İnsanoğlu gündelik yaşamında oluşturduğu atıklar, ürettiği kimyasal maddeler ve teknolojik gelişmelerin çıktılarıyla çevreyi giderek daha çok kirletmekte, aynı çevrede yaşama zorunluluğu nedeniyle de bu kirlenmeden olumsuz etkilenmektedir. Temel alıcı ortam olan hava, su ve toprağın, aynı ortamda yetişen gıda maddelerinin kirlenmesi nedeniyle insanlar da gittikçe artan biçimde çevresel kirlenmenin kıskacında yaşamlarını sürdürmektedirler. Sonuçta da çevresel nedenlere bağlı hastalık yükü artmaktadır. Çevre kirliliğinden etkilenme anne karnındayken başlamaktadır. Bebek annenin soluduğu hava, içtiği su, yediği gıdalarla, deri yoluyla maruz kaldığı etkenlerin bir bölümünü anne kanından almaktadır. Bebek aldığı çevresel etkenlerin miktarına, alım süresine ve alımın tekrarlanmasına paralel olarak daha çok etkilenmektedir. Bu etkilenimin düzeyine ve etkilenmenin anne karnındaki gelişme evresine göre doğumsal anomalilerde, erken çocukluk dönemi kanserlerinde ve çocukluk dönemi allerjik sorunlarında artış meydana gelmektedir. Çevresel nedenlerle sağlık sorunlarının artışının önlenebilmesi öncelikle etkenin ortadan kaldırılması, olası değilse azaltılması yoluyla gerçekleşebileceği açık. Bunu gerçekleştirmenin yolu da tehlikeli üretim süreçlerinden vazgeçilerek, yerine çevreye ve insana zarar vermeyen yöntemlerin kullanılması, gereksinimden çok üretim yapılmamasıdır. Madencilik etkinlikleri de bir bütün olarak değerlendirildiğinde çevreye ve insan sağlığına verebileceği zararlar nedeniyle üzerinde durulması gereken bir işletme sürecidir.
Türkiye, maden çeşitliliği bakımından zengin bir ülkedir. Türkiye’de 60 civarında farklı madenden yılda yaklaşık 2.2 milyar Dolar değerinde 150 milyon ton civarında üretim yapılmaktadır. Madencilik insanoğlunun çevreye en fazla zarar veren etkinliklerinden biridir. Her ne kadar madencilik, yer kabuğunun küçük bir bölümünü kullanıyorsa da toprak, hava ve suya yerel, bazende bölgesel düzeyde etkileri vardır. Dünyada kullanılmakta olan maden çıkarma metotlarına bakılmaksızın, her türlü maden işletmesi yoğun olarak arazi bozulmalarına ve doğal çevrenin tahribine sebep olmaktadır. Orman alanlarında yapılacak açık ocak madenciliği çevreye öncelikle ağaç keserek zarar vermektedir. Madenlerde kullanılan suyun arıtılmadan dere ve nehirlere verilmesi sularda kalıcı kirliliğe yol açmaktadır. Madenleri saflaştırma sanayi de doğru yapılmadığı sürece çevreye büyük zarar veren bir faaliyettir. Bu işlemler öncelikle CO2 ve kükürt dioksit, kurşun oksit ve benzeri diğer zehirli gazlar üretir. Maden cevherinin çıkarılması amacıyla gerçekleştirilen sıyırma işlemi sırasında tüm bitki örtüsü tahrip edilmekte, ekosistem yok olmaktadır. Ekosistemler insan sağlığını destekleyen doğal döngülerdir. Bu döngülerin yok edilmesi, olumsuz sağlık etkilerine neden olmaktadır. Ekosistemin yapı ve işleyişini oluşturan iklim, toprak, hava, bitki ve hayvan gibi faktörlerin olumsuz yönde değişmesi çevrenin ekolojik özelliklerini de değiştirir. İklim şartlarının değişmesi ekosistemdeki canlı yaşam ve dağılışını etkiler. İklimi değişen bir bölgede bazı canlılar göç ederken, bazı canlılar ölür veya şartlara uymaya çalışır. Çevredeki bitki örtüsünün azalması şiddetli yağmurların yağması, karların kısa sürede erimesi, fırtınaların oluşması, toprağın yanlış sürülmesi, eğimli alanlardaki ormanların yanması gibi etkenler erozyonların oluşmasına neden olur. Erozyonlar sonucu bir bölgenin toprağı tahrip olur, toprağının ürün verimi azalır, canlıların yaşamı tehlikeye girer. Suların kirlenmesi ve kuruması sonucu çevredeki kullanılabilir su oranı azalır, canlıların beslenmesini olumsuz etkiler. Ekosistemdeki fiziksel ve kimyasal şartların değişmesi canlıların yaşama, yayılış ve üremesini etkiler. Bozulan şartlara uyanlar yaşarken diğerleri yok olur.
