-Yeni Türkiye'nin Gelecek Ufku- *** “Bazan küçük bir hareket, asırlarca sonra doğacak bir inanışı hazırlar ve bir kanaat, bir isyan, bir iman, asırları sarsacak hareketlerin başlangıcı olabilir” (Topçu, 2011:297). *** “..(B)ir yandan Selçuklu ve Osmanlı’nın ruhunu tevarüs eden, 23 Nisan 1920’de Cumhuriyete giden heyecanı taşıyan, aynı zamanda istikbale bakan Türkiye” (Erdoğan, 2014: 11). *** Yeni Türkiye’nin gelecek ufku yeni yetme bir devlet felsefesiyle mümkün değildir. Kökleri derinde, çelik çekirdek bir tecrübe ve telâkkînin medeniyet perspektifiyle Yeni Türkiye inşa edilebilir. Bu inşa ve ihya hareketi ithal ve taklit sistemden âzâde kılınmalıdır. Asr-ı saadet devri haricinde başka bir “ideoloji” ya da “ideoloji” haline dönüştürülmüş inanç merkezli “modern reform” hareketiyle peydahlanmış “çevre” islamcılık gibi bir takım kendine münhasır taklitler Yeni Türkiye inşasında ana kaynak olamaz. Olursa, iki medeniyetin bileşkesi bin yıllık Müslüman-Türk Medeniyetini inkâr anlamına gelir. Bir tarafta demir teknolojisini elinde bulunduran devasa Türk Medeniyeti; diğer tarafta ona ruh veren, içinde eriten ve hakiki mânâda medenileştiren İslam’ın bahşettiği derin ve çelik tecrübeyi yok saymak Sünnetullah’a muhalif bir anlayıştır. Bu hususla alâkalı Peygamber Efendimizin (sav) Cahiliye Devri adetlerine bakışı mutlaka incelenmelidir. *** Bir milletin medeniyet inşasındaki en büyük amil, değişimi gerçekleştirmesidir. Mevcut hâlin devamından yana olan; bulunduğu şartların korunmasına yönelik zihnî ve fiilî durum tespiti yaparak hareketsiz kalan milletlerin ileriye dönük gayelerinin olması muhaldir. Değişime direnmek, tekâmüle set çekmek demektir. Tekâmülün engellenmesi ise bir milletin, dolayısıyla bir medeniyetin geri kalmasına zemin hazırlanmış olunur. Böyle bir düşünceden hareketle yönetilen toplumlar; güdülen cemiyetler olarak temayüz ederler. Mukavemetin bu denli kuvvetli olduğu cemiyetlere refah ve huzurun gelmesi çok zordur. Huzur ve refaha erişememiş cemiyetin fertleri ise kendi dışındaki her şeye kapalıdırlar ve en ufak bir kıpırdanmaya sert tepkiler verirler. Tedhişçilik, böyle halkların müracaat edecekleri yegâne güçtür. Tekâmül edememiş milletler (toplum) iktisadi, sosyal, kültürel ve yönetim açısından zamanın dışında bir anlayışa sahiptirler. Bu milletler geri kalmışlık saikiyle aksül amelde bulunacaklardır. Böyle kişilerden teşekkül etmiş, yani ruhi yönden tatmin olamamış; maddî açıdan da ihtiyacı olan insanlar yığınından hoş olmayan işlere tevessül edenler türeyecektir. İnanç birliği ile bütünlüğünü muhafaza eden, kavmiyet ile sentezi yapılan; ama altında çapanoğlu aranmasına bahane teşkil edecek gelişmelere zemin hazırlayan amillerin meydanda cirit atması, hamle yapacak cemiyetin kafasını dışarıya çıkarıp tabii bir refleksle geri çeken bir civcivin halini andırmaktadır. Güvensizlik duygusu had safhadadır. İtimat telkin edici bilgi ve bundan meydana gelen fiillerin olmaması veya toplumun tabii seyrine muhalif ifadelerin hâkimiyeti “acaba”ları tezahür ettirmektedir. Böyle toplumlar, mukaddesatına bağlıdırlar. Kuvvetli bir rabıta ile bağlandıkları kutsî kıymetlerine halel geleceği fikriyle hareket etmektedirler. Bunda da haklı oldukları; yapılan “değerlerinden arındırma” politikalardan bellidir. Zira değişim adına teşebbüste bulunulan her fikrî akım ve bunun neticesinde cereyanın işbaşında fiiliyata dökülmesi; inandığı değerlere “saldırı” var hükmünü verdirmektedir. Asırlardır hemhal olduğu, müşterek buluşma zemini kabul ettikleri, “ırkî” farklılıkları ayrışmaya temel teşkil etmediği “inanç” birliğinin zedelendiğini düşündüren masa başı mühendisliği, cemiyetin mutabakatsız kalmasına sebebiyet verir. Mutabakat kültürünün mevcut olmamasının tesisi; halk hareketlerinin direnmesine, muhafaza duygusuna meşruiyet kazandırmıştır. Geçici bir fetret devrin yaşanması, dâhili ve harici toplum mühendisliğinin had safhada olması, inancı muhafaza uğruna; sapmalara vasat hazırlamıştır. Meseleye, zamana mukavemet göstermek zaviyesinde bakıldığında değişimi engelleyici bakış açısını sergilemiş oluruz. Zikrettiğimiz hususlar beynelmilel bir toplumun umumi resmidir. Ancak, günümüzde muhafazakârlığı değerlendirmeye tabi tutarken “Batı” odaklı bir teşhisle meseleye yaklaşıldığı için fikri vasatın şirazesi kaçmış oluyor. Kaynakça: ERDOĞAN, Recep Tayyip, Yeni Türkiye Dergisi, “Yeni Türkiye Özel Sayısı: Yeni Türkiye”, Ocak-Şubat 2014,Yıl:10, Sayı; 56, Ankara. TOPÇU, Nurettin, Yarınki Türkiye, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2011