(01/02/2023 tarihli yazımın devamıdır.)
Trabzon’da Meydan’dan Boztepe’ye çıkan Taksim yokuşunun sağında, hemen köşedeki Ulusoy yazıhanesinde indim. Baktım, Meydan’daki parkta çimler yemyeşil. İlk anda sun’i çim zannettim. Tekrar baktım, gerçekten doğal çimdi. Hayretler içinde kaldım. Zira haziran ayının sonlarıydı ve Isparta sıcaktan kavruluyordu, her yer kupkuruydu. Üniversiteye giden otobüslerin kalktığı durağı sordum. Fatih parkının kuzeyindeki nikah salonundan hemen önce olduğunu öğrendim. Mesafe çok yakındı. Yürüyerek hemen vardım ve kalkmak üzere olan otobüse bindim. Benden sadece bir lira aldılar. Sanırım o dönem İstanbul’da tek biniş üç lira idi. Çok ucuz gelmişti. Yaklaşık onbeş dakika sonra orman fakültesinin önündeydim. Bu defa mesafe de çok kısa geldi. Trabzon’u sevmeye başlamıştım.
Orman Fakültesinden içeriye girerken ki heyecanımı anlatmam mümkün değil. İlk çaldığım kapı ise, kendilerinden doktora dersleri aldığım Sayın Prof. Dr. Rahim ANŞİN Hocamdı. Rahim Hocam son derece nazikti. Ayağa kalktı ve beni odasına kadar götürüp Zeki Hocamla tanıştırdı. Ben kendilerine Sütçüler’de yaptığım damgaları ve yüksek lisans tezimi anlatıyordum ki, kapı çalındı. Gelen Silvikültür Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Cemil ATA Hocamdı. Zeki Hocam beni tanıştırdı. Cemil Hocam, Rahim ve Zeki Hocalarım “Cemil otursana.” diye ısrar ettikleri halde, oturmadı; bana ertesi gün yazılı sınav olacağını, A. Ö. adında bir öğrencilerinin de sınava gireceğini belirtip, benim yüksek lisansta hangi aşamada olduğumu, tezimi tahminen ne zaman savunabileceğimi sorduktan sonra, başarılar dileyerek odadan ayrıldı.
Ben tanımadığım insanlarla bir araya geleceğimde yüzüm kıpkırmızı olurdu. Evet bu halim bana çok sıkıntı veriyordu. Ancak bununla başa çıkmasını öğrenmem gerekiyordu ve üniversite yıllarımda bunu büyük ölçüde çözmüştüm. Nasıl mı? Aynen şöyle. Bu benim özelliğimdi ve bu özelliğim olumsuz değil, olumlu bir özellikti. Utanmak ne zamandan beri suç oldu? Utansam da, sıkılsam da yapmam gerekenleri yapmalıydım ve zamanla bu halim düzelecekti.
Peki ben bu kararları tek başıma mı aldım. Tabi ki, hayır. Derler ya, “İnsanın hayatı boyunca birkaç dostu olur.” diye. Ben de lise yıllarımda bir (Turan P.), üniversite yıllarımda iki dost (Erdoğan B. ve Haluk İ.) edindim. Üniversite yıllarımda edindiğim iki dostumdan Burdurlu Erdoğan, hep bana şu telkinde bulunurdu: “Musa, Kuyucak senin baba ocağın. İnsan nereden geldiğini unutmamalı. Fakat geldiği yer, gelecekte olmak istediği yer değilse, hedeflediği yerin sakinlerinden olmak için hiç vakit kaybetmeden gerekenleri yapmaya başlamalı. Bizim birinci sıkıntımız ne? Zenginlerin bulunduğu mekânlarda sıkılmak. O halde yapmamız gereken ne? İnadına bu mekânlarda olmak.” derdi.
Nitekim bu kuralı aynen uyguladık. Emirgan sahilindeki kahvehanelerde bir bardak çay o dönem 5 TL idi. Emirgan korusundaki Sarıköşk’te ise bir fincan çay 20 TL. Biz üç hafta çay içmedik, dördüncü hafta çayımızı Sarıköşk’te içtik. Sarıköşk’teki atmosferi teneffüs ettik, deneyimledik.
Başka ne yaptık? Tarabya oteli evimize yakın sayılırdı. Önce Erdoğan gitti ve bir porsiyon mercimek çorbasının fiyatını öğrendi. Aradan birkaç hafta geçti ve biz çorba parasını biriktirdik; zamanı gelince sabah kahvaltısını çorba içerek de olsa yapmak üzere, en güzel elbiselerimizi giyip Tarabya oteline gittik. Yıl sanıyorum 1983-84 idi. Adam gibi çorbalarımızı aldık, içtik parasını ödedik ve çıktık.
