“Kim sabrederse, Allah da ona dayanma gücü verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” (Müslim, Zekât, 124)
Dünya hayatında her insan yolcudur. Şu fânî âlemde gelen gider, konan göçer. Her birimizin cennete uzanan yolu, inişlerden ve yokuşlardan, sevinçlerden ve zorluklardan geçer. Umutlar kadar acıları da göze alarak yolculuğa devam ederken, Rabbimiz bize yüreğimizi telaştan, dilimizi şikâyetten ve bedenimizi yanlış davranışlardan koruyan eşsiz bir nimet bahşeder. İşte o nimet, sabırdır.
Sabır zillet ya da miskinlik değildir. Sabır yılgınlık ya da çaresizlik de değildir. Sabır sebattır; kul olma bilinciyle Allah’a ibadete ve itaate devam etmektir. Sabır dirençtir; dünyanın bin bir türlü imtihanına göğüs germektir. Sabır ferasettir; şeytanın vesvesesine kapılmadan, nefsin arzusuna aldanmadan yaşamaya gayret etmektir. Sabır metanettir; beklenmedik hadiseler karşısında mutedil ve soğukkanlı davranmaktır. Sabır tevekküldür; her türlü tedbiri aldıktan sonra takdir-i ilahiye rıza göstermektir. Ve sabır; imanın gereği, selamet kapısı, cennet hazinesidir.
El-Asr suresinde: "And olsun ki, insan ziyandadır. Ancak gerçekten iman edenler, salih ameller işleyenler, hakkı bilenler, hak üzere yaşayanlar ve birbirlerine hakkı tavsiye edenler; sabrı bilenler, sabır üzere yaşayanlar ve birbirlerine sabır tavsiye edenler müstesnadır." ( Asr suresi 1-3.) buyurulmaktadır.
Kişinin içinde bulunduğu hale rıza göstermede, nefsin istek ve arzularına gem vurmada, kötülüklerle mücadelede, intikam alma gücü varken bağışlamada sabır göstermek ve bütün bunların zorluklarına katlanmak Yüce Rabbimizin birçok ayetlerde geçen emir ve tavsiyelerindendir. Her birisinin Allah katında mükâfatı ayrı ayrı olan sabır çeşitlerinden biri vardır ki; bunun sevabı daha büyüktür. O da başa gelen bela ve musibetlere karşı gösterilen sabırdır.
Kuran-ı Kerim'de: "And olsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele, işte o sabredenler, kendilerine bir bela ve sıkıntı geldiği zaman, "Biz Allah için varız ve biz sonunda yine O'na döneceğiz." derler, işte Rablerinden bağışlamalar hep onlaradır. Ve yalnız onlar doğru yolu bulmuşlardır."(Bakara suresi 155-157.) buyurulmuştur.
Musibetler karşısında, paniğe kapılmadan, çöken kara bulutlar dağılıncaya kadar tahammül etmek gerekir. Fakat ne yazık ki; yakınlarını kaybeden, iflas eden, darda kalan, hasta düşen bir çok kimse sabrın mükâfatını düşünmeden feryad-ü figan edip sonunda pişman olunacak durumlara düşmektedirler. Eğer musibet, Yüce Allah'tan geliyorsa kulun bunda bir etkisi yoksa ve kulun gücü bunu gidermeğe yetmiyorsa, işte o zaman sabır devreye girmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki, bir lokma bir hırka, diyerek tembellikte ısrar etmek her türlü yoksulluğa çare aramadan eziyet çekmek sabır değil, bir miskinliktir. Bu ise dinen hiç hoş görülmez.
Bela ve musibetler arttıkça sabrın azaldığı ve isyanların başladığı görülmektedir. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de sabrın metodu ortaya konulmuştur. Bir ayet-i celilede: "Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Muhakkak, Allah'ın yardımı sabredenlerle beraberdir."(Bakara suresi 153.) buyrularak sabır ipinin namaz ve dua ile uzadığına ve ikisi birlikte olunca sabrın tükenmeyeceğine işaret edilmiştir.
Sabır başta peygamberler olmak üzere bütün salih kulların mesleği olmuştur. Hz. Eyüp (a.s) başına her gelen musibete karşı sabretmiş ve bu yüzden; "...Biz, onu sabırlı bulduk; o, ne güzel kuldu, daima Allah'a yönelirdi." şeklinde Kur'an ifadesi ile Yüce Allah'ın methine mazhar olmuştur.
Bakara suresinin 177. ayetinde iman esasları, ferdi ve mali vazifeler bir arada zikredilerek hepsine "bir" hayrın tamamı denmiş ve bunlar arasında sabra ayrı bir önem verilmiştir, çünkü sabır, hayatın çeşitli safhalarında bir taraftan, iffet, kanaat, af, uy sallık, merhamet... şeklinde tezahür ederken, diğer yandan, türlü musibetin önüne set çeken bir kalkan olarak kendisini gösterir ve sahibini yükseltir.
Sabrın sonu selamettir. Her türlü kazanç sabırdadır. Sabırsızlık ise yıkım ve felakettir. Öyleyse, sabır gibi nadide bir nimetin kıymetini bilelim. Allah’ın bizi varlıkla da yoklukla da imtihan ettiğini, her türlü imtihanın emek ve sabırla kazanılacağını hatırlayalım. Hiçbir zaman Rabbimizin yardımından ve merhametinden ümidimizi kesmeyelim. Cenab-ı Hak cümlemizi gerekli olduğu yerde; sabır gösterilenlerden ve sabreden kullarından eylesin.