Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de, insanların yeryüzünde insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesini istemekte ve bu amacı gerçekleştirmenin yollarını göstermektedir. Allah Teâlâ'nın göndermiş olduğu son din olan İslâm da; kendi mensuplarına, ister maddi ister manevî olsun, hayatın her safhasında yol gösterir. İslâm'ın, diğer sahalarda olduğu gibi, iktisadî konularla ilgili esas öğretileri de Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde zikredilmiş ve başta yeryüzü olmak üzere, Allah; güneşi, ayı, denizleri ve denizlerde yüzen gemileri, denizlerin derinliklerinde bulunan deniz ürünleri vb., nehirleri, geceyi ve gündüzü, yerde ve gökte bulunanların tamamını insanoğlunun hizmet ve istifadesine sunmuştur. (Bkz. Ra'd, 2; İbrahim, 32-33; Nahl, 13-14; Hac ,65; Ankebut, 61; Lokman, 20- 29; Fatır, 3; Zümer, 5; Zuhruf, 13; Casiye, 12-13.)
Ayrıca,
"O (Allah), içinde sükûnet bulup (istirahat etmeniz) için geceyi yaratan, (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık kılandır. Şüphesiz bu söylenenlerde, dinleyen bir toplum için ibretler vardır." (Yunus, 67.)
"Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur." (Furkan, 47.) buyurularak, gündüzün çalışmak, gecenin de istirahat etmek için yaratıldığı belirtilmiştir.
İnsana düşen vazife ise, Allah'ı ve O'nun yarattıklarını tanımak ve geleceği de düşünerek onlardan makul ölçülerde faydalanmasını bilmektir. Bunu gerçekleştirmek için de, çalışmanın şart olduğu bildirilmiştir.
Üzerinde yaşadığımız dünyanın sürekli hareket halinde olduğu bugün ilmen ispat edilmiştir. Şu halde hareket, yani hususi anlamıyla çalışmak; Yüce Yaratıcımızın ezelî ve ebedî kanunudur. Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi, her şey insan için yaratılıp onun emrine verildiğine göre, insan; gözüyle gördüğü, varlığını hissettiği her şeyin esasını anlamak, kâinat bilmecesini çözmek zorundadır. Bunun için de etrafındaki hareketliliğe ayak uydurması, bilgi ve tecrübe sahasını her gün biraz daha genişletmesi gerekir. Bunu gerçekleştirmek için Yüce Allah:
"İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." (Necm, 39.) buyurarak, bize çalışmayı emretmektedir.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, ayette kastedilen çalışma; dünya için çalışma, ahiret için çalışma veya her ikisi için de çalışma anlamlarına gelebilir. Hangi anlama alınırsa alınsın gerçek olan bir şey var ki, o da; "Çalışan mutlaka karşılığını görür." esprisinin, Allah'ın iradesine ve İslâm'ın ruhuna uygun düşmesidir. Buna, Allah'ın yeryüzünde geçerli kanunu, "Sünnetullah" da diyebiliriz. Çünkü, "Allah'ın öteden beri süregelen ve sürecek, kendisine özgü, değişmeyen bir davranış tarzı vardır." (Özsoy, Ömer, Sünnetüllah: Bir Kur'an İfadesinin Kavramlaşması, Ankara, 1994, s. 53.)
Bu tarz ve bu uygulama herkes için geçerlidir. Yani, dünya kurulalıdan beri çalışan mutlaka karşılığını görmüş ve bundan sonra da görecektir. Bu noktada inanan-inanmayan vb. ayırımı da yapılmaz. Zira, bütün varlıkları yaratan Allah olduğuna göre, Yüce Allah'ın bu hususta insanlara farklı muamele yapması düşünülemez. Zaten bu O'nun "Rahman" sıfatının da bir tecellisidir.
İş ahirete geldiğinde ise, "Rahim" sıfatı tecelli edecektir. Mealini verdiğimiz ayette emredilen çalışmayı diğer canlılar içgüdüleriyle, insan ise bilgi ve tecrübeleri doğrultusunda azim ve gayretle yerine getirir. Ayrıca böyle yapan insan hem ruhen, hem bedenen kendisini güçlü hisseder. (Kandemir, M. Yaşar, Örneklerle İslam Ahlakı, İstanbul, 1980, s. 315-316.)
Şüphesiz Kur'an, insanı iki kutuplu bir varlık olarak takdim etmektedir: Yani, insan maddî ve manevî (rûhî) yönü olan bir varlıktır. Onda bu iki kutuptan hangisinin ön plana çıkacağını belirleyen tek faktör ise, kendi hür iradesidir. (Bkz. A'raf, 179; Özsoy, age, s. 117.) İnsan bu iradesini dünya ağırlıklı olarak da, ahiret ağırlıklı olarak da kullanabilir veya dengeli bir hayatı da tercih edebilir. Çünkü mutlak manada çalışmayı emreden İslâm'ın, maddî refahı da küçümsemediğini şu ayetlerden anlıyoruz:
"Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin." (Nisa, 5.)
"Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et..." (Kasas, 77.)
"...Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse ona da bundan veririz..." (Âl-i İmran, 145.)
"Her kim, bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada verir, sonra da onu, kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak gireceği cehenneme sokarız. Kim de ahireti diler ve bir mü'min olarak kendine yaraşır bir çaba ile o gün için çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür. Hepsine; dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de, Rabbinin ihsanından, ayırdetmeksizin veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir. Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür." (İsra, 18-21.)
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere Allah, dünyayı isteyene dünyalığı, ahireti dileyene de ahireti vereceğini vaadetmekte; ancak bunun kendi iradesi ve takdiri doğrultusunda gerçekleşeceğini bildirmektedir.
nutulmamalıdır ki, bir malı kazanmak harcamaktan daha zordur . Dolayısıyla mal kazanmasını bilmek kadar, harcamasını ve kazandığını iyi değerlendirmesini bilmek de önemlidir. Yine Kur'an-ı Kerim'de, malların insanlar arasında haksız yollarla yenilmemesi ve rüşvet, çıkarcılık vb. yollara peşkeş çekilmemesi de istenmiş ve şöyle buyurulmuştur:
"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin." (Bakara, 188.)
Trend Haberler
Aydın'da acı ölüm: Hız tutkusu sonu oldu
Nazilli’de okul yangını: Gece başlayıp sabaha kadar cayır cayır yandı
Genç mühendis kansere yenildi
Aydın'da feci kaza! 27 yaşında hayatını kaybetti
Aydın’da feci ölüm: Süt sağarken akıma kapılarak can verdi
Kuşadası'nda zamlara karşı çare sobalar oldu