Gelecek inşası, tecrübenin imbiğinden damıtılarak hedefe odaklanmaktır. Arızi bir hal olmaz ise istikbal, hedefine odaklanmış topyekün bir geçmişin Muhafazakâr Değişim ile neşvü nema bulmasıdır. Şart-mekân-zaman ilişkisi doğrultusunda inşa süreci, gayeye ulaşmak için red-kabul tahterevallasini berheva edecek bir zihniyet devriminin gerçek anlamda hayata geçmesi ile mümkündür. Hâlâ içinden çıkılmaz bir hal olan liyakat meselesinin dayandığı nokta da burasıdır. İktidar-muktedir ve muhaliflik sergüzeşti burada düğümlenmektedir. Adama göre mevkii bulma telaşı ve icraatı her kesimden iktidarın zayıf tarafına işarettir. Bir türlü hal yoluna koyulamayan bu problemli saha tarihi tecrübeye de kapalıdır. Geçmişiyle barışık birçok devletin kadim tecrübeye dayanması, köksüz bir takım ülkelerin de kendine geçmiş ihdas etmesi çabaları ortada iken beş bin yıllık yazılı ve kaynaklı birikime ısrarla uzak durulması, asrımızdaki Türk Devleti’nin şahıslar etrafında şekillenmesine zemin hazırlamıştır. Böylesi bir idare tarzında ısrar, toplumun her katmanında mevcut olduğundan Devlet’in sevk ve idare şekli bu anlamda gel-gitlere sahne olmaktadır.

Fetih münasebetiyle yapılan muhtelif faaliyetlerin görüntüden öteye gitmemesi buradan kaynaklanmaktadır. Bazı nitelikli toplantı ve benzeri uygulamalar, fethin sembolü olan şehrin idaresini elinde bulunduranların ideolojisi ile de farklılık göstermektedir. Devamlılık arz eden bir tatbikatın olmaması; hatta ikballeri uğruna bir takım çevrelere şirin görünme çabaları meselenin müzminleşmesine yol açmaktadır.

Açıktır ki fethin kökenine inildiğinde tarihten ders alınarak istikbal inşasına şahit olunacaktır. Hem maddi hem manevi tecrübe, hem de idareden kaynaklı aksamaların nasıl teşhis ve tedavi edildiğine, neticede fethin gerçekleştiğine tanıklık edilecektir.

Esas itibariyle şu ifadeler geçmiş-hal-gelecek dengesi ve bileşkesinde birçok şeylerin yerli yerine oturtulmaya çalışıldığına işarettir. Ehemmiyet arz etmesi açısından naklediyorum:

“Türkiye, devlet tecrübesi 2 bin 200 yılı aşan bir ülkedir. Bu vasfımızı, her dönemde en güçlü, en ileri, en etkili siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal altyapıyı kurmuş olmamıza borçluyuz. Devlet yönetimindeki görevlerimiz boyunca, ülkemizi bu tarihi mirasına layık seviyeye getirmenin mücadelesini verdik. İnancımızı ve neslimizi korumanın yolunun, bağımsızlığımıza ve geleceğimize sahip çıkmaktan geçtiğini hiç unutmadık.

Maziden atiye kurduğumuz köprü ile Türkiye'yi her alanda dünyanın en ileri ülkeleri arasına yükseltmeye ahdettik. Bilhassa savunma sanayimizi kendi kendimize yeterli hale getirmek için çok çalıştık. Karada, denizde, havada ve inşallah uzayda, dostlarına güven, düşmanlarına korku veren bir Türkiye hedefine odaklandık. Elde ettiğimiz başarıyla, Türk Milletinin yüksek teknolojiye dayalı sistemleri üretme ve kullanma yeteneğini tüm dünyaya gösterdik.” (Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu Ajansı,02.08.2021).

Fetih ve liyakat hususu da esas itibariyle o asırdaki bir devamlılığın kâmil noktasıdır. Bu anlamda İstanbul’un fethine dair bir analizin zikredilen husulara ışık tutacağı görülecektir. Rahmetli Mehmet Genç hocanın tahlilleri bu manada kıymetlidir. Mehmet Genç hoca, Istanbul’un fethiyle ilgili bir iktisat tarihçisi gözüyle sebep sonuç ilişkisini bir takım analitik kıyaslarla açıklamıştır. Iktisat tarihinde

büyük kesintiler, kopukluklar son derece nadir olduğu malumdur. Tedrici yani aşama aşama bir değişimden söz etmek mümkündür. Meselâ, Amerika’nın keşfi, buhar makinesinin icadı ve benzeri tarihi kırılma anları ya da gelişmeleri ilk anda sonuçlar üzerinden değerlendirmeye tabi tutulurlar. Hâlbuki neticeler üzerinden yapılan anlık değişmelerin arkasında uzun bir zaman dilimi vardır. Başka türlüsü mümkün görünmemektedir. Çünkü tarihin akşını değiştirecek bir takım olayların çok uzun hazırlık döneminin yanında tarihi tecrübenin de etkli olduğu aklıselim herkesin ifade edebileceği hususlardır. Yine hocanın ifadesine başvurursak: “Asıl olan hadisenin oluşmasıdır. Oluşum ne kadar derin ve uzun sürmüş ise değişme de o derece göz kamaştırıcı ve çarpıcı görünür ama değişmenin gelişmesi, yerleşmesi, yayılması ve etkilerinin ortaya çıkması da aynı derecede uzun ve derin bir süreci gerektirir. Değişme potansiyelinin ortaya konulması, uzun zamana ihtiyaç gösterir.”

