Savaş, doğal afetler ve sivil kargaşa gibi belirgin bir zamanda gerçekleşen ve ülke ekonomisinde ciddi kayıplara neden olan olaylar olağandışı durumlar olarak tanımlanır. Olağandışı durumların ardından gıda, sağlık ve diğer sosyal hizmetlerin kontrolden çıkması, etnik sonuçlar, yoksulluk, işsizlik, anarşi ve benzeri durumlar oluşmaktadır. Bunların sonucunda ise toplumun sağlık gereksinimleri artmakta, savaş araç gereçlerine ve saldırılara bağlı ağır fiziksel yaralanmalar, temel hastalıklara karşı korunmada yetersizlik, beslenme bozuklukları, ölümlerde artmış meydana gelmektedir.
Savaşlar ve silahlı çatışmalar insan eliyle oluşturulan karmaşık, olağandışı durumlardır. Ne yazık ki, son yüzyılda insanoğlu barıştan daha uzun sürelerle savaşı deneyimlemiştir. Son onyılda, dünyada her yıl 14 ila 21 büyük silahlı çatışma yaşanmıştır. Halen bir milyardan fazla çocuğun çatışma bölgelerinde yaşadığı bunların 300 milyon kadarının 5 yaşın altında olduğu tahmin edilmektedir. Silahlar modernleştikçe, sivillerin savaşa kurban edilmesi artmaktadır. Bu nedenle son yüzyılda sivil ölümlerin askeri ölümlere oranı giderek artmaktadır. Sivillere karşı yapılan terörist saldırılar ve iç çatışmalar da ciddi sayıda çocuğun yaralanmasına ve ölümüne yol açmaktadır.
Şiddetin sona ermesi çocuk sağlığı üzerindeki etkilerin de sona ereceği anlamına gelmemektedir. Çatışmaların sonrasında oluşan psikolojik travma en önemli çocuk sağlığı sorunlarındandır. Her ne sebeple olursa olsun silahlı bir çatışmayı yaşayan tüm siviller değişmeksizin bir an önce barış ortamının geri dönmesini isterler. Huzurlu bir ortam isteyen sivillerin aksine birileri de silah endüstrisi için çalışan şirketlerin çıkarları için çalışmaktadır.
Gelişmiş ülkelerdeki yüksek askeri harcamaların da bu ülkelerdeki çocuk sağlığı üzerine olumsuz etkisi vardır. ABD her yıl silahlara harcadığı 600 Milyar USD’ı tartışmak yerine kapsamlı bir sağlık sigortasının sağlanabilirliğini tartışmaktadır.
Çocuklar çatışmalar sırasında travma nedeniyle ölebilirler ancak çoğunun açlıktan, enfeksiyon hastalıkları nedeniyle ya da savaş sonrası ebeveynlerin de kaybıyla birlikte tüm bu nedenlerden dolayı öldüğü düşünülmektedir. Yalnızca son 10 yılda yaklaşık 2 milyon çocuğun doğrudan şiddet nedeniyle öldüğü tahmin edilmektedir. Çatışmaları yaşayan çocuklar çoğunlukla düşük gelirli ülkelerde ya da gelişmekte olan ülkelerde dezavantajlı topluluklarda yaşamaktadır. Her yıl yaklaşık olarak 200 bin çocuk savaşın direkt etkilerinden dolayı ve en az 2 katı kadar çocuk da indirekt etkileri yüzünden ölmektedir.
Somali’de 20 yıldır devam etmekte olan sivil savaş nedeniyle önemli yıkımlar ortaya çıkmış, çocuklardaki kayıpların beşte biri silahlı çatışmalara bağlı kayıplardan oluşmaktadır. Irak hükümeti verilerine göre; 4.5 milyon çocuk ebeveynlerinden en az birini kaybetmiş ve 600.000 çocuk sokaklarda yaşamaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun verilerine göre, Suriye’deki çatışmalardan bugüne kadar 5,5 milyon çocuk etkilenmiştir.
Bu rakam, ülkedeki toplam çocuk sayısının yüzde 56’sını oluşturmaktadır. Bugüne kadar 10 bini aşkın Suriyeli çocuk çatışmalarda hayatını kaybetmiştir.
Afganistan’daki çatışmalarda çocukların yüzde 72’si bir yakınını kaybetmiş, yüzde 65’i çevrelerinde cesetler görmüş, yüzde 50’si birilerini roketli veya bombalı saldırılar sonucu ölürken görmüştür.
Sivil halk her zaman çatışma bölgelerinden uzaklaşmak ister ve kaçar. Göçmenliğin oluşmasındaki en önemli faktör silahlı çatışmalardır ve son onyılda yaklaşık 12 milyon çocuk silahlı çatışmalar nedeniyle evsiz kalmıştır. Suriye’deki çatışmaların neden olduğu insani kriz gün geçtikçe ağırlaşırken, 2015 yılı başında Suriyeli çocuk sığınmacı sayısı 1 milyon 311 bini aşmıştır. Komşu ülkelere sığınmak zorunda kalan bu çocukların yaklaşık 425 bini, 5 yaşın altındaki çocuklardır. Türkiye’de 379.792 Suriyeli çocuk bulunmaktadır.
