Yazılı ve görsel basında, sanal ortamda Aydın’da jeotermal uygulamaların yaşam ve faaliyet alanlarımızda yarattığı yakıcı ve yıkıcı etkilerle ilgili haberlere rastlanmadığı gün neredeyse yok. Aydın’da jeotermal uygulamaları topraklarımızı-suyumuzu-havamızı kirleterek kullanılamaz hale getirmekte, tarımsal ürünlerimizin sağlıklı ürün vasfı yok olmakta, canlı yaşamı tehlikeye girmekte, Aydın’da hastalıklar- kanserler ve ölümler artmakta, topraklarımızın mülkiyeti el değiştirmektedir. Jeotermallerin tüm bu yakıcı ve yıkıcı etkilerine karşın Aydın’da seçilmiş ve atanmış yetkililerin bu sorunları görmezden gelmesi, halkı sahipsiz ve çaresiz bırakması, aksine jeotermal uygulamalarını desteklemeleri, vatandaşlarımızda yoğun üzüntü-endişe-kaygı yaratmaktadır. Vatandaşlarımızın ve sivil toplum kuruluşların jeotermal sorunlarına yönelik yetkilileri göreve davet etmeleri durumunda ise pek çok kurum bu konularla ilgili yetkinin kendilerinde olmadığını dile getirip kenara çekilmekte, bir başka kurumu işaret etmektedir. Peki gerçek nedir? Resmi kurumlar niçin ve ne adına bu konularda suskun ve isteksiz kalmaktadır? 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar Ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’na göre “Jeotermal işletmelere arama ve işletme ruhsatı verme yetkisi İl mülki amirinde yani Valiliktedir”. Bu kanuna göre idareden izin alınmaksızın, projede yer alan herhangi bir kuyunun yenilenmesi, sayısının ve kapasitesinin artırılması, enjeksiyon, reenjeksiyon, üretim amaçlı tüm sondaj faaliyetleri ile diğer proje değişiklikleri ve revizyonları yapılamaz. İdare, gerekli görülen hallerde, bedelini ödemek kaydıyla, MTA`dan değerlendirme isteyebilir. Yine Jeotermal Kanununa göre faaliyetlerin, projeye göre yürütülmesi zorunludur. Ruhsat sahibinin projesinde belirtilmeyen konularda veya izinsiz olarak faaliyette bulunulduğu tespit edilirse, teminatı irat kaydedilerek faaliyet durdurulur ve teminat üç katına çıkarılarak bir ay içinde tamamlattırılır. Aynı fiilin tekrarı halinde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir. Peki Aydın’da jeotermallerin derelere, çaylara, sulama kanallarına, göllere, Büyük Menderes nehrine, yetmedi tarlalarımıza, sokaklarımıza, evlerimizin içine kadar akışkanları bıraktıklarına dair pek çok şikayet, haber, görüntü, olay olmasına rağmen bugüne kadar İdare bu konularla ilgili hiç bir yaptırım uygulamasına gitmemiş, MTA’yı göreve davet etmemiştir. Peki neden? 5686 sayılı kanunda yazan Joetermal ruhsat iptali kararı verme durumu ile karşı karşıya gelmeme adına mı tüm bu suskunluk ve görmeme durumları? Ve ne adına, kim için yapılmaktadır tüm bunlar? 5216 sayılı Büyükşehir Kanunu Büyükşehir Belediyelerine “Çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak” görevini vermiştir. Yine aynı kanuna göre “birinci sınıf gayrisıhhi müesseseleri ruhsatlandırmak ve denetlemek” Büyükşehir Belediyelerin yetkisindedir. Jeotermal işletmeleri önceleri birinci sınıf gayrisıhhi müesseseler arasında yer alırken daha sonra ikinci sınıf gayrisıhhi müesseseler içine alındı. 2015 yılında Aydın Büyükşehir Belediyesi kamuoyuna Aydın’da jeotermallerin zararlı etkilerini araştırmak için 1 milyon TL ödenek ayırdığını ve gereğinin yapılacağını açıkladı. Bugün bu açıklamanın üstünden 3 yıl geçmesine rağmen Aydın Büyükşehir Belediyesinin bu para ile ne araştırması yaptığını ne bilen nede duyan var. 2018 yılında Aydın Valiliği Aydın kent merkezi sınırlarını da içine alan Çiftlik jeotermal sahasını özelleştirerek satışa çıkardı. Aydın Büyükşehir Belediyesi bu yer ile ilgili daha önce Aydın kamuoyuna pek çok vaatler vermesine rağmen ne yazık ki Çiftlik jeotermal sahasının satışı ile ilgili tek bir açıklaması ve girişimi olmadı. Ve içinde bulunduğumuz Ağustos 2018 tarihinde ihaleyi alan jeotermal işletme Aydın kent sınırı bitişiğinde bulunan Kızılcaköy’de jeotermal santral kurma çalışmalarına başladı. Kızılcaköy’ün Aydın kent merkezine yakınlığından daha da önemli olan konumu bu köy sınırlarında Aydın kent içme sularını sağlayan İkizdere barajının yer almasıdır. Kızılcaköy’de jeotermal santral ve onlarca kuyunun açılması İkizdere baraj suyunun kirlenerek kullanılamaz hale gelmesine sebep olacaktır. Peki Aydın Büyükşehir Belediyesi kanunlarda yer alan yetki ve görevlerine rağmen tüm bu uygulamalar ile ilgili niçin ve ne adına sessiz kalmaktadır? 