Gerek dünya olarak gerekse belki de özel hayatlarımızda zor zamanlar geçiriyoruz, geçirdik. Bazen ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmelere dayanamıyoruz, tepki gösteriyoruz, hak edilmeyen şeyler yaşandığını düşünüyoruz. Bazen de özel hayatlarımızda kırılıyoruz, güvenimizi kaybediyoruz, devam etmekte zorlanıyoruz, "neden ben" diye sorguluyoruz, olan bitene sinirleniyoruz. Kısacası dünyada yaşamaya devam ettikçe dizlerimiz kanaya kanaya yürümeye devam ediyoruz. Ve aldığımız her yara fark etsek de etmesek de bizi daha güçlü kılıyor.
Hayat bize ihtiyacımız olan durumları, olayları ve insanları göndererek ihtiyacımız olan dersi almamızı öğütlüyor. Bu söylediğimin üstüne masum insanların, iyi insanların bu dünyada hak etmedikleri olayları neden yaşadıklarını düşünebilirsiniz. Evet gerçekten bazı insanlar (belki de bizler) hak etmedikleri olayları yaşıyoruz doğru fakat kurunun yanında yaşın yanması misali onlar da yaşadıkları toplumun/dünyanın alması gereken dersi almadığı ve yaşamlarını biçimlendirmediği için bunları yaşıyor.
Hayatta her şey zıttıyla var olur. Zehir panzehiri beraberinde getirir, her kaosun içinde bir düzen vardır. Bu noktada önemli olan şey bizim bakmayı mı yoksa görmeyi mi tercih ettiğimizdir. Etki alanlarımızı fark etmemizdir. Çünkü her birimiz yaşamımızda birbirimize bağlıyız. Kendi hayatımızda yapacağımız en küçük bir hareketin (belki bir çocuğun gülümsemesine neden olmak, belki birinin kalbini kazanmak, belki birilerinin karnını/ruhunu doyurmak vs..) çevremizde, ülkemizde ve dünyada nelere sebep olacağını bilemeyiz. Tıpkı 100 yıl önce Atatürk'ün, silah arkadaşlarının ve Türk milletinin çıktığı yolculuğun bizi bugünlerimize taşıması gibi.(Ki o zamanın temel mevzusu cesaretti. Kurtuluş arayışları son birkaç yüzyılda devam etmişti fakat değişim için gerekli olan tek şey inançtı. Atalarımız önce kendine inandı, sonra birbirlerine, en son da geleceğimize.) Kim bilir belki de hayat hikayelerimiz bir gün başka insanların yaşama tutunma nedeni olacaktır.
Tevfik Fikret'in çok sevdiğim bir sözünü paylaşmak isterim: "Karamsarlığa kapılan kalpler çareyi bulmakta zorlanırlar."
Aklımızın, kalbimizin, ağzımızdan çıkan sözlerin, yaptıklarımızın, yapmak istediklerimizin kısacası kendimizin farkına varırsak ve kendimize davranılmasını istediğimiz gibi doğaya, ve insanlara davranmaya başlarsak dünyamız da dünya da değişecektir. Elbette ne yaparsak yapalım bazı insanlar ve bazı durumlar değişmemeye, bizi zehirlemeye devam edecektir. Bundan etkilenmeyelim. Çünkü her bir canlının dünyada yaratılış fıtratı farklıdır ve aslında her canlı üzerine düşen görevi yerine getirir. Burada bizim hayata inanmamızı sağlayacak temel esas doğruluğun ve sevginin fazla olduğu yerde dünyanın da daha yaşanılabilir yer olacağı düşüncesidir.
Belki bunları biliyorsunuz, belki deneyimlediniz, belki de ilk defa okudunuz. Gözlemlemeyi ve yazmayı seviyorum. Bir noktada bile faydam dokunabiliyorsa ne mutlu.
Sevgiler...