2023 yılı Nisan ayının son haftasında Türkiye kamuoyunda yayınlanan bir video sağlık çalışanları, vicdan ve ahlak sahibi tüm insanlar tarafından hayret-şaşkınlık-üzüntü ile izlendi ve büyük bir tepki çekti. Bu videoda bir kadın hali hazırda Türkiye’de uygulanmamakta olan sağlık hizmetlerini övmek, SSK döneminde uygulanan sağlık hizmetlerini kötülemek isterken “Eskiden hekimler yüzümüze bakmıyordu. Şimdi öyle mi. Şimdi bize hekimleri dövme hakkı verildi. Eskiden ilaç kuyruklarında perişan oluyorduk. Şimdi ise istediğimiz eczaneden ilaç alabiliyoruz” diye konuşuyordu.
Bu kadının konuşmasını onaylarcasına aynı hafta içinde Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan ve araştırmaları Tıp Literatürüne geçen Kalp ve Damar Cerrahisi doktoru olan Prof. Dr. Murat Biçer ameliyat ettikten altı ay sonra ölen hasta yakınları tarafından tabanca kabzası ile defalarca darp edilerek yoğun bakımlık hasta edildi.
Almadığı tıp eğitimi, aldığı içi boşaltılmış eksik milli ve dini eğitim bilgileri, insani ve ahlakı değerlerden uzak yargılar ile bir insanın kendinde hekim dövme ve öldürme hakkı olduğunu savunması günümüz dünyasında anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir.
Geçmişte verilen SSK sağlık hizmetleri, günümüz Türkiye’sinde uygulanan sağlık hizmetlerini övmek isteyenlerin sıkça başvurdukları bir yoldur. Oysa ki, iki uygulamanın veya hizmetin karşılaştırılabilmesi için bu uygulama ve hizmetlerin aynı zaman diliminde gerçekleştirilir veya verilir olması gerekir. O nedenle günümüz Türkiye’sinde verilen sağlık hizmetlerini geçmiş Türkiye’sindeki SSK sağlık hizmetleri ile değil, günümüz dünya ülkelerinde verilen sağlık hizmetleri ile karşılaştırmak gerekir. Kaldı ki geçmiş SSK hizmetlerinde, SSK kendi fabrikalarında ilaç-serum-aşı üretebiliyor, bu ilaçlar hastalara ilaç fiyat farkı veya ekstra ücret alınmadan veriliyordu. Bugün ise hastalar ilaçların serbest eczanelerde çok pahalı satılır hale gelmesinden, astronomik ilaç ve muayene farkı ödemekten, pek çok ilacın ödeme kapsamı dışına çıkarılmasından, ilaçların yok olmasından dolayı ilaç alamaz ve tedavi göremez hale geldiler.
Geçmişte, bugüne göre hekim sayısı ve imkanlar belki daha azdı ama her hekim hastasının sağlık sorununu sahiplenir ve çözmek için elinden geleni yapardı.
Bugün ise Sağlıkta Dönüşüm ile hekimlerin getirildiği noktada, hekimler hasta bakmaktan, ameliyat etmekten korkar ve kaçar hale getirildiler. Ne yazık ki bu kaçış Türkiye sınırlarının dışına doğru da artarak devam etmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde kendisine hekim dövme hakkı verildiğini övünerek savunan aynı kadının, yine aynı Türkiye’de her gün bir kadının erkekler tarafından şiddet görmesine-dövülmesine-öldürülmesine-cinsel taziye maruz bırakılmasına, kız çocuklarının okutulmamasına, erken yaşta evlendirilmesine, kadınların eve kapatılmasına sessiz ve duyarsınız kalması çelişkisi olup, Türkiye’mizin çok ciddi toplumsal-sosyolojik-eğitim ve siyasi sorunudur.
Ne yazık ki Türkiye’de bir kadının kendisinde hekim dövme hakkını, bir erkeğinde kendisinde bir kadını dövme ve öldürme hakkını gördüğü durumlar aynı siyasi uygulamaların içinde yaşanmaktadır.
