Çevre sorunlarının küresel ölçekte artan önemine yönelik meydana gelen gelişmeler, yerel yönetimleri çevre alanında etkili en önemli aktörlerden biri durumuna getirmiştir. Çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi konularına halkın katılımı, en etkin biçimde yerel düzeyde gerçekleşmektedir. Yerel yönetimlerin çevreyle ilgili birçok görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu anlamda en büyük pay belediyelerindir. Kamu sektörünün toplam çevresel harcamaları içindeki en büyük payı %84,3 ile belediyeler oluşturmaktadır. Çevre yönetiminde kullanılan politikalarının etkinliği, yerel yönetimlerin çevre yönetiminde doğrudan görev ve sorumluluk almasına bağlı olmuştur. Ekoloji ve kalkınma arasındaki dengeyi ön plana çıkaran “eko kalkınma” politikası çerçevesinde sürdürülebilir kalkınmanın iki temel ögesi olan “insan merkezlilik” ve “gelecek nesillerin kaynaklarının korunması” konularını gündeme getirmiştir. Sürdürülebilir kalkınmanın temel öğeleri arasında; toplum yaşamına daha ilgili ve saygılı olmak, yaşam kalitesini artırmak, dünyadaki canlı türlerini korumak, yenilenemeyen kaynakların tüketimini en aza indirmek, dünyanın taşıma kapasitesini korumak gibi konular yer almaktadır. 1992’de Rio Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı yerel yönetimlere, sivil toplum örgütleri ve diğer ortaklarla birlikte çevre koruma ve geliştirmede; planlama, karar alma ve uygulama alanlarında daha etkin işlevler yüklemiştir. Anayasa’nın 56. maddesine göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.” Bu kapsamda çevrenin korunmasında ve çevre kirliliğinin önlenmesinde devlete ve vatandaşlara çeşitli görevler düşmektedir. 2872 Sayılı Çevre Kanununda, çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve kirliliğin önlemesinin herkesin sorumluluğunda olduğu, çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esası, bilgi edinme ve başvuru hakkı, sürdürülebilir kalkınma ilkesi, önleme ilkesi, kirleten öder ilkesi gibi hususlar yer almaktadır. Ulusal düzeyde yerel yönetimlerin öncülüğünde sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşların katılımıyla illerin kendi sorunlarını tespit etmeleri ve kendi kentleri için yerel gündemi oluşturmaları gerekir. Kent konseyleri ve benzeri yapıların oluşturulması ve burada tüm ortakların yeterli biçimde temsil edilmeleri, çalışma grupları oluşturulması ve kadınların ve gençlerin bunların bünyesinde etkin olarak yer almaları, kentin sürdürülebilir geleceğine yönelik bir vizyon geliştirilmesi gibi örnekler bu noktalardan birkaçını oluşturmaktadır. Türkiye’de yerel yönetim birimleri ile ilgili mevzuatlarda yer alan çevre ile ilgili görev ve sorumluluklarına, bunların Aydın ilindeki uygulamalarına bakacak olursak; İl özel idareleri/valilik il sınırları içinde; ilin çevre düzeni planı, toprağın korunması ve erozyonun önlenmesi, belediye sınırları dışında ise; su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri yapmakla görevli ve yetkili kılınmaktadır. Aydın’da en hor ve hoyratça kullanılan doğal varlıklarımızın başında topraklarımız gelmektedir. Aydın’ın birinci sınıf tarım toprakları, dünyada sayılı tarımsal ürünlerin yetiştiği alanlar, sulu tarım alanları, sulak alanlar kentleşme-sanayileşme adına kanunsuz-keyfi şekilde kullanılmakta, tarım dışı kalmakta, bitki örtüsü yok edilerek erozyona açık hale getirilmekte, Aydın’ın bugünü ve geleceği yok edilmektedir. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. maddesine göre belediyelerin çevre ile ilgili bazı görevleri şunlardır; İmar, su ve kanalizasyon, çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; hizmetlerini yapar veya yaptırır. Aydın’da belediyeler çevre ve çevre sağlığını görmezden gelerek imar planlarını yapmaktadır. Birinci sınıf tarım alanlarını imara açma gafleti bir yana, köylerin-kentlerin- sağlık ocakların- hastanelerin-arkeolojik alanların-mezarlıkların içine veya yanına bile canlı sağlığını tehlikeye atan atık oluşturan sanayi kuruluşların yapımına bile Aydın’da izin verilebilmektedir. Aydın’da ev içi kullanma suyu, tuvalet, banyo, kanalizasyona sahip olma oranı Türkiye ortalamasından kötü durumdadır. Var olan yerleşim yerlerinin çoğunda atıksu arıtma tesisi yoktur. Olanlarda maliyet gerekçesi ile çalıştırılmamakta, toprak ve su kaynaklarımıza atıklar bırakılmaktadır. Belediye Kanunu’nun 15. maddesine göre belediyeler, “içme, kullanma ve endüstri suyu sağlamak, atık su ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak; kaynak sularını işletmek veya işlettirmek; katı atıkların toplanması, taşınması, ayrıştırılması, geri kazanımı, ortadan kaldırılması ve depolanması ile ilgili bütün hizmetleri yapmak ve yaptırmak; gayrisıhhî müesseseleri ruhsatlandırmak ve denetlemek; gayrisıhhî işyerlerini, halk sağlığına ve çevreye etkisi olan iş yerlerini kentin belirli yerlerinde toplamak; ile yetkilendirilmiştir. (DEVAM EDECEK)