EGE BÖLGESİNDE İNSAN SAĞLIĞI VE MEKÂN ARASINDAKİ İLİŞKİLER
İnsan, çevresi ile sürekli etkileşimde olan bir varlıktır; çevresini etkiler, zaman zaman da çevresinden etkilenir. Mekân ile yaşam kalitesi arasında bir bağlantı vardır. Yaşanılan mekânın yeterince bilinmesi, hayatın daha sağlıklı ve yaşanabilir hâle gelmesi için önemlidir. Tıbbî Coğrafya, sağlık hizmetleri ve sağlık ile ilgili sorunları bulundukları mekânda inceler; mekân ile hastalık arasındaki ilişkileri belirleyip söz konusu hastalığın önlenmesine yönelik öneriler sunar. Bir hastalığı önleyebilmek veya azaltabilmek için öncelikle nedenlerinin belirlenmesi gerekir. İnsanın yaşadığı mekân ve yaptığı beşerî faaliyetler hayatını pek çok açıdan etkiler. Bir hastalığın bir yerde ortaya çıkmasında fiziksel nedenler, kimyasal nedenler, biyolojik nedenler ve hidrografik nedenler rol oynar. Ayrıca, bütün bu nedenlere ekonomik ve sosyo-kültürel faaliyetler sonucu ortaya çıkan çevre sorunları (toprak-hava-su kirliliği, katı-sıvı-gaz atıkları, stres gibi) da eklenebilir.
Yaşanılan mekânın; hastalıkları tetiklemesi, hastalıkların nedeni olabilmesi,
bazı hastalıkların epidemiyolojisini kolaylaştırabilmesi, bazı hastalıkların seyri üzerinde etkileri vardır. Herhangi bir hastalık bazı yerlerde görülmezken, belli yerlerde yoğun olarak görülmesi mekânın rolünü yansıtmaktadır.
Çeşitli hastalıklar insan-çevre ilişkileri sonucu ortaya çıkar. Bir hastalığın dağılımının belli bir çerçevede ortaya konması, coğrafî faktörlerin bu dağılımda etkilerinin incelenmesi daha sağlıklı yaşayabilmek için önemlidir. İnsan sağlığı ile jeolojik yapı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Şöyle ki; insanlar kayaçlardan toprağa, topraktan bitkilere, suya karışan mineral ve elementleri solunum veya besin zinciri yoluyla vücutlarına alır. Bu elementlerden bazıları belirli bir miktarın üzerinde alındığında zararlı etki yaparken, bazıları da zehirli etki yapabilir.
Su hayat kaynağıdır, kan ve doku sıvılarının temel bileşenidir. Sindirim sisteminde besinlerin taşınıp, sindirilmesi ve sonra temel besin öğelerinin kana verilmesinde temel ortamı oluşturur. Kısacası, vücuttaki bütün fizyolojik olayların yürütülmesinde su, ya aracı olarak ya da kimyasal işlemlere katılarak önemli rol oynar. O nedenle tüketilen suyun var olup olmaması, temiz olup olmaması ile sağlık arasında doğrudan ilişki vardır.
Toprak doğrudan veya dolaylı olarak bütün canlılar için besin kaynağıdır. Bitkiler ve hayvanlar ile toprak arasında basit ve doğrudan bir ilişki vardır. Topraktaki bazı elementlerin eksikliği veya fazlalığı, su, sebze, tahıl veya meyveler ile ya da yetişen bitkilerle beslenen hayvanların et ve sütleriyle insana geçer. İnsan, vücudundaki kimyasal maddelerin çoğunu topraktan alır.
Bir bölgedenin jeolojik yapısı, su ve toprak niteliği ile sağlık arasında nasıl ilişki varsa, aynı ilişki bir bölgenin iklimi-jeomorfolojisi-vejetasyonu ile sağlık arasında da vardır.Mekanın insan sağlığını etkileyebildiğine yönelik çalışmalar Hipokrat zamanından beri yapılmaktadır.Tıbbî Coğrafya ile ilgili çalışmalar gelişmiş ülkelerde uzun yıllardan beri yapılmaktadır.
