Boşanma dendiğinde ya da bu konu fazlasıyla ciddiye alındığında boşanmış ve üstünden yıllar atlatmış kişiler. Evlenmiş ya da çocuk sahibi olmadan boşanmış kişiler. Ya da hiç evlenmemiş kişiler. Bu trajediyi küçümsüyorlar. Bizim çok güzel bir tabirimiz vardır. Bekara karı boşamak kolay denir. Eğer ortada ilk okul seviyesinde eğitim gören 2 ya 3 çocuk varsa boşanmak öyle kolay seçilen bir yol olmuyor. Herkesin ardı arkasına bıkmadan soracağı soruları düşünürken, çevredeki insanların başaramamışsın gibi bakışlarına tahammül etmek. Dul bir kadın, dul bir erkek olmanın üstüne yapıştırılacak olan etiketlerin sayısı düşünülüyor. Toplumun ve yakın çevrenin her türden baskısı göze alınamayınca boşanmaktansa çoktan bitmiş ekonomik bir ortaklığa dönüşüyor evlilikler. Her şeyden önce insan yıllar sonra çocuklarının aklı kemale erdiğinde soracakları soruları düşünüyor. Şiddet ve ihanet varsa fazla zor olmuyor anlatması. Katlanması zor olanı çocuklara izah etmek kolay oluyor. Üzerine fazlaca düşünülmüyor. Ancak bu iki vakanın olmadığı halde mutsuzlukla devam eden tonlarca evlilik var. Ne boşanabiliyorlar ne de içerisinde mutlu olabiliyorlar. Hem kaybetmek istemiyorsunuz hem de ona iyi bir ders vermek istiyorsunuz. Sizin değerinizi bilsin ve bunu anladığını göstersin istiyorsunuz. Elbette en doğal hakkınız. Biliyorum ki o evliliği ayakta tutmak için bitip tükenmeyen fedakarlıklar yapıyorsunuz. Siz o fedakarlığı yaparken gözleri gör, kulaklı sağır oluveriyor bazı eşlerin. Zaten hak ettiğinizden fazlasını beklemiyorken hakkınız olana karşı kayıtsız kalınıyor. Kimse bunun insanı tüketen bir durum olduğunu kendine itaraf etmekten kaçmasın. Varlığının iyi bir şeylere vesile olduğunu bilmeyi herkes ister. Sevildiğini ve değerli olduğunu bilmeyi herkes ister. Eşiniz size bunu hissettirmiyor diye ona davranışlarınızla türlü cezalar verirseniz. Erkekler uzaklaşır. kadınlarsa kendini yalnız ve çaresiz hissetmeye başlar. Bazı insanlar (erkek ya da kadın) duygularını davranış yoluyla göstermenin kendisini küçülten ya da gülünç duruma düşüren bir davranış olduğunu sanıyor. Çoğu insan yetişip büyüdüğü ailenin içinde böyle öğrendiği için kendi başına da bundan farklı bir davranış modeli geliştirmediği için duygularını belli etmeyen bir eş haline geliyor. Önemsedikleri halde önemsemiyormuş gibi, sevdikleri halde bunu hiç söylememeyi seçiyorlar. Aslına bakarsanız seçmiyorlar başka bir seçeneği geliştiremiyorlar. Farklı bir açıdan bakarsanız, aslında bu insanların hepsini siz kendiniz seçip hayatınıza alıyorsunuz. Yaşadığınız hayatın içinde sizi rahatsız eden durumları söylemekten çekinmeyeceksiniz. Biriktirmeyeceksiniz ve onun kendi başına anlaması için aylarca yıllarca beklemeyi bir kenara bırakacaksınız. Ancak o zaman değişiklik yaşamaya başlayabilirsiniz. Kesinlikle bunu söylerken kavga etmeyeceksiniz. Kavga ederseniz sonu iyi olan hiçbir amaca ulaşamazsınız. Kısa ve öz bir anlatımla kabalaşmadan kıyaslama yapmadan sizce nasıl olsa daha güzel olurdu onu anlatacaksınız. Eğer bu anlatımı uzun uzadıya yaparsanız sonu mutlaka tartışma ile biter. Düşüncenizi söyleyin ve akabinde konuyu değiştirin. Ya bir işle meşgul olmaya başlayın ya da farklı bir konuda sohbet etmeye çalışın. Şu kelimeler anahtar kelimelerdir. Kullanmaktan çekinmeyin -Sen bu konuda çok başarılısın
-Bu işi kimse senden daha güzel yapamaz.
-Senin seçimlerin daha güzel oluyor.
-Sen bu konudan daha iyi anlıyorsun.
-Bana şu konuda bir akıl ver.
-Senin yardımına ihtiyacım var.