5393 sayılı Belediye Kanununa göre “Belediyelerin mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık hizmetleri vermek görevleri vardır. Jeotermal akışkanları bu atık statüsüne girmekte olup akışkanların denetlenmesi ve itlafını sağlamak belediyelerin görevleri dahilindedir. Yine bu kanuna göre “İkinci derece Gayrisıhhi müesseseleri ruhsatlandırmak ve denetlemek” Belediyelerin yetkisindedir. Jeotermal işletmeler kanun ile şu an ikinci derece gayrisıhhi müesseseler içine alınmıştır. Aydın’da İlçe Belediyelerin jeotermalleri ruhsatlandırmak, denetlemek, akışkanların itlafını sağlamak gibi görevleri var iken Aydın’da jeotermal işletmelerin bulunduğu hiç bir İlçe Belediyesinin bu görevlerini bugüne kadar ne yaptığı görüldü, nede duyuldu. Peki İlçe Belediyeleri bu görevlerini bugüne kadar niçin ve ne adına yapmamıştır? Maalesef bu soruların cevapları çok üzücü, üzücü olduğu kadar Aydın’ın geleceği, insanlık ve etik değerler adına kaygı vericidir. 2016 yılında ADÜ Üniversitesi tarafından Buharkent’te 2 bilimsel çalışma yapıldı. Bu çalışmaların ilkinde Buharkent’teki JES akışkanların içinde yüksek oranda sodyum, kalsiyum, magnezyum, bor, mangan, aluminyum, krom, kadmiyum, kurşun olduğu ve bu akışkanların yer altı ve yer üstü sularını kirlettiği saptandı. İkinci çalışmada JES akışkanların kirlettiği suların tarımsal sulamada kullanımı sonucu suların toprak ve bitkileri kirlettiği, toprak ve bitkilerde pH-tuzluluk-bor-çinko-demir-alüminyumun arttığı saptanmış. Bu iki çalışmaların sonucunda; Jeotermallerin suları, toprakları, tarımsal ürünleri kirlettiği, bölgede topraklarda çölleşme ve çoraklaşma tehlikesinin olduğu saptandı. 2015 yılı Ağustos ayında Aydın yerel basınında Buharkent’te faaliyet gösteren jeotermal işletmenin santral kurmak için yüzlerce incir ve zeytin ağaçlarını kestiği haberi yer aldı. Ve 2018 yılı Temmuz ayında bölgede jeotermale yakın binlerce incir ve zeytin ağaçları kurumaya başladı, hiç bir resmi kurum bu duruma ses çıkarmadı. Ağustos ayında Buharkent’te bulunan jeotermal şirketi Buharkent Belediyesi tarafından yapılan Buharkent İncir Festivalini desteklediğini, beş yıldır maddi sponsor olduğunu deklare etti. Bölgede çiftçinin haklarını savunmak, çevreyi- tarımsal ürünleri-sulama kaynaklarını korumak için seçilen yetkililer de bu varlıklarımızı kirleten, yok eden şirketlerden maddi yardımını rahatlıkla kabul edebiliyorlar! Aydın ili Germencik ilçesi Alangüllü mahallesinde iki ay kadar önce jeotermale yakın binlerce incir ve zeytin ağaçları kurudu. Hıdırbeyli sulama göleti jeotermaller tarafından kirletildi ve üniversite çalışmalarına göre bu suların tarımsal sulamada kullanılmaması gerekir. Bu sonuçlar ortada olmasına rağmen bugün Hıdırbeyli göleti kenarına yeni jeotermal kuyular kazılmakta, akışkanlar döşenen borularla gölete akıtılmaktadır. Yetkililer tüm bu olaylara suskun kaldı, kalmaya devam ediyor. Bu çevre katliamlarının olmasını önleyebilecek yetki ve görevleri olan Germencik Belediyesi ise 2017 yılında Maren jeotermal işletme maddi sponsorluğunda Germencik İncir Festivalini yaptı. Germencik Belediyesi jeotermal şirketlerin maddi sponsorluğunu kabul ediyor ama jeotermallerin incirlere-zeytinlere verdiği zararlar için, yerüstü ve yeraltı su kirlilikleri için tek bir kelime dahi etmiyor, sorunu görmezlikten gelmeye devam ediyor. Şimdi Buharkent ve Germencik Belediyelerinin yaklaşımları için ne denilir, ne söylenir? Anlayan var mı? Bu Belediyeler niçin ve ne adına suskun kalmakta, sorunları görmezlikten gelmekte? Gereğini yapmamakta? Aydın çiftçisi ve halkı kime güvenecek, derdini kime anlatacak, dermanını nerede bulacak? Aydın’da jeotermallerin tarıma ve çevreye verdiği zarar “Köylü tarlasını satmasın” denilecek kadar basit bir olay değildir. Hiç kimse bu işin kolaycılığına kapılarak gerçekleri görmezlikten gelemez. Ve biraz ilke, biraz dürüstlük, biraz ahlak. Aydın’da jeotermal sorununun çözümü için olmazsa olmaz gibi görünüyor. Tabi bu duygularımız hala kirlenmedi ise. Kirlendi ise verin “Aydın ölüm selasını”, buyurun “Aydın cenaze namazına”. Sözün özü Pamukören çiftçisinin dediği gibi “Aydın’da kim kimin kıyısında belli değil”.