Normalde yatak keyfi yapmayı çok sevsem de bu kez oyalanmadan kalktım, röpteşambırımı üzerime geçirip, banyodaki aynada “Sen ne güzel şeyler yaratıyon yarabbim” diyerek yanaklarımı sıkıp kendimi sevdim.
Taze sıkılmış portakal suyumun yanına köyden aldırttığım yumurtalarla omlet yapıp kahvaltımı hallettikten sonra yola çıktım.
Adnan Menderes Bulvarı’nda elim cebimde yürürken eski bir tanıdıkla karşılaştım.
Arkadaş evlenmiş, çocuğu da olmuş.
5-6 yaşlarında bir erkek çocuk.
Çocuğun önünde diz çöktüm, omuz başlarından tuttum “Senin ismin ney yakışıklı?” diye sordum.
“Berkecan" dedi.
Aklıma başka bi soru gelmedi. “Boşa bu pozisyona girdim lan” diye düşünüp hemen kalktım.
*
Birkaç dakika sohbet edip ayrıldık.
Uzun zamandır ilçeleri çok gezmediğimi fark edip, pidesiyle ünlü Yenipazar’a doğru yola çıktım.
Yoldayken de Belediye Başkanı Yüsran Erden’i aradım ve “Başkanım müsaitseniz gelcem” dedim.
“Yenipazar’dayım buyur gel” dedi.
*
Yenipazar’a girdim, az gittim ki Yüsran Başkan yürüyor.
Durdum yanında, bindi arabaya ve birlikte belediyeye gittik.
Hayatımda tanıdığım en mütevazi ve aristokrat belediye başkanı kesinlikle Yüsran Erden.
*
Makamda çayımı yudumlarken bir taraftan da sohbet ettik.
Yenipazar’a ilk belediye başkanı seçildiği dönemde “Sakin Şehir” ünvanını kazandıran başkandır kendisi.
Bir dönem ara verdikten sonra tekrar belediye başkanı seçildi.
Gelenek ve göreneklerimizden konuştuk.
Tarihsel süreçte nasıl bunlardan uzaklaştığımızdan dert yandık.
Yenipazar’ın Aydın’da en az hane sayısına sahip olduğunu söyleyen başkan, “Eskiden anne, baba ve çocuklar bir hane de yaşardı. Gelin o eve gelin gelir, o evin kızı olurdu. Şimdi herkes ayrı eve çıkma derdinde. Yaşlılarımız yalnız kalıyor ve yalnız ölüyorlar. Çiftçilikten para kazanamayan köyün gençleri köylerini terk ediyor. Köylü toprağını işlemekten korkar hale geldi” diyerek acı bir gerçeği anlattı.
*
Makam arabası yok.
Her yere yürüyerek gidip geliyor.
Çöp toplama aracına biniyor, şoförün yanına oturup köyleri geziyor.
Herkesin derdini bizzat ayaklarına giderek dinliyor.
Aydın Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi olduğu için Büyükşehir’deki toplantılara minibüsle gidip geliyor.
Minibüste de vatandaşla sohbet edip, birebir vatandaştan dinliyor sorunları.
Sıfır gösteriş, sıfır israf, inanılmaz sade bir yaşam ve engin bir bilgi birikimi.
*
Yüsran Başkan’ın bu yaşam tarzı eleştiriliyormuş.
Bazıları, böyle yaparak makamın değerini küçülttüğünü söylüyorlarmış.
“Haklılar başkanım. Bizim millet güce inanan, ihtişamı seven bir millet. Kendisi yiyecek bir lokma için eşek gibi çalışır ama kendisinin vergileriyle lüks içinde yaşayıp, kendisine caka satana saygı duyarlar. Bu onlara o kadar normal geliyor ki, sizin yaptığınız erdemli yaşam tarzının ters gelmesi de normal” dedim.
*
Yüsran Başkan’ın yaşam tarzını İngiltere, Norveç, İsveç Başbakanı yapsa millet sosyal medyada paylaşır, takdir eder ama yanı başımızda bir belediye başkanı yapınca eleştiriliyor. Üstelik eleştirenler de İngiltere, Norveç ve İsveç Başbakanı otobüse biniyor diye sosyal medyada övenler.
Tezatlık yaşam tarzımız olmuş maalesef.