Madencilik endüstrisinin çevre açısından yarattığı en büyük tehlike asit maden drenajıdır. Asit maden drenajının yarattığı tehlike sadece yüksek düzeydeki asitten kaynaklanmamaktadır; karşılaştığı kayalardan ayrıştırdığı ağır metalleri de içeren bu drenaj sıvıları toprağı, yer yüzeyindeki ve altındaki su havzalarını da kirletmektedir. Yüzlerce yıl sürebilecek bu kirlenme yöredeki canlı yaşamını dönüşümü olmayan bir biçimde tahrip edebilmektedir. Hava kirleticileri içinde yer alan kükürt ve azot oksitlerin havadaki suyla, yağmurla birlikteliği asit yağmuruna neden olur. Oluşan sülfrik asit ve nitrik asit yağmuru bitkileri etkilemekte, maden işletmesinin çevresindeki yeşil örtüyü yok etmektedir. Bu etki uzun vadede değişik sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Maden işletmesinden kaynaklanan tozluluk, kükürt dioksit ve azot oksitler hava kirliliği oluşturmaktadır. Oluşan hava kirliliği; Solunum sistemi enfeksiyonlarına yatkınlık, Allerjik hastalıklarında alevlenmeler, Kronik obstrüktif akciğer hastalığında alevlenmeler, Gözde irritasyon, Solunum sistemi kanserleri, Solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarının morbidite ve mortalite hızlarında artışlara sebep olmaktadır. Madencilik etkinliklerinin işletme sürecinde sıyırma, kırma, eleme, stoklama, öğütme ve liç uygulaması için yığınların oluşturulması aşamalarında yoğun toz çıkışı söz konusudur. Havadaki toz çok düşük düzeylerde bile sağlık sorunlarına neden olur. Tozluluk; kalp-damar sistemi ve solunum sistemi hastalıklarının görülme sıklığında-ölüm hızında-hastane başvurularında artışa, solunum sistemi hastalıklarında alevlenmelere, solunum fonksiyonlarında azalmaya neden olur. Tozluluk insan sağlığını dolaylı biçimde, bitkiler üzerindeki olumsuz sağlık sorunları oluşturarak da etkiler. Bu sorunlar bitkilerde yaprak ölümü, toprak ekosisteminin bozulması sonucu bitki hastalıklarının artışı, verimin azalması veya yok olması şeklinde gerçekleşir.
Kükürtlü gazlar asidik özellikleri nedeniyle gözlerde yanma, sulanma ve kaşıntıya, saçlarda yapısal bozukluklara, ciltte tahrişe neden olmaktadır. Havanın su içeriği kükürtdioksit ile birleşince sülfrik asit oluşur. Bu da asit yağmuruna, solunum yollarında siliyer aktivitenin kaybına yol açar.
Havanın su içeriği azot oksitleri ile birleşince nitrik asit oluşur. Bu da asit yağmuruna, solunum yollarında siliyer aktivitenin kaybına yol açar.
Azot oksitler; göz tahrişi, solunum sistemi enfeksiyonları ve kronik solunum sistemi hastalığı olanlarda hastanın krize girmesine neden olurlar. Cevher çıkarımı ve işlenmesi aşamalarında ağır metal kirliliği söz konusudur.