Şiddet, bireysel özgürlükleri kısıtlamakla birlikte, bedensel ve ruhsal sağlığa da zarar vermektedir. Sosyal hayatta artarak yaygınlaşan şiddet, iş yerlerinde de ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İş yerinde yaşanan şiddet, çalışanın verimliliğini, sunduğu hizmetin kalitesini ve kuruma olan aidiyet duygusunu olumsuz etkiler. Sağlık kuruluşları, yaşanan şiddet açısından bakıldığında riskli iş yerleri kategorisinde yer almaktadır. Sağlık kurumlarında yaşanan şiddet; çalışanlar, hastalar ve hasta yakınları tarafından uygulanan fiziksel, sözel ve psikolojik saldırı olarak tanımlanabilir.
Sağlık kuruluşları, farklı meslek gruplarının birlikte çalıştığı ve yoğun iş yükünün olduğu stresli iş ortamlarıdır. Yapılan çalışmalarda sağlık kurumlarında diğer kurumlara göre daha fazla şiddet riskinin olduğu, hekim ve hemşirelerin daha fazla şiddet gördükleri vurgulanmaktadır. İş yerinde şiddet, sağlık çalışanları arasında işi bırakma, tükenmişlik ve iş doyumunun azalmasına da neden olmaktadır. İş yeri şiddetinin bu sonuçları, üretkenliğin azalmasına sebep olur ve bakımın kalitesini olumsuz etkiler.
Sağlık çalışanlarının yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddet, azalan iş tatmini, artan baskı hasta bakım kalitesini düşüreceğinden bir dizi olumsuz sonucu da beraberinde getirir ve aidiyet duygusunu olumsuz etkiler. DSÖ, iş yerinde şiddeti fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel ve ırksal şiddet olarak sınıflandırmıştır ancak, duygusal şiddet daha sık görülmektedir.
Yapılan çalışmalarda Türkiye’de sağlık çalışanlarının yaşadığı şiddetin oranının “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın uygulanmaya başlanması ile birlikte arttığı belirtilmiştir. Sağlık kurumlarının 24 saat hizmet vermesi, hastanelerin stresli yapısı, iş yükünün fazla ancak çalışan sayısının az olması, çalışanların tek başına bir çok hasta ile ilgilenmesi, kurumlarda yaşanılan, oda, yatak, malzeme ve cihaz yetersizlikleri, aşırı kalabalık/rahatsız ortamlarda çalışma, ışık, havalandırma, temizlik gibi fiziki ortamın yetersiz ve kötü olması, buna bağlı olarak hastaların bekleme sürelerinin uzaması, hastaların madde kullanım durumları, güvenlik önlemlerinin yetersiz olması, hastanelerde bulunan güvenlik personelinin şiddeti önleme konusunda eğitimlerinin yetersiz oluşu, özellikle acil servislerin doğrudan dışarıya açılması sağlık kurumlarında şiddetin artışında etkili olmuştur. Sağlıkta Dönüşüm iyi, hekim kötü yaklaşımı ve algısı ile kamuoyu nazarında hekim düşmanlığı yaratıldı.
Bu yaklaşımın başlangıcı 12 Eylül 1980 askeri darbesi komutanının hekimlere yönelik söylediği “Önce asker, sonra hekimsiniz" sözleri ile halka yönelik söylediği “Mecburi hizmete gelen doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar. Askerden fazla para alıyorlar," açıklamalarına kadar gitmektedir.
Hekimlere yönelik karalama, hedef gösterme ve küçük düşürme yaklaşımları 2002 yılı sonrası Sağlıkta Dönüşüm döneminde yürütmenin başında bulunanlar tarafından sarf edilen “Doktor Efendi dönemi bitti”, “Ben doktora iğne yaptırmam”, “Giderlerse gitsinler” sözleri ile artarak devam etmiştir.