*
Yüsran Erden, özellikle çöp kamyonuyla köyleri dolaştığının kimseye anlatılmasını istememiş. Şoföre de tembihlemiş ama ben herkesin bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım yazdım diye gönül koymaz.
Yolun açık olsun başkanım.
ERDAL KARAKAVUKOĞLU
Aydın’a ilk geldiğim yıllardı.Yeni Asır Gazetesi’nde çalışıyordu.
Adı gibi boyu da uzundu.
İlk zaman hemen samimi olmadık ama günler geçip, aynı ortamlarda haber kovaladıkça samimiyetimiz arttı.
Bazen kızar, eser gürlerdi sonra da “Olm ben gazla çalışıyom, çabuk gaza geliyom” derdi, gülerdik.
*
Aydın ve Aydınspor aşığıydı.
Yağmurda, çamurda, Aydın’da, Adıyaman’da maçlara gittik.
Omuz omuza çalıştık.
Sahanın orta yerinde dayak yedik.
*
Aydın’a öyle aşıktı ki, sonradan çıkardığı gazetenin adını bile Aydın’ın düşman işgalinden kurtulduğu tarih olan 7 Eylül koydu.
*
Aydın sevdasının yanında iki sevdası daha vardı.
Eşi Fetiye ve kızı Ece.
İkisine de ayrı ayrı düşkündü.
*
Sadece soyadı değil, kendi de, yüreği de kocaman bir meslektaşımızı, arkadaşımızı, ağabeyimizi, dostumuzu sonsuzluğa uğurladık geçtiğimiz hafta.
*
Boşuna dememişler “Cenazeler ölenler için değil ‘geride kalanlar’ içindir” diye.
Mekanın cennet olsun sevgili dostum.
Geride kalanlar olarak seni özlediğimizi ve unutmayacağımızı bil.
24 SAAT YAŞAYAN KENT
CHP İl Kongresi geçen hafta yapıldı.Tek liste ile seçime gidildiği için çok fazla şey konuşmaya gerek yok.
Sadece Nazilli İlçe Örgütü katılmış olmasına rağmen Nazilli İlçe Başkanı Serkan Sevim’in katılmaması dikkatimi çekti.
Kendisi sonra bir açıklama yaptı ve sağlık sorunları nedeniyle katılmadığını açıkladı ancak ben buna çok ihtimal vermedim.
Nazilli’de seçimin kaderini değiştiren, siyaseti çok iyi bildiklerini ve kendilerini partinin sahibi sananları da nasıl sandığa gömdüğünü bildiğim Serkan Sevim’i umarım küstürmemişlerdir.
*
Kongre de Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu bir sunum yaptı.
Özlem başkan çok uzun konuşmayı sevmez ancak yaklaşık 50 dakika kaldığı sahnede Aydın’a yaptıklarını kısa kısa anlattı.
İki sözü çok dikkatimi çekti.
Biri, jeotermallerin yaydığı çürük yumurta kokusuna karşı, “Dağlarına bahar gelince memleketimde turunç ağaçlarından yayılan kokuları, limon çiçeklerinin kokularını duymak istiyorum. Çürük yumurta kokusu duymak istemiyorum” sözüydü.
Sonrasında da yaptırdığı ölçümleri koordinatlarını vererek paylaştı.
*
İkincisi de Atatürk Kent Meydanı’nı gösterip, “Yaşayan bir kent ortaya çıkardık” dedi.
Gerçekten de bence en önemli konulardan biridir yaşayan kent teması.
Kentin kalbi olan meydanda 24 saat hayat olmalı.
İnsanlar sınırsızca maharetlerini göstermeli, o meydanda içinden geldiği gibi davranmalı, şarkı söylemeli, dans etmeli.
Aydın’da buna birebir şahit olan biri olarak söylüyorum.
“Yaşayan Kent” demek, özgürlük demektir.
Yaşanabilen Kent demektir.
Yaşlanılabilen Kent demektir.
TEBRİKLER DİDİM BELEDİYESİ
İkinci kez Belediye Başkanı seçilen Ahmet Deniz Atabay, ilk beş yılda yaptıklarına yenilikler ekliyor.Uzun bir süredir Didim’e gitmek nasip olmadı ancak daima gündemimde olduğu için çalışmaları takip ediyorum.