Sadece çay-çorba içmedik tabi ki. Önce, dar gelirli İstanbulluların tercih ettiği, İstanbul Belediyesi Tiyatro Sahnesi’nde sergilenen bir oyunu izledik. Daha sonra Taksim Atatürk Kültür Merkezinde (AKM) sergilenen, başta film ve tiyatro olmak üzere bale de izledik, opera da. Buralara inanın en fazla iki defa gittik. Mesela İstanbul’da öğrenci olarak beş yıl kaldım ve sadece bir defa maça gittik. O da Beşiktaş ile Gaziantep maçıydı. Nedeni belli. Derbi maçları çok pahalıydı. AKM hariç tabiki. Çünkü AKM’de öğrenci indirimi vardı ve fiyatlar gerçekten ucuz sayılırdı.
Ner’de kalmıştık? Orman Fakültesine girerken de yine kıpkırmızı olmuştum. Rahim Hocam hasta mısın diye sormuş, Zeki Hocam sınav önü kendimi kollamamı öğütlemiş, Cemil Hocam da gayet samimi davranmıştı. Yüzümün kızarıklığı giderek azaldı ve biraz uzun sürse de normale döndüm.
Zeki Hocam, hemen gecikmeden başvurumu yapmamı söyleyip, “Fakültede tanıdığın var mı?” diye sordu. Ben Orman Entomolojisi ve Koruma Anabilim Dalında araştırma görevlisi olan İdris ve İrfan’ın sınıf arkadaşlarım olduklarını söyledim. Beni aldı, birlikte en üst kata çıktık. İdris’in odasının kapısını çaldı ve “Arkadaşını sana getirdim. Emaneti teslim ediyorum. Siz mesai bitmeden Musa’nın işlerini halledin.” dedi ve gitti.
Hâl hatır sorma faslından sonra İdris hemen bir beyaz kâğıt çıkardı. Bana sorular sorup kendi el yazısı ile benim başvuru dilekçemi yazdı. Eklerini de aldı, toplu iğne ile iğneledi, “Musa haydi Fatma abla çıkmadan evraklarını teslim edelim.” dedi. Birlikte dekanlığın olduğu bölüme geçtik. Kapısında Fatma B. yazan bayana dilekçemi ve ekli belgelerimi teslim ettik. Sınav saatini öğrendik. İdris; “Kalacak yerin var mı?” diye sordu. Ben “Hayır.” deyince, “Biz üniversitenin sahil tesislerinde kalıyoruz. İstersen otel parası verme, orada kalabilirsin.” dedi. Ben de kabul ettim. Odasına gittik; eşyalarını topladı, ben de benimkileri aldım ve Fakültenin dekanlık girişindeki kapıdan dışarı çıktık. Baktım, dışarıda kamyondan yapılmış gibi duran mavi servis arabaları vardı. Camında “Sahil Tesisleri” yazan otobüse bindik. Yaklaşık 10 dakika sonra otobüs hareket etti ve bizi Üniversite Sahil Tesislerine götürdü. Bekar asistanların ve yardımcı doçent öğretim üyelerinin kaldığı bloka ve doğruca benim kalabileceğimi söyledikleri odaya gittik. Odada iki karyola, yatak ve battaniyeler vardı. Pek temiz sayılmazdı. Ayrıca tesislerde yemek yiyecek bir yer de yoktu. Az sonra, adının İbrahim olduğunu öğrendiğim Su Ürünleri Fakültesinden araştırma görevlisi bir arkadaş geldi ve Meydan’a gidecek servis otobüsünün kalkmak üzere olduğunu haber verdi. İdris’le birlikte acele servise yetiştik. Meydan’da Kıbrıs Lokantası’nda yemeğimizi yedik. Biraz gezindikten sonra, bir taksi dolmuşa binerek tesislere doğru yola çıktık. İki gece bu tesislerde kaldım. Akşamları yanımda getirdiğim notlardan ve kitaplardan ders tekrarı yaptım…
Trend Haberler
Aydın’ın yeni AVM’sine görkemli açılış
Didim'de beklenen yağmur geldi
Genç mühendis kansere yenildi
Nazilli’de okul yangını: Gece başlayıp sabaha kadar cayır cayır yandı
Aydın’da feci ölüm: Süt sağarken akıma kapılarak can verdi
Aydın'da feci kaza! 27 yaşında hayatını kaybetti