Ağır metaller su kaynaklarına, ırmak, göl ve yeraltı sularına geçerler.
Ağır metaller insanlara kanserojen, mutojen, allerjen ve spesifik olarak etki edenler. Ağır metal maruziyetine bağlı olarak ani etkilenmeden daha çok, uzun vadede ve az miktarda alımlara bağlı sağlık sorunları görülmektedir.
Madenler işletme sürecinde liç işlemi sonrasında atık baraj gölünde biriktirilen atıklardan, liç işleminin yapıldığı cevher yığınlarının bulunduğu alanlardan ve pasa yığınlarından serbestleşen ağır metaller yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarına ulaşarak kirlenmeye neden olmaktadır. Bu suların içilmesi, tarımsal sulama sonrasında bitkilerin yapısına girmesi, bu bitkilerin yenmesi sonucunda sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Maden işletmelerinde kullanılan su miktarının fazlalığı (Çaldağı Nikel Madeni İşletmesi’nde 8.100 litre/dakika), yöredeki su kaynaklarının özellikle yeraltı su kaynaklarının hızlı bir biçimde azalmasına neden olur. Bu azalma yeşil örtünün kaybına, ekosistemin bozulmasına bundan da insanların uzun vadede olumsuz etkilenmesine neden olur. Yeterli suya ulaşamayan toplumlarda ise sağlık sorunları artar.
Madencilik sektörü yangın, su baskınları, patlamalar, göçükler gibi toplu ölümlere neden olabilecek bir çok tehlikeyi barındırmaktadır. Bu tehlikelerin yanı sıra uygunsuz havalandırma, bozuk tahkimat sistemleri, toz, ergonomik olmayan çalışma koşulları, gürültü, titreşim, elle taşıma, elektrik çarpmaları, yetersiz aydınlatma, psikolojik sorunlar, olumsuz hijyen koşulları mevcuttur. Ayrıca aşırı yorgunluk ve insan hataları, vardiyalı çalışma, uzun çalışma saatleri, sıcaklık, ağır çalışma şartları gibi unsurlarda bu sektördeki diğer riskleri oluşturmaktadır. Yeraltı kömür tozu ve gaz patlamaları insan hayatını, mal varlığını ve doğal kaynakları tehdit eden ciddi bir olaydır.
Türkiye madencilik sektöründe, sektörün gelişimi açısından özel yeri olan kamu kurumları özelleştirilmiş ya da çalışamaz hale getirilmiş, yatırımlar, özellikle arama çalışmaları uzun süredir durdurulmuş, sektörün uluslararası sermayenin talanına açılması için tüm hazırlıklar tamamlanmıştır. Madencilikte yerel denetimin önünün kesilmesi eleştiri konusudur. Örneğin, ruhsat hakkı belediyenin elinden alınmış ve sadece vali yetkisine verilmiştir. Artık belediye meclislerinde madencilerin ruhsatları tartışılamayacak. Maden Kanununa göre; Su havzalarında, içme suyu kaynaklarına 1000-2000 metre mesafede patlayıcı patlatmamak, insan ve çevre sağlığına zarar vermemek koşuluyla maden aranabilecek, çıkartılabilecek, maden alt yapı tesisi kurulabilecek. Eskiden su havzalarında madencilik yapılamıyordu. Madencilik ve maden işletmeciliğinin de içinde olduğu insan etkinliklerinin çoğunun çevreye farklı düzeylerde zarar verdiği bilinmektedir. Bilinen bir başka somut gerçek de aynı çevrede yaşama zorunluluğumuzdur. Bu koşullarda ya sağlığımızı destekleyen olumlu bir çevrede yaşamayı yeğleyip, çevreyi korumak ve geliştirmek için acilen gerekli önlemleri alacağız ya da giderek artmakta olan çevresel nedenlerden kaynaklanan hastalık yüküne katlanmak zorunda kalacağız. Gelinen noktada bir başka seçeneğimiz bulunmamaktadır.