Allah'a karşı kulluk görevini yerine getiren, Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak tavır ve davranışları yapmayı hedefleyen, Allah'a yönelip devamlı ahiret yurdunu hedefleyen mümin modelinden tamamen uzak bir karaktere sahiptir. Tek uğraşları tamamen seküler bir hayat planıdır. Cahiliye hayatında ekonomik yönden iyi bir ev kadınının idealleri, arkadaşları arasında evinin güzelliğiyle, çocuklarının hangi kolejlerde okuduklarıyla ya da eşlerinin kendilerine aldığı arabayla sükse yapabilmektir. Yaşadıkları hayatı yüksek bir ruh ve büyük idealler üzerine kurmuş olsalar, bu karakterde sıkışıp kalmazlar. Bunun en güzel örneklerini mümin kadınlarda görmek mümkündür. Çünkü Allah'a iman eden bir insanın ufku geniş, idealleri büyüktür. Sadece evinin, ailesinin ya da akrabalarının değil, tüm dünyanın sorumluluğunu üzerinde hisseder. Cahiliye toplumunun kendisi için biçtiği rolde takılıp kalan ve bundan öteye gitmeyi hedeflemeyen ev kadını ise hayatını dünya zevkleri içerisinde geçirir. Bunun en önemli sebebi, dünyanın yaşanacak yegane bir yer olduğunu düşünmesi, ahiretin ve Allah'a hesap vereceği günün yaklaştığını asla der-hatır etmemesidir. Böyle bir insan Allah'ın rızasını değil, çevresindeki yüzlerce insanın beğenisini arar. Cahiliye Toplumunda Ev Kadının bazı Zaafları  Ağlamak Evde gerçekleşen her türlü olay onlar için bir ağlama vesilesidir. Ailevi geçimsizlikler, çocukların büyütülmesinde karşılaşılan zorluklar ve bunlar gibi pek çok sebepler… Hatta bazıları duygusal olma konusunda o kadar ısrarlıdırlar ki, bulundukları ortamda sıkıntı verici bir şey olmasa bile ağlayacak konu bulabilirler. Televizyonda seyrettikleri bir dizide rol gereği ölen bir insanın ardından dakikalarca gözyaşı dökebilirlerken işledikleri bunca günahtan dolayı Allah için bir kere ağlamak akıllarının ucundan bile geçmez. Alınganlık Cahiliye hayatı yaşayan kadın karakterlerinden biri de aşırı alınganlıktır. Çünkü şuur-altlarında pek çok korkuyla yaşarlar: İtilme, terk edilme, aldatılma gibi… Karşılaştıkları her olayı, duydukları her sözü bu psikolojiyle değerlendirirler. Örneğin evlilik yıldönümü, doğum gününün eşleri ya da çocukları tarafından unutulmuş olması cahiliye kadınlarının alınganlıkları ve kaprisli tavırları için uygun bir zemin oluşturur. Mümin bir kadının karakterinde ise, böyle bir fıtrat bozukluğu yoktur. O, her şeyden önce Allah'ın emri dolayısıyla ne insanlar ne de olaylar hakkında bir zanda bulunmaz. Zaten Kur’an ahlakında alınganlık gibi sü-i zanna sevk edecek bir tutuma yer olmadığını bilir. Şikâyet-Sızlanmak Cahiliye anlayışına göre, gün boyu yemek yapıp, ev temizleyip çocuk bakan ve belki de tüm gençliğini, enerjisini bu uğurda feda eden bir kadın ezilmiştir. Çünkü evliliğin monotonluğunu, hayatın sıkıntı ve yorgunluklarını en çok tadan kendileridir. Dolayısıyla kendileri söylenmeye, şikayet etmeye ve yakınmaya hak sahibi olmalıdır. Her şeyden şikayet etmek öyle bir alışkanlık haline gelir ki, artık evde tek başına olduklarında bile kendi kendilerine söylenirler. Bir yandan sert hareketlerle evi toplar, bir yandan da dağınıklıklar kime aitse ona hakaret dolu sözler yağdırırlar. Küçücük bir konuyu bile hemen tırmandırır ve büyük kavgalar çıkmasına neden olurlar. Zira hır-gür çıkarmaya teşnedirler. Her sözü tersten alıp ters cevap verirler. Bunlar, yaşadıkları bu hırçınlık ve gerilim nedeniyle pek çok –biyolojik ve psikolojik- rahatsızlığa yakalanırlar. Baş ağrısı, mide ağrısı, depresyon, uyku bozuklukları ve yaşlanma alametleri bunların en yaygın olanlarıdır. Bütün bunlar, cenderesine girdikleri cehalet sisteminin çarpıklığından kaynaklanmaktadır. İmansızlığın ve tevekkülsüzlüğün getirdiği bu psişik ve fizyolojik sıkıntılardan kurtulmanın tek bir yolu vardır: Kuran ahlakına teslim olmak ve Allah'ın beğendiği şekilde hayat sürmek. Bunun dışında hangi yol olursa olsun çıkmaz sokaktır. Nitekim ayette: “İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? “(Yunus, 34) şeklinde gelmiştir. Milli Şair Mehmet Akif de şöyle diyor: “Allâha güven, sa'ye sarıl, hikmete râm ol! Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol” Mümin Ev kadını Gayet yapıcıdır. Zira Müslime bir kadın dövünme ve övünmenin basit bir tavır olduğunu bilir. Şayet bir sıkıntı varsa bunun Allah katında bir hikmete mebni olarak yaratıldığını fark eder. Binaen aleyh her ne ile karşılaşırsa huzursuz olmaz. Çevresine hoşgörülü, affedici ve müşfik bir karakter sergiler. Eleştirilmesi gereken bir şey varsa bunun ancak Kuran'ın emrine uygun olarak "güzel söz" ile yapılabileceğini bilir. Nitekim Ayetde müminin göstermesi gereken bu tavır şöyle bildirilmiştir: Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın apaçıkça bir düşmanıdır. (İsra, 53) Kıskançlık Cahiliye ahlakında kıskançlığın özel bir yeri vardır. Eğer bir insan sevdiği insanı kıskanmıyorsa, onlara göre bu, gerçek bir sevgi değildir. Bu anlayışa göre karşıdaki kişinin sadece kendisini sevmesi gerekmektedir. Oysaki insan sevdiği bir kişiye sevgisini, ona duyduğu sadakat, bağlılık, şefkat ve güzel söz ve tavırlar ile gösterir. İnsanın kendisinden başka hiç kimsenin sevilmesini istememesi ise büyük bir bencillik örneğidir. Cahiliye toplumlarında evlilik hayatında kıskançlık sebebiyle büyük sıkıntılar yaşanır. Evli oldukları kişilerin annelerine, babalarına, kız kardeşlerine, arkadaşlarına ve hatta çocuklarına duydukları sevgi bile bu karakterler için önemli bir huzursuzluk kaynağıdır. Dedikodu yapmak Cahiliye toplumunda yaşanan kadın karakterindeki en yaygın özelliklerden biri "dedikodu"dur. Vakitleri ya da imkânları olmasa dahi biraz olsun dedikodu yapabilmek için mutlaka bir fırsat bulurlar. Ancak burada asıl önemli olan, dedikodudan derin bir zevk almalarıdır. Çünkü dedikodu sırasında çekiştirilen kişi küçük düşürülüp aşağılanırken, dedikoduyu yapanlar kendileri büyük görünmeye çalışırlar. Komşuları, dostları, akrabaları, eşleri, hatta yoldan geçen yabancı biri bile bu dedikodulara malzeme olabilir. Allah bunun güzel bir ahlak olmadığını bildirmiş: “Ey iman edenler, zandan kaçının; çünkü zannın (büyük) bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kimse, birbirinizin gıybetini yaparak (arkasından) çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi ister mi? Tiksindiniz (değil mi?) Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul eden, çok esirgeyendir. (Hucurat, 12) Malayani Söz Meclisleri Kuran'da emredilen güzel ahlakı yaşamayı hatırlatmak yerine boş konular tartışılır, gereksiz olayların kritikleri yapılır. İnsanlar birbirlerine dünyevi övgülerde bulunurlar. Dedikodular, televizyonlarda yayınlanan pembe dizilerde olup bitenler en hayati konuları oluşturur. Oysa aynı toplantı, aynı ortam Allah'tan korkan ve ahirete hazırlık yapan insanlar için oluşturulmuş olsa, hem kendilerini geliştirebilecekleri hem de başkalarına fayda sağlayabilecekleri sonuçlar çıkar. Çünkü Kuran'da müminlerin boş sözlerden ve boş işlerden yüz çevirmeleri emredilmiştir. Ayetlerde bu konu şöyle vurgulanır: “O müminler ki, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir. (Müminun, 3) Televizyon izlemek Cahiliye toplumunda ev kadınlarının yaşamlarının büyük bir bölümü televizyon karşısında geçer. Hatta gün boyu ne yaparlarsa yapsınlar sürekli televizyonları açık olur. Fakat özellikle de "pembe diziler" adı verilen günlük diziler başladığı zaman neredeyse televizyon ekranına "kilitlenirler". Bu dizilerde yaşanan romantizm onlara ayrı bir haz verir. Bu nedenle de tüm günlük programlarını bu dizilerin saatlerine göre dizayn ederler. Telefon ve internet sohbetleri Cahiliye toplumundaki kadınlar sabah kalkar kalkmaz ilk iş olarak telefona sarılırlar. Günlük haberleri öğrenmek ve son dedikoduları aktarmak için arkadaşlarının her birini teker teker ararlar. Aile içinde gelişen son olayları, eşleriyle aralarında geçen tartışmaları, alışverişte neler aldıklarını, eve hangi misafirin geldiğini, neler konuştuklarını hiç üşenmeden saatlerce anlatırlar. Buna karşılık müminler boş konuşmanın ve boş işin her türlüsünden kaçınırlar. Sırf oyalanmak ve can sıkıntısını gidermek için asla hikmetsiz konuşmalara kendilerini kaptırmazlar. Hele aile içi sırları dışarıya faş etmenin dünyevi ve uhrevi büyük felaketlere müncer olacağını pek ala bilirler. Onların konuştukları konu mutlaka önemlidir. Sadece alışkanlık nedeniyle vakitlerini telefonda harcamazlar, faydalı ve geliştirici faaliyet gösterirler.