-Sen olmazsan ben bu işin altından kalkamam.
-Seninle birlikte daha keyifli yaparım.
-Senin bakış açın her zaman çok işime yarıyor.
-Senin fikrin benim için çok önemli. Gibi ifadeler aranızdaki dialogları daha sıcak tutar. Elbette hepsini aynı günde tek seferde değil. Aralarda ve samimiyetle söylemek lazım. Eğer eşiniz sizden uzakta ve başkalarıyla vakit geçirirken daha mutlu gibi görünüyorsa bilin ki o gittiği yerde sevildiğini hissediyordur. Ve takdir ediliyordur. Kimse duygusal olarak tatmin edilmediği bir yerde uzun süre nefes alamaz. Eşinizle ya da başka insanlarla yürüttüğünüz ilişkilerin detaylarına bakın. Komşunuz, iş arkadaşınız; hepsi yaptığı ya da yaşadığı bir şeyleri anlatır durur. Bunları anlatırken acaba sizden ne duymak istiyor olabilirler: onaylanma, takdir ve tebrik. Bu üçü konusunda eşinize karşı bonkör olmalısınız. Bazı eşler bunlar yapıldığında eşinin şımaracağını düşünüyor. Şımarsın bakalım. Bir insanı şımartmanın kötü olduğu nerede yazılı. Kaldı ki bu şımartma işini en iyi siz yapın ki en çok sizinle birlikte olmak istesin. Daha öncede dediğim gibi hiçkimse duygusal olaram tatmin olmadığı bir yerde uzun süre nefes almak istemez. Eşiniz ihtiyacınız olan değeri size göstermiyor diye siz değersiz bir insan değilsiniz. Önceliğiniz bunu fark etmek, anlamak ve bu bilinçle yaşamınıza yön vermek olmalı. Siz kendi fikirlerinize ve kendi seçimlerinize saygı duyarsanız. Davranışlarınızın da kararlarınızında eleştiriye kapalı olmasını sağlarsanız. Değiştirilmesi size teklif dahi edilemez. Bununla birlikte karşınızdaki kişi sizin varlığınızın artık yok sayamayacağını yavaş yavaş anlamaya başlar. Ben hep size derim ki, neye tahammül ettiğinize neye evet dediğinize dikkat edin. Evlilik içinde bir otorite savaşı her zaman vardır. Bu savaşın başlangıç noktası eşlerden birinin alacağı kararların eleştiriye açık olduğunu sezdirmesi ile başlar. Kişi bunu sezemezse o alana teğet geçer. İnsan iç güdüsü: kaybedeceğini bildiği her savaştan uzak durur. Mine Mulcar köşe yazısı Evlilik Nasıl Kurtarılır? Boşanma dendiğinde ya da bu konu fazlasıyla ciddiye alındığında boşanmış ve üstünden yıllar atlatmış kişiler. Evlenmiş ya da çocuk sahibi olmadan boşanmış kişiler. Ya da hiç evlenmemiş kişiler. Bu trajediyi küçümsüyorlar. Bizim çok güzel bir tabirimiz vardır. Bekara karı boşamak kolay denir. Eğer ortada ilk okul seviyesinde eğitim gören 2 ya 3 çocuk varsa boşanmak öyle kolay seçilen bir yol olmuyor. Herkesin ardı arkasına bıkmadan soracağı soruları düşünürken, çevredeki insanların başaramamışsın gibi bakışlarına tahammül etmek. Dul bir kadın, dul bir erkek olmanın üstüne yapıştırılacak olan etiketlerin sayısı düşünülüyor. Toplumun ve yakın çevrenin her türden baskısı göze alınamayınca boşanmaktansa çoktan bitmiş ekonomik bir ortaklığa dönüşüyor evlilikler. Her şeyden önce insan yıllar sonra çocuklarının aklı kemale erdiğinde soracakları soruları düşünüyor. Şiddet ve ihanet varsa fazla zor olmuyor anlatması. Katlanması zor olanı çocuklara izah etmek kolay oluyor. Üzerine fazlaca düşünülmüyor. Ancak bu iki vakanın olmadığı halde mutsuzlukla devam eden tonlarca evlilik var. Ne boşanabiliyorlar ne de içerisinde mutlu olabiliyorlar. Hem kaybetmek istemiyorsunuz hem de ona iyi bir ders vermek istiyorsunuz. Sizin değerinizi bilsin ve bunu anladığını göstersin istiyorsunuz. Elbette en doğal hakkınız. Biliyorum ki o evliliği ayakta tutmak için bitip tükenmeyen fedakarlıklar yapıyorsunuz. Siz o fedakarlığı yaparken gözleri gör, kulaklı sağır oluveriyor bazı eşlerin. Zaten hak ettiğinizden fazlasını beklemiyorken