Aynı şekilde İstanbul’un fethi de sonuç itibariyle açıkladığımız gibi bir değişmedir. Yani başı ve sonu bellidir. Zamanı ve mekânı tespit edilmiş bir fetihtir. Ancak hazırlanması uzun çok uzun hatta bir bakıma gereğinden uzun sürmüştür. Bir sistemin çözülmesi ve yeni bir sistemin oluşmasını birbirine bağlayan bir sembol ve bir dönüm noktasıdır. Osmanlı iktisadi ve sosyal sisteminin 100- 150 yıllık başarı çizgisinde varılan bu aşamadan sonraki gelişmelerin de temelini teşkil etmiştir. Fethi iyi değerlendirebilmek için onu bu uzun tarihi perspektifi içinde görmek gerekir. Bu açıdan baktığımızda zaman zaman şehrin içinde yer aldığı eğilime göre en azından yarım yüzyıllık bir gecikmeyle gerçekleşmiştir.

Can alıcı nokta ise şurada yatmaktadır. Ne dir o? Süreklilik ve liyakate verilen ehemmiyet.

Osmanlı Türk devletinin başarılarının temelinde, ordularını iyi örgütleyip eğitmekten ziyade bu orduların gerisinde kurmuş oldukları ve bizzat bu orduları da taşıyan, besleyen sosyal ve iktisadi düzenlerinde aramak gerekir. Dönüşüm, merkeziyetçi, yüksek derece dayanışma içinde ve liyakate göre mertebeler indirilmiş bir elitin oluşturduğu bu düzenin temel nitelikleri geniş halk kitlelerine sağladığı ve bölgedeki diğer siyasi yapılara göre daha ileri düzeydeki refahtır. Güvenlik, adalet ve hoşgörüyle birlikte kitlelere sağlanan refah, Osmanlı sisteminin başarının özünü oluşturur.

İfade edildiği gibi sonuçlar üzerinden bir çıkarımda bulunmak hatalı netecelere götürür. Tekâmül denilen, tarihi tecrübenin İstanbul’un fethinde temayüz etmesi, anlatmak istediğimize işarettir. Mehmet Genç hocanın ifadesine dönersek mesele şudur: “Fethin zamandan geç olmuştur derken kastettiğim işte budur. Çünkü 14. yüzyılın sonlarına doğru bu işin bitmesi gerekliydi. Ama bildiğimiz gibi bitmemiş ve 50 yıllık gecikme ile fetih gerçekleşmiştir. Bu gecikmenin sebebi nedir diye sorarsak tarihçilerin ileri sürdükleri birçok siyasi ve tesadüfî etkiler malumdur. Ancak sanırım asıl önemli olan sebep İstanbul’un iyi korunan surlarla çevrili bulunması ve deniz bağlantıları içinde yaşama imkânına sahip olmasıdır. Bu savunma sistemine yıkmak için sosyal devrim sistemi iktisadi ve sosyal erdemleri yeterli olmamıştır. Buna teknolojik, organizasyonel bir yeniliği de eklemek gerekiyordu. Bunun için 50 yıl daha beklediler. Fetih ve çağı bu yeniliği başardığı içindir ki fetih gerçekleşti ve yine de bu sebeptendir ki cihanşümul değişmenin de öncüsü ve habercisi olarak gerçekleşmiştir ( Mehmet Genç. Osmanlı imparatorluğu’nda, Devlet ve Ekonomi. -I-. Ötüken Yayınları. Sayfa.307-309).

Hülasa hocanın şu tespit önemlidir: Fetih büyük bir askeri zafer olmakla birlikte aynı zamanda çok daha derin anlamda medeniyet ve sistem zaferidir.

Hep ifadeye çalıştığımız gibi tarihi hadiselere bakıldığında devamlılık esastır. Değişimin de bu minval üzere olması zaruridir. Her yönüyle tarihi tecrübeye dayanarak gelecek inşa etmenin mümkün olacağını her daim söyledik. Bu maksatla Muhafazakâr Değişim’i istikbalimiz açısından nirengi noktasıdır diye dillendirdik. Bunu yapamaya devam edeceğiz. Türklerin tarihine bakıldığında devletin devamlılığı esas; ama yönetim tarzının ârîzi olduğu hakikattir. Şartlara göre değişik gösterdiğini tarihî gerçekler bize söylemekte ve icbar etmektedir. Dolayısıyla her daim ifade ettiğimiz muhafazakâr demokrasi gelip geçici bir tanımlamadır. Kalıcı olan, Muhafazakâr Değişim temelli mazi-hal- istikbal inşasına yönelmektir.

Gerisi teferruattır.