İkinci dönem Başkan Atabay’a daha bir olgunluk katmış.
Cıvıl cıvıl bir kent olmuş Didim.
İnsana ve insanca yaşamaya değer veren hizmetler görüyorum ve mutlu oluyorum.
*
Engelli vatandaşlar için kenti yeniden dizayn etmek için de kollar sıvanmış.
Engelli vatandaşlarımız akülü araçlarını rahatlıkla şarj edebilsin diye kent, şarj istasyonları ve kent mobilyaları ile donatılıyor.
Bir kişinin bile mutlu olması gerektiğine inanan yönetim anlayışı insana umut aşılıyor.
*
En kısa zamanda gelip Didim’in havasını solumak istiyorum.
BU BİR İHBARDIR
Mesut Özakcan’ın Efeler Belediyesi Başkanlığı döneminde yaşananlarla son yazımı yazıyorum.14 Temmuz 2015 tarihinde “Ne Yaptın Mesut Abi” ve 11 Eylül 2017 tarihinde yazdığım “Leke” başlıklı yazılarda birçok konuyu özellikle vurgulamıştım.
O dönemin savcıları, benim halk adına gündeme getirdiğim konuları araştırmak yerine bana dava açmışlardı.
Şimdi o günler geride kaldı.
O dönemlerin savcıları, hakimleri de yok.
*
Öncelikle söylemek istediğim bir şey daha var.
“Leke” başlıklı yazımda bir restoran işletmecisinin Berkin Özakcan’ın kendisinden 200 bin lira rüşvet istediğini yazmıştım.
Özakcanlar familyası beni mahkemeye verince bu restoran sahibi arkadaş da gitmiş benim aleyhimde tanıklık etmiş.
Gazeteci Sercan Örün ile birlikte mekanına gittiğimde gelip bana dert yanan “Ömer’in Yeri” adlı restoranın sahibi Ömer Arslan iki dakikada satmış beni.
Bende saf salak gibi hala bu mağdur vatandaşları koruyorum.
*
Şimdi basit basit soralım.
1- Çöp ihalesini alan firma Gülay Özakcan’a 1 milyon 500 bin lira rüşvet verdi mi?
2- Müteahhit Cüneyt Subaşı 500 bin lira rüşvet ve bir daire verdi mi?
3- Umurlu yolundaki bahçeli ev Halis Günday adına satın alınıp, seçimden sonra Gülay Özakcan’a devredildi mi?
4- FETÖ’den tutuklanan müteahhit Muzaffer Ancın’dan 700 bin lira ve bir Audi marka otomobil rüşvet olarak alındı mı?
5- Uğruna oğlun Berkin’in bileklerini kestiği gelininin adına alınan yat seçimden önce satıldı mı?
6- Müteahhit Nurettin Özcan hangi iş karşılığı 75 bin lira rüşvet verdi?
7- Halen sözleşmesi devam eden ve Efeler Belediyesi’nin Geri Dönüşüm işini yapan firma ilk ihalede 90 bin lirası çek olmak üzere toplam 150 bin lirayı neden verdi?
8- Bu geri dönüşüm firması ikinci dönem için 350 bin lira daha verdi mi?
9- Bütün baskı işleri eşinin Denizli’de yaşayan yeğenine yaptırılarak haksız kazanç elde edildi mi?
10- Oğlun Berkin’in 200 bin liraya pazarlık yaptığı Ömer Arslan parça parça 100 bin lira verdi mi?
11- Müteahhit Cüneyt Subaşı’ndan oğlun adına aldığın 350 bin liralık eve kaç lira ödedin?
12- Özel Kalem Müdürü yaptığın damadın başkanlık katındaki kamera görüntülerini neden sildirdi?
13- Berkin Özakcan, Mey İstanbul adlı restoranı ve Gece Kulübünü hangi parayla açtı? Ortağı kimdi?
14- Ortağının otomobillerini sattırdı mı?
15- Ortağına 100 bin lira kredi çektirip ödemeden sıvıştı mı?
16- Beş ay işlettiği mekanda toplam kaç lira borç bıraktı?