hakkınız olana karşı kayıtsız kalınıyor. Kimse bunun insanı tüketen bir durum olduğunu kendine itaraf etmekten kaçmasın. Varlığının iyi bir şeylere vesile olduğunu bilmeyi herkes ister. Sevildiğini ve değerli olduğunu bilmeyi herkes ister. Eşiniz size bunu hissettirmiyor diye ona davranışlarınızla türlü cezalar verirseniz. Erkekler uzaklaşır. kadınlarsa kendini yalnız ve çaresiz hissetmeye başlar. Bazı insanlar (erkek ya da kadın) duygularını davranış yoluyla göstermenin kendisini küçülten ya da gülünç duruma düşüren bir davranış olduğunu sanıyor. Çoğu insan yetişip büyüdüğü ailenin içinde böyle öğrendiği için kendi başına da bundan farklı bir davranış modeli geliştirmediği için duygularını belli etmeyen bir eş haline geliyor. Önemsedikleri halde önemsemiyormuş gibi, sevdikleri halde bunu hiç söylememeyi seçiyorlar. Aslına bakarsanız seçmiyorlar başka bir seçeneği geliştiremiyorlar. Farklı bir açıdan bakarsanız, aslında bu insanların hepsini siz kendiniz seçip hayatınıza alıyorsunuz. Yaşadığınız hayatın içinde sizi rahatsız eden durumları söylemekten çekinmeyeceksiniz. Biriktirmeyeceksiniz ve onun kendi başına anlaması için aylarca yıllarca beklemeyi bir kenara bırakacaksınız. Ancak o zaman değişiklik yaşamaya başlayabilirsiniz. Kesinlikle bunu söylerken kavga etmeyeceksiniz. Kavga ederseniz sonu iyi olan hiçbir amaca ulaşamazsınız. Kısa ve öz bir anlatımla kabalaşmadan kıyaslama yapmadan sizce nasıl olsa daha güzel olurdu onu anlatacaksınız. Eğer bu anlatımı uzun uzadıya yaparsanız sonu mutlaka tartışma ile biter. Düşüncenizi söyleyin ve akabinde konuyu değiştirin. Ya bir işle meşgul olmaya başlayın ya da farklı bir konuda sohbet etmeye çalışın. Şu kelimeler anahtar kelimelerdir. Kullanmaktan çekinmeyin -Sen bu konuda çok başarılısın
-Bu işi kimse senden daha güzel yapamaz.
-Senin seçimlerin daha güzel oluyor.
-Sen bu konudan daha iyi anlıyorsun.
-Bana şu konuda bir akıl ver.
-Senin yardımına ihtiyacım var.
-Sen olmazsan ben bu işin altından kalkamam.
-Seninle birlikte daha keyifli yaparım.
-Senin bakış açın her zaman çok işime yarıyor.
-Senin fikrin benim için çok önemli. Gibi ifadeler aranızdaki dialogları daha sıcak tutar. Elbette hepsini aynı günde tek seferde değil. Aralarda ve samimiyetle söylemek lazım. Eğer eşiniz sizden uzakta ve başkalarıyla vakit geçirirken daha mutlu gibi görünüyorsa bilin ki o gittiği yerde sevildiğini hissediyordur. Ve takdir ediliyordur. Kimse duygusal olarak tatmin edilmediği bir yerde uzun süre nefes alamaz. Eşinizle ya da başka insanlarla yürüttüğünüz ilişkilerin detaylarına bakın. Komşunuz, iş arkadaşınız; hepsi yaptığı ya da yaşadığı bir şeyleri anlatır durur. Bunları anlatırken acaba sizden ne duymak istiyor olabilirler: onaylanma, takdir ve tebrik. Bu üçü konusunda eşinize karşı bonkör olmalısınız. Bazı eşler bunlar yapıldığında eşinin şımaracağını düşünüyor. Şımarsın bakalım. Bir insanı şımartmanın kötü olduğu nerede yazılı. Kaldı ki bu şımartma işini en iyi siz yapın ki en çok sizinle birlikte olmak istesin. Daha öncede dediğim gibi hiçkimse duygusal olaram tatmin olmadığı bir yerde uzun süre nefes almak istemez. Eşiniz ihtiyacınız olan değeri size göstermiyor diye siz değersiz bir insan değilsiniz. Önceliğiniz bunu fark etmek, anlamak ve bu bilinçle yaşamınıza yön vermek olmalı. Siz kendi fikirlerinize ve kendi seçimlerinize saygı duyarsanız. Davranışlarınızın da kararlarınızında eleştiriye kapalı olmasını sağlarsanız. Değiştirilmesi size teklif dahi edilemez. Bununla birlikte karşınızdaki kişi sizin varlığınızın artık yok sayamayacağını yavaş yavaş anlamaya