Günümüzde Beşparmak Dağları olarak adlandırılan Latmos, Aydın ile Muğla illerinin sınırında yer alır. Beşparmak Dağları ve Bafa Gölünün çevresi, tarihi ve coğrafi bir bütünlük göstermektedir. Beşparmak Dağlarının kuzeyinde Menderes Vadisi, güneyinde ise Labada Dağı yer almaktadır. Beşparmak Dağları’nın batısında yer alan Bafa Gölü ise, antik çağda, denizle bağlantısı olan, önemli bir iç körfezdi. Beşparmak Dağları’nın batı yamaçlarına, MÖ.2000 yılları sonları-MÖ.1000 yılları başlarında, Karia kenti Latmos kurulmuştur. Ancak, Bafa Gölünün doğu kıyısına, MÖ.4.yy.’ın sonları-MÖ.3.yy.’ın başlarında, Latmos halkı, eski yerleşimlerini terk ederek Herakleia’ya yerleşmiştir. Körfezin, zamanla Menderes Nehrinin taşıdığı alüvyonlarla dolması sonucu, günümüzdeki kıyı çizgisi oluşmuştur. Latmos, prehistorik zamandan Osmanlı Devletine uzanan geniş bir yerleşim tarihine sahiptir. Günümüze kadar ulaşan kalıntılardan, bu bölgede yerleşimin sürekliliğini koruduğu anlaşılmaktadır.
Bunun en erken kanıtı hava ve yağmur tanrısı kültürüne ait buluntular dışında Latmos’ta yaygın bir şekilde prehistorik kaya resimlerinin görülmesidir. Latmos’un prehistorik dönemi MÖ.6000-5000 yıla tarihlenmiştir. Latmos Dağının güneydoğusunda yer alan ve şekli nedeniyle Suratkaya olarak adlandırılan bölgede, Hitit Dönemine tarihlenen bir yazıt tespit edilmiştir.
Yazıt MÖ.14. yy.’ın son on yılı ile MÖ.13. yy.’ın ikinci on yılı başlangıcı arasına tarihlenmiştir. Latmos Dağının güneyinde yer alan Latmos kenti, Hellenistik Dönem öncesi, özgün bir Karia yerleşimi özelliği taşımaktadır. Kent, olasılıkla MÖ.4.yy.’ın ilk yarısında, surlarla çevrilmiş, böylece kentin sınırları kesin olarak belirlenmiştir. Kentin savunma yapısı, 14 kule ve 3 kaleyle güçlendirilmiş şehir surlarından ayrıca kentin içinde ve dışında savunma işlevi gören yapılardan oluşmaktadır. Kentin en ilgi çekici yapısı, arazinin kayalık özelliğinin, günlük yaşama katılışını gösteren konut mimarisi örnekleridir. Böylece, yerleşimin dışarıdan fark edilmesi güçleşmiş, bu durum da doğal bir savunma sağlamıştır.
Latmos kenti, MÖ.4.yy.sonu - MÖ.3.yy.ın başında, Hellenistik kent Herakleia’nın kurulmasıyla terk edilmiştir. Herakleia kentinden günümüze en iyi durumda ulaşan yapı, Athena Tapınağıdır. Tapınak MÖ.3.yy.a tarihlenmektedir. Kentin mimarisinde genel olarak yerel gnays blokları kullanılmıştır, ancak Athena Tapınağı mermerin kullanıldığı az sayıdaki örneklerden biridir. Kentin güneyindeki başka bir kutsal mekan, kentin yerel kahramanı olan Endymion’a aittir. Burası ayrıca, kentin en iyi koruna gelen bir diğer yapısıdır. Bizans Döneminde, bölgede etkin bir keşiş yaşamından bahsetmek mümkündür. Bu durumun en büyük göstergesi, alana yayılmış mağara ve manastırlardır.
1278 yılında Menderes Vadisi ve Karia’nın, tamamen türklerin eline geçmesinden sonra bölgede daha çok, yaz ve kış mevsimlerinde değişmeli olarak ikamet edilen göçebe yaşam hüküm sürse de göçebelik, kendini günümüzde suyun daha kolay ulaşılır olduğu köylerde, yerleşik bir yaşama bırakmıştır.