TTB, 1980'lerden bu yana mesleklerini yaparken öldürülen on üç doktoru listelemiş. Şiddet sonucu yaşamını yitiren bu hekimler; Dr. Edip Uğurcan Kürklü (21.07.1988), Dr. Göksel Kalaycı (11.11.2005), Dr. Ali Menekşe (04.02.2008), Dr. Ersin Aslan (17.04.2012), Dr. Melike Erdem (30.11.2012), Dr. Kamil Furtun (29.05.2015), Dr. Abdullah Biroğul (31.08.2015), Dr. Aynur Dağdemir (19.11.2015), Dr. Hüseyin Ağır (29.03.2017), Dr. Said Berilgen (24.05.2017), Dr. Fikret Hacıosman (02.10.2018), Dr. Kaan Erol (11.10.2019), Dr. Ekrem Karakaya (06.07.2022). 1988'de öldürülen Dr. Edip Uğurcan Kürklü dışındaki tüm doktorlar, Türkiye’de Sağlıkta Dönüşümü uygulayan 2002’den beri yürütmede olan son iktidar döneminde öldürülmüştür. Doktor cinayetlerinin altı tanesi Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, üç tanesi Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca döneminde yaşanmıştır. Bu dönemde sadece doktor cinayetleri değil, sağlıkta şiddet vakalarında da çok ciddi bir artış olmuştur. Son on yılda kayda geçen toplam şiddet vaka sayısı 110 bin. TTB'nin açıklamalarına göre, doktorların yüzde 84'ü meslek hayatlarında en az bir kez fiziksel veya sözel şiddete uğrasa da sadece yarısı yaşadıklarını ihbar ediyor. Yani gerçek sayı 110 binin çok çok üzerinde.
Bu arada Covid-19 pandemisi başlangıcında önce maskenin gerekli olduğuna karar veremeyen, sonra gereklidir diye karar verdiğinde ise maske dağıtamayan, sağlık çalışanların çalışmaları için “Hakkınız ödenmez” deyip ödemeyen ve doktor ölümlerini “Bu işin fıtratında ölmek var” denilen 17 Mart 2020-16 Mart 2022 arası pandemi döneminde 173'ü doktor, 510 aktif sağlık çalışanı hayatını kaybetti.
Ne üzücü ki Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet engellenememektedir.
Doğrusunu söylemek gerekirse de, engellenmek istenmemektedir. Siyasi erk tarafından şiddet söylemleri ve uygulamaları hekimleri pasifize etmek, hekimleri kontrol etmek ve itibarsızlaştırmak için bir metod ve yönetim tarzı olarak kullanılmaya devam ettikçe de engellemek mümkün değildir.
Doğumdan ölüme kadar insan yaşamının her noktasında olan ve ihtiyaç duyulan sağlık hizmetlerinde hekimleri ölesiye sevdiğini ve saydığı söyleyen, hiç düşünmeden de kolayca öldüren içinde yaşadığımız toplumun davranış şeklini anlamak, dünyada bir başka ülke de bulmak mümkün değildir.
Oysaki bir takım önlem ve yasal düzenlemeler, söylem ve uygulamalar ile yaşanılan şiddetin yıkıcı etkilerini azaltmak, engellemek, yaşamımızdan çıkarmak mümkündür. Şiddet eylemlerini önlemede diğer bir konu, kişiler arası iletişimin ilerletilmesi, sağlık çalışanları ile hasta ve hasta yakınlarının arasındaki iletişimin sağlıklı bir zemine oturtulmasıdır. Beden dilinin doğru kullanılması hasta yakını ve hastalar ile iletişimde önemli bir yoldur. Bunların yanı sıra; sağlık çalışanlarının itibarını zedeleyecek tutumdan kaçınılmalı ve medya aracılığı ile tutum desteklenmelidir. Medyada sağlık çalışanına şiddeti özendirecek türden yayınlar kaldırılmalı, sağlık çalışanına uygulanan şiddet karşısında verilen tepkiler caydırıcı olmalıdır. Şiddet uygulayan bireylere adli ve idari cezalar verilmelidir. Şiddeti önlemede kamu, sivil toplum örgütleri ve meslek örgütleri iş birliği içerisinde çalışmalıdır. Vesselam şiddeti önlemek için önce insana yatırım yapılmalı, insanları sevmeli, herkese ayrımsız şekilde değer verilmeli, adil ve hakkaniyetli davranılmalıdır.