Diyorum ki akşam olmuş “Haydi şuradan bir sade kahve içeyim sonra da eve gidip istirahatime bakayım.”
Yolumun üstünde kahveye gidiyorum, takriben 20 kişi oturuyor kahvede. Bakıyorum kimse maske takmıyor. Araçtan inerken takmıştım maskemi. Kimse takmayınca kendimi maskeli bir uzaylı gibi hissediyorum. Yine küçük bir alışveriş için markete gidiyorum. Ben hariç üç kişi var markette. Kimsede maske yok yine uzaylı gibiyim.
Soruyorum, "Arkadaşlar, bakın vaka sayısı arttı, neden maske takmıyorsunuz?”. Kimsenin umurunda değil. Müşterilerden biri diyor ki; “Ne maskesi, ne virüsü. Hani virüsten ölenler nerede. Ben 81 vilayet geziyorum.” 81 vilayet geziyorum deyince anlıyorum ki arkadaşım büyük ihtimal TIR şoförlüğü yapıyor yada ticaret için geziyor. Bizde bir söz vardır; “Çok okuyan değil, çok gezen bilir.” Derler.
Acaba? diyorum; "Hatamı yapıyorum, insanlarımızı uyarmakla?”, “Acaba?” diyorum,”Dünya çapında Covid-19 adında büyük çaplı bir tiyatro oynanıyor olabilir mi?” derken sosyal medyada cesur yazarlarımızdan Nedim Çakmak’ın Dünya Sağlık Örgütü’nün gerçek yüzünü ortaya koyan ve Kenevir Ekimi ile ilgili paylaşımları ve en nihayetinde yine Cesur Yeniçağ Gazetesi Yazarı Arslan Bulut’un 15 Haziran 2020 tarihli köşe yazısı imdadıma yetişti.
Büyük Usta Nedim Çakmak DSÖ ile ilgili yazısında hem ağır hem de sert tespit ve ithamlarda bulunurken CHP'ye de yükleniyor. Çakmak yazısında DSÖ'nün İnsan Sağlığı Örgütü değil, insanları kanserojen ilaçlarla öldürme örgütü olduğunu iddia ediyor. Dünyada tüm ilaç fabrikalarının Yahudilerin elinde olması bu örgüt sayesinde olduğunu iddia eden Çakmak, "Yahudi olmayanlar ilaç fabrikası açsa bile ilaç hammaddesi elinde olduğundan, ilaç hammaddesi vermezler. İlaç hammaddesinin tek üretim merkezi İsrail-Ashdod Limanındadır. İsrail’de üretilen ilaç hammaddesi petrol türevlerinden üretildiği için kanserojendir. 100 yıl öncesine kadar tüm ilaçlar kenevirden imal edilerek doğal hammaddeden üretilirdi. İsrail ilaç tekelini eline geçirince ABD-İsrail emri ile kenevir ekimi yasaklandı. Siyonist katillerin emri ile kenevir ekimi yasaklandı. 1940’lardan bu güne tüm hükümetler bu yasağa uydular. Atatürk’ten bu yana ülkeyi kim yönetmişse hepsinin bu karardan dolayı yargılamak gerekir" diyerek, Türkiye’nin tek kurtuluşunun Kenevir ekimine başlaması olduğunu belirtiyor. Ey Millet petrol türevlerinden üretilen ilaçlar kanser yapıyor, çocuklarınız yok mu sizin? diye soruyor" ifadelerini kullandı.
Nedim Çakmak ayrıca yazısının devamında; "Baksanıza büyük işadamları bile 50 yaşına varmadan ölüyorlar, çünkü onlar İsrail kökenli petrol kökenli ilaç hammaddesinden yapılan ilaçların üretimini teşvik ederek kendilerini zehirlediler. Ey Millet, Cumhurbaşkanımız 18 ilde kenevir ekimini serbest bıraktığı halde muhalefet partileri buna neden sahip çıkmıyorlar? Hiç ağızlarına almıyorlar. Böyle muhalefet olur mu? Ey Millet! Tüm siyasetçilere ihtar et. Eskiden olduğu gibi ilaçlar kenevir türevlerinden yapılsın. Yoksa milletçe kanserden öleceksiniz. Kenevir ülkemizin kurtuluşu olacak” diyor Milliyetçi vatansever bir insan olarak daha ne desin Nedim Çakmak?
15 Haziran 2020 tarihli Ses Gazetesi’nde yayınlanan “Yol Hikayeleri (111) - Covid-19 İle ilgili Soru İşaretleri” başlıklı yazımda dünyada Covid-19’a en çok kurban veren ülkelerden biri olan İtalyanların Covid-19 yeni tip koronavirüsü nasıl sorguladıklarını, nasıl tedbirler aldıklarını yazmıştım.