17- Berkin Özakcan, İzmir’de katalogdan seçtiği eskort kızlara gitmeye halen devam ediyor mu? (Beni ilgilendirmez ama sadece merak)
18- Efeler Belediyesi’ne yapılacak yeni hizmet binası için ayrılan 40 milyon lira “Nasılsa seçilirim, seçilince de yerine koyarım” diye adaylık aşamasında nasıl çar çur edildi? Kimlere dağıtıldı?
19- Toplamda 70 milyon liraya yakın yolsuzluk ve rüşvetin bir gün mutlaka ortaya çıkacağı ve hesap sorulacağı hiç korkutmuyor mu?
*
Benim ulaştığım bilgilere Cumhuriyetin onurlu savcıları elbette ulaşacaktır.
KAÇAK ET
Biz, üniversitemiz hem Türkiye’de hem de dünya genelinde başarılar ile anılsın diyoruz ama bizim üniversitemiz tarikatçı rektör ve genel sekreterle anılıyor.Tam sular duruluyor rektör kaçak et ile gündeme geliyor.
Bütün ülke bunu konuşuyor.
Kendisi kesmemiştir elbette ama diplomasını kiraya verdiği kesin.
Bak sonuca 3 ay meslekten men edilmiş, ceza almış.
Olayı ortaya çıkaran ve haberleştiren gazeteci Hasan Kadife ile konuştum, “Valla daha büyük bombaları da var” dedi.
“Rektörün yaparken utanmadığını gazeteci yazarken neden utansın” mantığında olduğum için “Yaz abi, herkes gerçekleri bilsin” dedim.
Umarım başkaları adına utanmayacağımız haberler alırız.
“YAVŞAK”
Kelime anlamı bit yavrusu demek.Biti de, yavrusunu da çok sevmediğimiz için bazı insanlara ağız dolusu ‘yavşak’ demek kaçınılmazdır.
Bunlardan biri de sürekli Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden Fatih Tezcan adındaki tiptir.
*
Cumhuriyetin kurucu kadrolarına hakaret eden bu ve bunun gibi zevata söylenecek söz de başlıktaki sözdür.
*
Kel’e ‘kel’ demek nasıl ki suç değilse yavşağa ‘yavşak’ demek de suç değildir.
SEVGİLİ GEYİĞİ
14 Şubat Sevililer Günü bitti ama geyiği bitmedi.Sevgililer Günü öncesi ve sonrası geyik yapmaktan vazgeçmedik.
Fakir halkın arasına karışıp gündemi onlardan dinlerken biri, sevgili olmanın sınıfsal süreleri olduğunu söyledi.
“Nasıl yani?” dedim.
“Abi bak şimdi bence sınıfsal olarak sevgili olma süreleri var. Mesela senin gibi aristokrat olanlar, 1 gün. Ünlüler, 4-5 ay. Zenginler, 9-15 ay. Orta gelirliler, iki buçuk yıl. Fakirler, 6-12 sene. Cahil fakirler, 3 ay” dedi.
“Cahil fakirler niye 3 ay?” diye merakla sordum.
“Abi bu cahil fakirler için süreç şöyle işliyor: Nişan, evlilik, çocuk yap, karıya sopa, boşan, pompalı tüfekle kaynana ve eşi vur, cezaevi. Fakir olmak dert değil bizde fakiriz ama hem cahil hem fakir olmak maalesef böyle” dedi.
“Haklısın” diyebildim.
GÜNÜN FIKRASI
Erzurumlunun biri adam yaralamaktan aranıyormuş ve teslim olmaya karar vermiş.Arkadaşı teslim olmadan önce öğüt vermiş:
“Hapse girince kapıyı tekmele ve ‘4 leşim var, kan kokuyorum’ diye bağır senden korksunlar”
Arkadaşının verdiği öğüt Erzurumlunun aklına yatmış.
Bizimki tutuklanıp Sivas cezaevine düşmüş ve koğuşunu belirlemişler.
Gardiyan içeri sokacağı sırada kapıya bir tekme asılmış ve:
“Heeyt ulennnn dört leşim var gan gokiremm” diye bağırmış.
Koğuşun ağası da çam yarması gibi gelmiş önüne dikilmiş:
“Ne gokiysen, ne gokiysen?” diye sormuş.
Erzurumlu korkudan ne yapacağını şaşırarak cevap vermiş:
“Hiç ağam gelirken lağıma düştüm bog gokirem”