Savaş mağduru olan bu çocuklar “kayıp bir jenerasyon” olma riski ile karşı karşıyadır. 2003 yılından bu yana yerinden edilerek göçe zorlanan 4 milyon Iraklının 2 milyonunu çocuklar oluşturmaktadır. Bu ailelerin çoğu gıda, barınma, temiz su, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinimlerinin karşılanmadığı kötü şartlarda yaşamaktadır. İç göçe zorlanan çocuklar sıklıkla suça itilmekte, istismar edilmekte ya da ailelerinden ayrılmaktadır. Mülteciler arasında en yüksek ölüm 5 yaş altı çocuklardadır ve en sık görülen ölüm nedenleri kolayca önlenebilir hastalıklar olan ishalli hastalıklar, akut solunum yolu enfeksiyonları, kızamık, sıtma ve ağır malnutrisyondur. Yerinden olma, enfeksiyonlar, artan yoksulluk, gıda üretiminin azalması gibi pek çok faktör silahlı çatışma bölgelerinde yaşayan çocuklarda malnutrisyonu artırmaktadır. Buna bir de mülteci kamplarındaki kötü yaşam koşulları eklenince çocuklar kolayca önlenebilir hastalıklar nedeniyle kaybedilmektedir. Çatışmalar sivil halkın eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel hizmetlere erişiminde kısıtlamalar ortaya çıkarabilmektedir. Çatışmalar sonrası Suriye’de çocukların yüzde 90’dan fazlası temel eğitime erişmekte zorlanmaya, Afganistan’da kız öğrencileri ya da kadın öğretmenleri hedef alan saldırılar artmaya, Irak’ta okula devam etme ve okur yazarlık oranlarında azalma olmuştur. DSÖ’ne göre, Suriye’de hastanelerin yüzde 60’ı, birinci basamak sağlık kuruluşlarının yüzde 38’i tahrip olmuş, ilaç üretimi yüzde 70 oranında azalmış ve doktorların yaklaşık yarısı ülkeyi terk etmiştir.
Çatışma sonucu çocuk ve gençlerin kendilerine, diğer insanlara, geleceğe olan güvenleri kaybolmaktadır. Çocuklar genellikle endişeli, depresif, içine kapanık yada isyankar ve saldırgan olmaktadır. Ailelerini, kendi bedensel bütünlüklerini ve bağımsızlıklarını kaybetme kaygısı, geri çekilme, yalnızlık ve keder duygularına neden olmaktadır. Silahlı çatışmaların içinde olan ya da silahlı çatışmalara şahit olan çocuklar anksiyete ve depresyondan post travmatik stres bozukluğuna kadar pek çok psikolojik sorunla yüz yüze kalmaktadır.
Savaşın, zihinsel ve bedensel gelişim açısından çocuklar üzerindeki yıkıcı etkileri yanında ahlaki gelişimlerini de son derece olumsuz yönde etkilemektedir. Savaşın yarattığı ahlaki çöküş içerisinde çocuklar neyin doğru neyin yanlış olduğunun ayrımına varamaz hale gelmektedir.
Tüm dünyada her 6 çocuktan 1’nin silahlı çatışma bölgelerinde yaşadığı gerçeği tüm sağlık çalışanları tarafından bilinmelidir. Savaşlardan çocukların etkilenmesini önlemede Birincil Korunma “savaşların durdurulmasıdır”. Sağlık çalışanları savaşı küresel bir halk sağlığı sorunu kabul etmelidir. Savaşlardan çocukların etkilenmesini önlemede İkincil Korunma “savaşın çocuklara verdiği zararın azaltılmasıdır”. Bu amaçla da çocuklara özel bakım gösterilmeli, çocuklar ailelerinden ayrılmamalı, 15 yaşın altındaki çocuklar askere alınmamalı, çocuklar tehlikeli alanlardan uzaklaştırılmalı korunaklı alanlarda bulundurulmalı, uluslararası insani kanunları uygulanmalıdır.
Savaştan çocukların etkilenmesini önlemenin Üçüncül Korunma yolu “savaş nedeniyle örselenmiş çocukların iyileştirilmesidir”. Bu amaçla savaş sonrası çocuklara fiziksel ve psikolojik rehabilitasyon uygulanmalı, çocuk askerler bedensel ve ruhsal olarak değerlendirilmeli tıbbi ve psikolojik rehabilitasyon uygulanmalıdır. Nüfusu yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya bırakan ekonomik yaptırımların kullanımı savaş suçu olarak kabul edilmeli, ebeveynlerini kaybetmiş çocuklara özel bakım koşulları sağlanmalı, kadınlar ve kız çocuklarını cinsel şiddet ve istismardan korumak için önlemler tesis edilmeli, çocukların hayatlarının korunması için yapılan insani yardımlardan faydalanmalarını sağlamalı, hastane-sağlık merkezi ve okulları tahrip edenler yargılanmalı, bağışıklama gibi sağlık bakım hizmetleri aksatılmamalı, barış anlaşmalarına çocukların silahsızlandırılması ve yeniden yaşama entegrasyonları gibi konular dâhil edilmelidir.
Çocukların aç, susuz, öksüz, cahil, yoksul, evsiz barksız kalmadığı ve ölümlerinin olmadığı, savaşsız bir dünya yaratma özlemi ile tüm çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.