başlar. Ben hep size derim ki, neye tahammül ettiğinize neye evet dediğinize dikkat edin. Evlilik içinde bir otorite savaşı her zaman vardır. Bu savaşın başlangıç noktası eşlerden birinin alacağı kararların eleştiriye açık olduğunu sezdirmesi ile başlar. Kişi bunu sezemezse o alana teğet geçer. İnsan iç güdüsü: kaybedeceğini bildiği her savaştan uzak durur. Örneğin evinize alacağınız koltuk takımı münazaraya açık bir konudur. Ancak kendi üzerinize giymek için aldığınız kıyafet münazaraya açık bir konu değildir. Hangi rengi almak istediğiniz de öyle. Fiyatı aile ekonomisini direkt ilgilendiriyorsa durum değişir. Ancak seçimler özgürce yapılır ve karar bireyseldir. Ahlaka bakışınız, dine ve siyasete bakışınız da bireyseldir. Kendi karakterinize uygun işi, arkadaşı ve hobilerinizi seçmek de bireyseldir. Fikir almak ile boyun eymek arasındaki terazinin dengesini bir kereliğine karıştırırsanız. Yeniden eski düzeninizi koruyamazsınız. O gün evet dediyseniz bundan sonra hep evet demeniz beklenir. Bu yalnız başkalarında var olan bir narsistlik değil. Neredeyse hepimiz bu şekildeyiz. Bize yapılmasına kızarız. Ama bizde başkalarına yaparız. Evlilikler 10 yıla ulaşmışsa ve çocuklarda varsa sanki o kadının bir erkek tarafından sevilme ihtiyacı bitmiş gibi davranıyor bazı erkeler. Halbuki kadınlar tıpkı çocuklar gibi sevgiye doyamazlar. Aslında erkeklerde bu şekildedir. Ancak erkekler bunun bilinmesinden hoşlanmazlar. Kadınlar sevgiyi; ruhu okşayan hoş sözlerle, beğenilmekle, olduğu gibi kabul edilmekle, cinsellik amacı gütmeyen fiziksel temaslarla daha yoğun hissederler. Erkekler; takdir edilmekle, hayata karşı duruşu hakkında onaylanmakla, kendisine ihtiyaç duyulmasıyla, beğenilmekle, cinsel yaşamdaki özveri sayesinde daha yoğun hisseder. Elbette seni seviyorum demek çok çok önemlidir. Ancak davranışlarınız seni seviyorum sözünü destekler nitelikte değilse. O söz boşlukta amaçsızca sallanır. Kimse için ne bir güzelliği kalır ne de önemi. Örneğin evinize alacağınız koltuk takımı münazaraya açık bir konudur. Ancak kendi üzerinize giymek için aldığınız kıyafet münazaraya açık bir konu değildir. Hangi rengi almak istediğiniz de öyle. Fiyatı aile ekonomisini direkt ilgilendiriyorsa durum değişir. Ancak seçimler özgürce yapılır ve karar bireyseldir. Ahlaka bakışınız, dine ve siyasete bakışınız da bireyseldir. Kendi karakterinize uygun işi, arkadaşı ve hobilerinizi seçmek de bireyseldir. Fikir almak ile boyun eymek arasındaki terazinin dengesini bir kereliğine karıştırırsanız. Yeniden eski düzeninizi koruyamazsınız. O gün evet dediyseniz bundan sonra hep evet demeniz beklenir. Bu yalnız başkalarında var olan bir narsistlik değil. Neredeyse hepimiz bu şekildeyiz. Bize yapılmasına kızarız. Ama bizde başkalarına yaparız. Evlilikler 10 yıla ulaşmışsa ve çocuklarda varsa sanki o kadının bir erkek tarafından sevilme ihtiyacı bitmiş gibi davranıyor bazı erkeler. Halbuki kadınlar tıpkı çocuklar gibi sevgiye doyamazlar. Aslında erkeklerde bu şekildedir. Ancak erkekler bunun bilinmesinden hoşlanmazlar. Kadınlar sevgiyi; ruhu okşayan hoş sözlerle, beğenilmekle, olduğu gibi kabul edilmekle, cinsellik amacı gütmeyen fiziksel temaslarla daha yoğun hissederler. Erkekler; takdir edilmekle, hayata karşı duruşu hakkında onaylanmakla, kendisine ihtiyaç duyulmasıyla, beğenilmekle, cinsel yaşamdaki özveri sayesinde daha yoğun hisseder. Elbette seni seviyorum demek çok çok önemlidir. Ancak davranışlarınız seni seviyorum sözünü destekler nitelikte değilse. O söz boşlukta amaçsızca sallanır. Kimse için ne bir güzelliği kalır ne de önemi.