Ölüm denen gerçek her gün yaklaşıyor. Her geçen gün, yaşlı olsun, genç olsun bütün insanların ömür takviminden bir yaprak daha düşürüyor ve herkes kaçınılmaz biçimde hayatının sonuna doğru yol alıyor. Bunu, her gün yaşadığımız sayısız örneği ile görüp duruyoruz. Her canlının hayatı son bulacak. Ancak ömrü sınırlı olan yalnız insan değil, insanı omuzlarında taşıyan dünya; onun, içinde yer aldığı sistem ve bütün kainatın da tıpkı canlılar gibi belli bir ömrü var. Bir gün gelecek kainatın da ömrü tükenecek ve her şey yerle bir olacak ve düzen bozulacaktır. Bu yer yüzünün ve bütün kainatın “ömrünün” sonu olacaktır. Kainatın, bu müthiş olayı yaşayacağı güne “kıyamet günü” diyoruz.
Ancak insanın ölümü, kainat düzeninin bozulması ile kıyametin kopması her şeyin sonu değildir. Aksine, kıyametin ardından, bozulan düzen yeniden kurulacak, ölen herkes tekrar diriltilecek, ikinci ve sonsuz bir hayat başlayacaktır. Yüce Allah'ın kudreti ile gerçekleşecek olan bu ikinci hayata da "Ahiret hayatı" diyoruz.
Bütün semavi dinlerin inanç esasları içinde ahiret hayatına iman esası vardır. En son semavi din olan İslam, Ahiret hayatının varlığı üzerinde önemle durur. Tıpkı geçmiş semavi dinlerde olduğu gibi, bizim dinimizde de, her şeyin son bulmasından sonra ikinci ve sonsuz bir hayatın varlığına inanmak, nihai kurtuluşun temel şartları yani iman esasları arasında yer almaktadır.
Ahiret hayatı, kıyametin kopmasından sonra, Allah’ın, gelmiş geçmiş bütün insanları ve diğer canlıları tekrar diriltmesi ile başlayacaktır. İnsanın ölüp kabre konması ile kıyametin kopup insanların tekrar diriltilmesi arasında geçen zaman kabir hayatı, bu ara zamana da “berzah alemi” denmektedir.
“Ahiret” kelimesi; sözlük anlamı ile “evvel” kelimesinin zıddını ifade eder. İslami bir terim olarak, “öbür dünya”, “ölümden sonraki hayat” anlamında kullanılır. Buna göre dünya, canlıların yaşadığı ilk alem, ahiret ise son alemdir.
Ahiret hayatının yaşanacağı ortam Kur'ân'da “ed-dâru’l-âhira” (Ankebut, 29/ 64) “ikinci yurt”, “ahiret yurdu” şeklinde de kullanılmaktadır.
Ahiret gününe iman, Allah'a iman esasından ayrı düşünülemez. Çünkü Allah'a iman etmek onun bildirdiği hakikatlere de iman etmeyi gerektirir. İnandığımız Allah bize ahiret gününün varlığını, orada müminlerin ulaşacağı nimetleri, kafirlerin göreceği azabı haber vermiştir. Bu sebeple ahiret gününe inanmamız da kaçınılmaz olur. Bundan dolayı müslüman, inancının bir gereği olarak daima ahiret gününe iman ettiğini, Kuran ve sahih sünnette bildirilen ahiret ahvaline inandığı da söyler. İşte şu ayeti kerime bize, ahirete imanın İslam inanç temellerinden biri olduğunu bildirmektedir.
"Ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'ine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin"(Nisa,4/136).
Aynı âyetin devamında bu esasları inkâr etmenin küfür olduğu bildirilmektedir.
"Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, Peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur."
Allah, yeryüzünde tüm yarattığı varlıkları yeniden dirilttikten sonra, insanlar da kabirlerinden kalkınca, hepsi de oldukları gibi haşre yani toplanma yerine gideceklerdir. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Sur’a üfürülür; işte bu, geleceği vaad edilen gündür. Herkes yanında bir sürücü ve bir şahitle beraber gelir. Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir, denir.” (Kaf, 50/20–22)
Yüce Allah buyuruyor: “O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün bütün yaratılmışların hazır bulunduğu bir gündür.” (Hud, 11/103)
Her şeyden münezzeh olan Allah buyuruyor: “Sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır.” (Enam, 6/12)
Nasıl insanlar mahşerde toplanıp hesap vereceklerse aynen diğer canlılar da toplanıp hesap vereceklerdir. Nitekim Rabbimiz buyuruyor ki:
“Vahşi hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,” (Tekvir, 81/5)
İşte burada görüldüğü gibi yarın kıyamet gününde tüm yaratılmışlar mahşer yerine, toplanma mahalline sevk olunacaklardır. Onlar o günde, işledikleri ameller bakımından oraya farklı konumlarda gönderileceklerdir. Kimi binitli olarak, kimi yaya bir şekilde, kimi yüz üstü sürünerek oraya gelecektir. Böylece üç gurup halinde geleceklerdir.
Kısaca söylemek gerekirse; bu dünya hayatı geçicidir. İnsan imtihan için yaratılmıştır. Herkesin davranışlarının adaletli bir şekilde karşılığını görmesi için, hiçbir yan etkinin bulunmayacağı adil bir mahkemenin ve adalet ortamının gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Aksi taktirde, yer yüzündeki haksızlıklar ve zulümler, yapanın yanında kâr kalır. Böyle bir durum akla aykırıdır. İşte bu sebeple, herkesin yaptıklarının hesabını vereceği bir ikinci hayat zorunludur. Bütün semavi dinlerin temel ilkeleri arasında, öldükten sonra dirime ve ebedi olan ikinci bir hayatın varlığı inancı yer almaktadır.
Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilahi adaletin gerçekleşecek olması azmi ve gayreti arttırır.
Ölüm bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın bir başlangıcıdır.