Aynı tarihte yani 15 Haziran 2020 tarihli Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Arslan Bulut’un “Ölenlere Neden Otopsi Yapılmıyor?” başlıklı yazısında bu sefer Alman doktorların coronadan vefat eden 170 hasta üzerinde yaptıkları otopsi sonuçlarında da hastaların çoğunluğunda kan pıhtılaşmasından vefatların gerçekleştiğini tespit ettiklerini belirterek Türkiye’de benzer sorgulamaları gerçekleştiren Kardiyoloji Uzmanı Prof.Dr. Gülümser Heper’in çalışmalarında; Covid-19 ölümlerinde vücudu ölüme götüren en önemli son noktanın kalp yetmezliği ve ritim bozukluğu olduğu, Covid-19 ölümlerine eşlik eden kronik hastalıkların kalp hastalıkları, kanser, akciğer hastalıkları, felç, nörolojik hastalıklar, diyabet, böbrek hastalığı ve obezite şeklinde sıralandığı, yapılan çalışmalarda Covid-19 ölümlerinde en önemli sorunun (miyokard) kalp adalesi hasarı olduğunun ve enfeksiyonla gelenlerin yüzde 17’sinin kanında miyokard hasarının göstergesi olan troponin isimli kalp kaynaklı bir enzimin göründüğünün tespit edildiğini belirtiyor. Daha başka ilginç açıklamalar da var. Profesör ayrıca sağlık sisteminin özelleştirilerek halk sağlığının korunamayacağını, pandemi ile mücadele edilemeyeceğini,tedavi süreçlerinin bile tartışmalı hale gelebileceğini söylüyor.
Bulut, yazısının kalan bölümünde Almanya’nın Hamburg Şehri Adli Tıp Enstitüsü’nde 170 hastaya yapılan otopsi sonucunda hastaların büyük bölümünün tromboz,veya akciğer embolisi sonucu öldüğünü ortaya koyduğunu, otopsi sonuçlarında hastaların büyük bölümünde tromboz (bir damarın trombüs yani bir damarın pıhtılaşma sonucu tıkanması) ve akciğer ambelisine (akciğerlerdeki damarların birinde pıhtı veya başka bir materyal nedeniyle tıkanma) rastlandığını belirterek Covid-19 tedavisinde kan sulandırıcıların kullanılabileceğini ve ülkemizde de bir süredir tedavide kan sulandırıcıların kullanıldığını söylüyor.
Usta Gazeteci Yazar Arslan Bulut, 2 aydır bu konuyla ilgili soru işaretlerini araştırıyor. Bence son 2 aydır yazdıklarını da okumak faydalı olur diye düşünüyorum. Bulut’un son yazısından ayrıca anladığım Covid-19 hastalığının daha çok kalp yetmezliği gibi kronik hastalığı olanları öldürdüğünü, sağlıklı bünyelerde pek etkili olamadığını anladım.
Önceki yazılarımda da talep etmiştim. Halkımız Covid-19 konusunda yeterli duyarlılığı göstermiyor, belki sokağa çıkma yasakları önümüzdeki günlerde yeniden gündeme gelecek. Çünkü kimse Covid-19'a inanmıyor. Nasıl inanır. Her gün Covid-19'dan hayatını kaybedenlerin kimliklerini ve nerede vefat ettiklerini televizyonlardan vermek gerekir demiştim. Ayrıca vefatların nasıl gerçekleştiğinin görüntüleri olmasa da son dakika görüntülerinin yine televizyon ekranlarından paylaşılması gerektiğini istemiştim. Taleplerim de ısrarcıyım.
Bu arada Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 18 ilde kenevir ekimini serbest bırakması kararını takdirle karşılıyor ve destekliyorum. Bildiğim yine ABD baskısıyla 26 Haziran 1971 tarihinde , ilaç yapımında özellikle ağrı kesici, uyuşturucu ilaçların yapımında kullanılan Haşhaş ekiminin de serbest bırakılmasının ülkemizin hayrına olacağına inanıyorum.
Ayrıca önceki yazılarımda belirtmiştim, İnsanlık ve Türk düşmanı Rockefeller’in parasıyla kurulan Dünya Sağlık Örgütü’nden insanlık hayrına bir hareket beklemediğimi belirtmiştim. Usta Yazar Nedim Çakmak’ın sosyal medyadaki paylaşımları DSÖ konusundaki tereddütlerimi destekliyor. Bence bir an önce Dünya Sağlık Örgütünden ayrılıp, hammaddesi kenevir olan kendi ilaç sektörümüzü hayata geçirmeliyiz. DSÖ’nün onay verdiği kanser yapıcı ilaçlarla daha fazla insanımızın zehirlenmesine izin vermemeliyiz.
Selam ve Saygılarımla...