyor. Her yıl 7 milyondan fazla insanın ölümünden hava kirliliği sorumlu tutuluyor.
DSÖ verilerine göre, akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 36, KOAH’a bağlı ölümlerin yüzde 35’i, inmeye bağlı ölümlerin yüzde 34’ü ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 24’ünün sorumlusu hava kirliliğidir.
Türkiye’de çevre sorunları arasından en çok erken ölüme hava kirliliği sebep olmaktadır. Avrupa'da hava kirliliğine bağlı erken ölümlerin en yüksek oranda olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir. Türkiye’de 2012 verilerine göre yılda yaklaşık 32 bin 670 kişinin hava kirliliğine bağlı yaşamını kaybettiği tahmin ediliyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü 2050 yılında dış ortam hava kirliliğinin, dünya genelinde çevresel koşullara bağlı ölümlerin birinci nedeni olacağını öngörmektedir. Ayrıca, hava kirliliği kansere yol açan en önemli çevresel etmenlerden biridir.
Evsel ısınma (soba veya kalorifer kazan bacalarından çıkan gazlar),sanayi kuruluşları, trafikteki araçların gaz emisyonları en önemli hava kirliliği kaynaklarıdır. Bir insanın günlük ihtiyacı olan 15 m3 temiz havayı bir tek taşıtın sadece 10 dakikalık bir süre içerisinde tehlikeli hale dönüştürmesi, kentlerdeki yüz binlerce taşıtın neden olduğu hava kirliliğinin boyutu hakkında bizlere yeterli bir fikir verebilir. Türkiye’de yüzde 73,9 a ulaşan kentsel nüfus dikkate alındığında yaklaşık 60 milyon insanın hava kirliliğine maruz kaldığı anlaşılmaktadır.
Genel anlamda hava kirletici emisyonları Yanma Gazları (SO2,NOx,CO), Toz, Tozda ağır metaller, Uçucu Organik Buhar ve Bileşikler, Flor, Klor, PAH, Dioksin-Furanlar, Radyoaktif Maddeler olarak sınıflandırmak mümkündür. Hava kirletici emisyonların en yaygın olanı kükürtdioksit (SO2) dir.
SO2 başta solunum sistemi rahatsızlıkları olmak üzere çok önemli sağlık etkileri olan zehirli bir maddedir.
NOx’leri yüksek konsantrasyonlarda oldukça zehirli olup sonucunda ciddi etkisi görülen akciğer hasarları ortaya çıkmaktadır. Azot gazına maruz kalmak göz, deri ve solunum yollarında tahrişe,ayrıca pulmoner ödem, pnömoni, bronşit, bronşiolit, amfizem ve methemoglobinemiye yol açabilir.
Karbon monoksit (CO) kalp ve beyin gibi organlara ve dokulara oksijen dağıtımını azaltarak zararlı etkilere yol açabilen bir maddedir; yüksek düzeyde solunması halinde ölümle sonuçlanabilir.
Kanser yapıcı organik kimyasallar ( PAH,Dioksin-Furanlar) içeren partikül maddeler ( PM10 veya PM2.5) sağlık açısından çok tehlikelidir.
Partiküler maddelere maruziyet solunumla ilgili rahatsızlıklarda ve hastaneye başvurularda artış ile kalp damar hastalıkları, solunum hastalıkları ve akciğer kanserinden ölümlerde artışa yol açar.
Uçucu Organik Bileşikler sağlık açısından çok tehlikeli kirleticilerdir. Bunlar hem toksik hem de kanserojendir. Doğal gazın anahtar bileşeni olan metan güçlü bir sera gazıdır ve CO2’den 20 kat daha fazla bir miktarda küresel ısınmaya katkıda
Atmosfer kirliliğinin bir bölümünü oluşturan Ağır Metaller fosil yakıtların yanması, endüstriyel işlemler, metal içerikli ürünlerin yakılması sonucunda ortama yayılırlar. İnsan sağlığını geniş çapta olumsuz yönde etkileyen metaller arasında atmosferde yaygın olarak bulunan; Kurşun, Kadmiyum, Nikel, Civa metalleri ve Asbest önem taşımaktadır.
Hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkileri, atmosferde yüksek miktardaki zararlı maddelerin solunması sonucu ortaya çıkar.
Hava kirliliğinin, başta insan sağlığı olmak üzere bitkiler ve hayvan sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri vardır. Bu nedenle hava kirliliği hem canlıların sağlığı açısından, hem de ekonomik yönden zarar vericidir.
Dış ortam hava kirliliğine maruz kalmak, tahrişten ölüme kadar uzanan geniş bir yelpazede akut ve süreğen sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. Hava kirliliğinin solunum, kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları üzerindeki etkileri kanıtlanmıştır.
Hava kirliliği özellikle iskemi, miyokard enfarktüsü, felç, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı ve kanser açısından risk etmenidir.
Ayrıca hava kirliliğinin çocuk sağlığı ve hatta şeker hastalığı için yeni bir risk faktörü olduğuda gösterilmiştir. Hamile kadınlar, çocuklar, yaşlılar, solunum sorunları veya ciddi hastalıkları olanlar ya da düşük gelir grubunda bulunan kişiler gibi duyarlı ve savunmasız gruplar, bu durumdan özellikle etkilenmektedir.
Enerji sektörü her ülkede önemli bir hava kirliliği kaynağıdır. Avrupa Çevre Ajansı'na göre enerji arzı ve kullanımı, NOx emisyonlarının yüzde 48'inden, metan dışı uçucu Organik Bileşikler emisyonlarının yüzde 35'inden ve Kükürt dioksit emisyonlarının yüzde 99'undan sorumlu olduğunu göstermektedir.
Bu kirleticiler, sağlık için en kaygı verici iki kirletici madde olan Partikül Madde ve Ozon’un oluşmasına katkıda bulunur.
Kömürlü termik santraller, Türkiye'nin enerji sisteminde merkezi bir rol oynamaktadır. Ancak kömür santralleri çevreye büyük miktarlarda Partikül Madde, Kükürt dioksit ve Azot oksitler salar.
Aydın’da enerji üretimi için çalıştırılan Jeotermal santraller Aydın’da hava kirliliğine,SO2 emisyon salınımına ( çürük yumurta kokusu) sebep olan en önemli unsurlar arasında yer almaktadır.
Türkiye'nin hava kalitesi önemli bir endişe kaynağıdır. Ölçümler ülkenin genelinde vatandaşların soluduğu havanın sağlığa zararlı olduğunu göstermektedir. PM2,5 ve PM10 konsantrasyonları, AB ve DSÖ’nün sağlığın korunması için belirledikleri standart sınır değerlerin oldukça üzerindedir.
Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre, Türkiye'deki kentsel nüfusun yüzde 97,2'si sağlıksız seviyelerde partikül maddeye (PM10) maruz kalmaktadır.
Ülkemizdeki hava kirliliğini azaltarak inme, kalp hastalıkları, akciğer kanseri ve astım da içinde olmak üzere kronik ve akut solunum sistemi hastalıklarının yükünü azaltabiliriz. Hükümet hava kirliliğini önlemek konusunda ivedi olarak adım atmalıdır.
Türkiye’de var olan hava kirlilik değerleri ve bunların canlılar üzerine olan etkilerine baktığımızda enerji üretim biçimimiz başta olmak üzere temel politikalarımızı, tüketim biçimimizi ve enerji verimliliğini yeniden ele almak zorunda olduğumuz görülmektedir.
Yorumlar