Latmos Bölgesinde Büyükasar Tepe ve Oyuk Tepede, antik çağda işletilmiş mermer ocakları yer almaktadır. Burada bulunan mermerin iyi kalitede olduğunu söylemek mümkündür. Ocaklar Didyma Apollon Tapınağının inşasında kaynak olarak kullanılmıştır. Tapınağın yapımını Miletoslular üstlenmiş ve Herakleia yakınlarındaki, Miletos’a bağlı ocaklardan yararlanılmıştır. O nedenle Latmos'un güneyindeki ocakları, Miletos kentine ait ocaklar olarak değerlendirmek mümkündür. Bafa Gölünün güneyinde, asfalt yol ile göl arasındaki tepelerde (Büyükasar Tepe, Zeytin Dağı ve Tahtacı Tepede) mermer ocakları yer almaktadır. Bu alanda saptanmış olan ocaklar, Miletos kentine ait olmalıdır.
Miletos kenti ocaklarındaki çalışmalar, Zeytin Dağında da sürmüştür.
Zeytin Dağının batısında, göl kıyısında da taş çıkarılan alanlar görülmektedir.
Bafa Gölünün güneydoğusunda, günümüzdeki Gölyaka Köyünün güneyinde kalan Oyuk Tepede de antik ocaklar yer almaktadır. Burada, ocaklar daha yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Bu ocaklar Miletos’a değil başka bir kente aittir.
Kente ait ocakların, gelir kaynağı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. İki ocak karşılaştırıldığında kimi farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Miletos kentine ait olan ocaklarda yürütülen işlem yarım kalmıştır. Bu durum, hem kapasitesi tüketilmemiş ocak rezervlerinden hem de ocaktan çıkartılmış ancak nakliye edilmemiş farklı aşamalarda terk edilmiş bloklardan anlaşılmaktadır.
Ocak alanının tamamına, yarı işlenmiş, ölçüleri birbirine yakın mimari bloklar, sütun kasnakları ve sütunlar hakimdir. Bu durum, ocakların belli bir mimari program dahilinde işletildiğini düşündürür. Gerçekten de, ocaklara yakın mesafede yer alan ve yapımı tamamlanmamış Didyma Apollon Tapınağı, bu düşünceyi destekler. Tapınağın kasnaklarıyla ocakta bulunan kasnakların ölçülerinin benzerliği ve tapınak işlerinin kaydedildiği tapınak yapı belgelerinde, Miletos kentine ait ocaklardan bahsedilmesi, bu alanın Miletoslular tarafından, tapınağın inşası için işletildiğini ortaya koymaktadır. Got istilasının, tapınağın inşasının, dolayısıyla da ocakların işletilmesinin yarım kalmasına neden olduğu düşünülmektedir. Miletos kentine ait ocaklarda yürütülen çalışmalar Büyükasar Tepede yoğunlaşmaktadır. Bunun nedeni ise Büyükasar Tepenin, Zeytin Dağına göre daha alçak olması, eğiminin burada çalışmaya olanak tanıması ve mermere, daha üst seviyelerde ulaşılmasıdır. Her iki alandan da taş çıkarırken uygulanacak yöntemi arazi belirlemiştir. Buna göre eğimin daha çok olduğu yamaçlarda, basamak şeklinde çalışma alanları oluşturularak blok çıkarılırken, daha düz olan yerlerde, doğrudan yüzeydeki alan işleme tabi tutulmuştur.
Miletos kenti ocaklarının aksine, Latmos Herakleiası kentine ait ocakların rezervlerinin yoğun bir şekilde kullanıldığı ve işlem bittikten sonra alanın terk edildiği anlaşılmaktadır. Yoğun kullanım sonucunda, arazide derin vadiler ve ocak atıklarından tepecikler oluşmuştur. Antik Çağda işletilmiş ocakların günümüze kadar ulaşması, kuşkusuz ki bu alanda yapılan çalışmalar açısından oldukça önemlidir. Ancak söz konusu alan, günümüzde mermer ocağı olarak işletilmesede, yerli halk tarafından zeytinlik olarak kullanılmaktadır. Bunun sonucu olarak, alandaki tahribat kaçınılmazdır. Yine de en büyük zararı, define avcıları vermektedir. Mermer blokların içindeki hayali buluntulara ulaşmak amacıyla, bloklar kırılmakta, parçalanmakta hatta dinamitle patlatılmaktadır. Tarih öncesi dönemlerden bugüne, yerleşimin kesintisiz olarak devam ettiği bu çevrede, halkın bilinçlendirilmesi, söz konusu alanların gelecekte de çalışılmasını mümkün kılacaktır.
Bugün Latmos dağına zarar veren faaliyetler ise tüm dağı maden sahası haline getiren yönetmelikler sonucu, Latmos dağının maden ocakları tarafından istila edilmesi, delik deşik hale getirilmesidir. Maden ocakları Latmos dağının kültürel, tarihi ve ekolojik yapısını yok etmekte, prehistorik dönemden bugüne kadar ulaşabilen tüm varlık ve zenginliklerine zarar vermekte, yok olmasına sebep olmaktadırlar.