Dokuz Eylül Üniversitesinden G. Kantürk 2009 yılında, Ege Bölgesi sınırları içerisinde yer alan 97 ilçede 1997–2006 yılları arasında kaydedilen guatr vakalarının sayısı ve dağılımı ile ortam özellikleri arasındaki ilişkilerin incelendiği çalışma yaptı. Bu çalışmada; guatrın en fazla 15–64 yaş grubunda ve özellikle kadınlarda kaydedildiği, Ege Bölgesi’nde bu dönemde guatr vaka sayısının oldukça arttığı, en fazla artışın Denizli’de en az artışın ise Muğla’da kaydedildiği ( Aydın Sağlık Müdürlüğü bu çalışmaya vaka sonuçlarını bildirmemiştir) saptanmıştır. Ege Bölgesinde guatr vaka sayısı artış nedeni olarak; sahadaki nüfus artışı, sağlık alanındaki iyileşmeler, sanayileşme, kirlenme vb. düşünülmektedir. Ege Bölgesi’nde guatr dağılımı ve fizikî ortam şartları arasındaki ilişkilere bakıldığında; denize kıyısı olan yerleşimlerde guatr daha az görülürken Kula, Foça, Eşme, Şaphane ve Hocalar gibi özellikle “volkanik ve kahverengi toprak sahalarda” daha fazla görüldüğü kaydedilmiştir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Dolaşım Sistemi Hastalıklarına bağlı ölümler 1’ci ölüm sebebidir. TÜİK 2019 yılı sonuçlarına göre Aydın ili Türkiye’de Dolaşım Sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerin en fazla olduğu 1’ci İl olurken Denizli İli 2’ci sırada yer almıştır. Son 5 yıla ait TÜİK verine baktığımızda Aydın ili Dolaşım Sistemi Hastalıklarına bağlı ölümlerde Türkiye’de hep ilk 5 İl arasında yer almıştır. DSÖ’ne göre Dolaşım ve Solunum Sistemi Hastalıkların üçte birinin sebebi çevre kirliliğidir. Kanserin ise yüzde 95 sebebi çevre kirliliğidir.
S. Günay (2008), bir sağlık araştırması olarak Türkiye ölüm oranları atlası hazırlamıştır. 2002–2006 yıllarındaki ölüm oranlarının ortalamasını almıştır. Bunları nedenlerine, yaş ve yerlerine göre dağılımını incelemiştir.
Aydın Tabip Odası 2013 yılında yaptığı araştırmada, Aydın’da yaşayan nüfus başına en fazla ölümlerin Büyük Menderes Nehrine en yakın yerleşim yerlerinde olduğu saptanmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre yerleşim yerleri Büyük Menderes Nehrinden uzaklaştıkça yaşayan nüfus başı ölüm oranları azalmaktadır. Büyük Menderes Nehri şu an Türkiye’nin en kirli 3’cü nehri olup, su kalitesi tarımsal sulamada kullanılmaması gereken seviye olan 4’cü sınıf sudur. Suyun içinde ise kimyasal, fiziksel ve radyoaktif kirlilik söz konusudur.
Yapılan araştırmalarda Büyük Menderes Nehir suyu içinde yaşayan balık ve otsu bitkilerde, nehir suyu ile sulanan topraklarda, bu topraklarda yetişen tarımsal ürünlerde yüksek oranda ağır metal kirliliği saptanmıştır.
Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) tarafından yapılan araştırmalarda
Büyük Menderes Nehir suyu içindeki ağır metallerin nehir suyu içinde yaşayan balık ve otsu bitkilerde, sulanan topraklarda, bu topraklarda yetişen tarımsal ürünlerde genotoksik etki göstermektedir. Bunun anlamı Büyük Menderes Nehir suyu kirliliği, aktığı tüm coğrafyada nehir suyu ile sulanan topraklarda yetişen tarımsal ürünleri tüketen insanlarda kronik hastalıklara ve kansere yatkınlığı arttırmakta, ölüm artışlarına sebep olmaktadır.
2008 yılında ADÜ’den S. Şenol tarafından yapılan araştırmada Büyük Menderes Nehrine ve maden ocaklarına yakın yerleşim yerlerinde yaşayan insan kan örneklerinde Genetic Polimorfizm diğer bölgelerde yaşayanlara göre artmış olarak saptanmıştır.
Aydın’da endüstriyel ve kentsel atıksulara, jeotermal akışkanlara, maden ocaklarına, pestisidlere bağlı meydana gelen yerüstü ve yeraltı su-toprak ve tarımsal ürün-hava kirliliklerine bağlı olarak kanser ve ölüm artışları çok fazladır.
TÜİK verilerine göre 2015-2019 yılları arası dönemde Aydın’da meydana gelen ölüm hızı Türkiye ortalamasından 9 kat fazla olmuştur. Aydın İli bu dönemde Türkiye’de ölüm hızı en fazla artan İl olmuştur.
Bir ülkenin, bölgenin, il’in yada insanların kaderini bulundukları yada yaşadıkları coğrafya belirler diye deyim vardır.
Genelde Büyük Menderes Havzasında, özelde Aydın ilinde yaşayan insanların kaderini belirleyen unsur Büyük Menderes Nehir kirliliğidir. İşin aslına bakılırsa Büyük Menderes Havzasında var olan hava-su-toprak ve gıda kirliliğinin sebep olduğu sağlık, ekolojik ve ekonomik problemlerin sebebi kader değildir. Sebep havzaya daha fazla enerji ve maden üretimi, daha fazla endüstriyel ve tarımsal ürün üretimi ve tüketimi adına dayatılan vahşi kapitalist sömürü sistemidir.