Hz. İsa (a.s) bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın yürüyemeyen bir kötürüm olduğunu anladı. Aynı zamanda iki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu… Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim. Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun… Hz. İsa kötürüm adama yaklaştı… Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekle, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen. Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki.
Efendi. Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde onu tanıma sevinci dilinde de ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim bu sevgiyi ihsan eylemiş. İşte bunu düşününce kendi tutamıyor da. Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim, sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun diyerek, teşekkürden kendimi alamıyorum…. Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan
Hz. İsa ver şu elini öyle ise diyerek elinden tutar,eğilerek görmeyen gözlerinde öper. Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin Hz. İsa (a.s) olduğunu görünce heyecanlanan adam. Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden, mucizelerin sahibi peygamber değil misin der… Hz. İsa, belli olmuyor mu deyince.. Gözlerimden belli oluyorda ayaklarımdan henüz belli değil der. Tebessüm eden Hz. İsa, sen hele bir ayağa kalkmayı dene, deyince. Silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur.
Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de ondan değilmi, öyle ise izin ver de geç kalmayayım, ona şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki, Rabbim seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında… Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı Hz. İsa (a.s)’ın elini öpmek isterler. Ama Allah’ın Nebisi işaret eder. Benim değil, secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün. Der ki, onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık. Öyle ise der, tefekkür edin, siz de düşünün.. sözünü şöyle bağlar Allah’ın Nebisi "Düşünen, sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini nimetten mahrumiyette sanır!.."
Ne dersiniz, tutan elimiz, gören gözümüz, yürüyen ayağımız birer eşsiz nimet değil mi? Bunların farkına varıyor, sevincini duyuyor, şükür duygusuna giriyor muyuz? Yoksa Allah'ın Nebisi'nin ikazı bizde de mi tecelli etmektedir?
- Düşünen insan, varır sahip olduğu nimetin farkına.
Yâ rabbi verdiğin sayısız nimetlerin için sana sonsuz şükürler olsun, verdiğin bu nimetleri elimizden alma, verdiğin nimetlerin kadrini, kıymetini bilenlerden eyle..
Trend Haberler
Aydın'da tesisatçıya ikramiye çıktı
Karacasu'daki haberi milyonlar izledi
Kuşadası'nda vatandaşların durak tepkileri çığ gibi büyüyor, ''Duraklarımızı geri istiyoruz''
Trafik sigortasında yeni dönem başlıyor! Bilmeyen yandı
Karacasu'da yeni işletme açıldı: İşçiydi, kendi işinin patronu oldu
Menderes, yeniden akmaya başladı