BİYOKÜTLE ENERJİSİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ
Metin Aydın
Biyokütle enerjisi, biyokütle atıklarının yakılarak veya farklı işlemlerden geçirilerek kullanılması sonucunda elde edilen enerji çeşidine denir. Biyokütle enerjisi alternatif enerji kaynakları içerisinde büyük bir potansiyele sahip olup, rüzgar ve güneş gibi kesikli değil, sürekli enerji sağlayabilen bir kaynaktır.
Spesifik özelliklere sahip biyokütle enerjisi küresel iklim değişikliği ve sera gazı salınımlarının azaltılmasında etkili olmaktadır. Yanma reaksiyonu sonucu ortaya çıkan CO2 gazı yenilenen bitki örtüsü tarafından geri emildiğinden doğada mevcut olan karbon döngüsü sistemi dengede kalabilmektedir. Bu açıdan biyokütle enerjisi alternatif ve temiz bir enerji kaynağı sayılmaktadır. Biokütle enerjisinin kolay depolanabilir olması diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına göre avantajıdır.
Biyokütle enerjisini, klasik ve modern anlamda olmak üzere iki grupta ele almak mümkündür. Birincisi; geleneksel ormanlardan elde edilen yakacak odun ve yine yakacak olarak kullanılan bitki ve hayvan atıklarıdır. İkincisi, yani modern biyokütle enerjisi ise; enerji ormancılığı ve orman-ağaç endüstrisi atıkları, tarım kesimindeki bitkisel atıklar, kentsel atıklar, tarıma dayalı endüstri atıkları olarak sıralanır.
Çoğunlukla biyokütle odun ve odun atıklarından (yüzde 64), kentsel katı atıklardan (yüzde 24), tarımsal atıklardan (yüzde 5) ve atık gazlardan (yüzde 5) üretilir. Biyokütle enerjisi atıkların yakılması veya çeşitli proseslere sokulması ile elektrik veya ısı formunda elde edilir. Fosil yakıtlar birer biyokütle kaynağı değildir. Biyokütle kaynaklarının yakıldığında yarattıkları CO2 salınımı fosil yakıtlara göre önemsenmeyecek ve yeni canlıların büyümesiyle var olan ekolojik döngünün absorbe edebileceği miktarlardadır.
Türkiye’nin toplam biyoenerji potansiyeli 6400 MW olarak verilmektedir.
2017 yılı sonu itibariyle Türkiye’de işletmede bulunan 634,2 MW'lık kurulu güce sahip 122 adet Yenilenebilir Atık Enerji Santrali Türkiye toplam kurulu gücün yaklaşık yüzde 0,7'sine karşılık gelmektedir.
2017 yılı sonu itibarı ile Aydın’da 11,44 MW kurulu güce sahip 3 adet biokütle enerji santrali mevcut olup bunlardan Aydın’da üretilen elektriğin yüzde 1,1’i elde edilmektedir.
Biyokütle enerjisi, biyodizel, biyoetanol ve biyogaz olarak değerlendirilmektedir.
Biyodizel, bitkisel kaynaklı yağ ve atık yağların değerlendirilmesi yolu ile elde edilen yenilenebilir enerji çeşidi olarak bilinmektedir. Dizel yakıt olarak kullanılabilen biyodizel, ekonomik bakımdan uygunluğu, atıklardan kurtulma ve olumlu çevresel etkisi bakımından kullanabilirliği ile öne çıkmaktadır.
Şehirler için yok edilmesi büyük sorun olan çöplerden enerji kaynağı olarak yararlanmak mümkündür. Bu amaçla özellikle gelişmiş ülkelerde ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde, çöpten elektrik enerjisi üreten termik santrallar kurulmuştur.
Dünya’da biyoyakıt kullanımı hızla artmaktadır. Dünya genelindeki biyokütle kaynaklarının yüzde 80’ni konutlarda, yüzde 18’i endüstride, yüzde 2’lik kısmı ulaşım sektöründe kullanılmaktadır. 2050 yılında dünyada biyoenerji üretiminin bugünkü üretimin 3 katına çıkması öngörülmektedir. Bu bağlamda biyokütle enerjisinin dünya elektrik üretiminin yüzde 7,5’ni, ulaşımda kullanılan yakıtın yüzde 27’sini karşılama potansiyeline sahip olabileceği tahmin edilmektedir.
Biyoyakıt kullanımının faydaları şöyledir:
Petrol ithalatının azalmasını sağlar, sürdürülebilir enerjiye destek olur, enerji tarımının gelişmesini sağlar, kırsal kesimin sosyo-ekonomik yapısının iyileşmesini sağlar, yerel iş imkanı yaratır ve imalat sanayinin gelişmesine katkıda bulunur, doğal enerji kaynaklarının ve çevrenin korunmasını sağlar,
biyodizel yağlayıcı özelliğinden dolayı motoru korur, yüksek parlama noktası sıcaklığına sahip olduğu için kullanımı-taşınımı ve depolanması güvenli bir yakıt, dizelin depolanma koşullarında depolanabilir ve dizele göre daha temiz yanar, biyokütlenin bölgesel ve modern işletilmesi ile özellikle enerji hatlarından uzak bölgelerde, kendi kendine yeterli enerji sağlayan bölgeler yaratmak olanaklıdır.
Birçok ülke bugün kendi ekolojik koşullarına göre en uygun ve en ekonomik tarımsal ürünlerden alternatif enerji kaynağı sağlamaktadır. Türkiye’de bu potansiyele, ekolojik yapıya sahip ülkeler arasındadır. Türkiye biyokütle materyal üretimi açısından, güneşlenme ve alan kullanılabilirliği, su kaynakları, iklim koşulları gibi özellikleri uygun olan ülkelerdendir.
Modern biyokütle teknikleri kapsamında, enerji ormancılığı ve enerji bitkileri tarımından yararlanılması gerekmektedir. Türkiye'de enerji ormancılığı için uygun alanın yüzde 15'i değerlendirilmiş olup, geri kalan yüzde 85 alan uygulama beklemektedir. Modern biyokütle için enerji bitkileri tarımı, enerji planlaması ve tarımsal üretim planlaması kapsamında birlikte ele alınmalıdır.
Biyokütle enerjisi, genel anlamda çevreye uyumlu bir enerji kaynağı olmakla birlikte, kullanılan biyokütle türüne göre bazı çevresel etkiler yaratabilmektedir.
Enerji ormancılığının yüksek düzeydeki hedefleri, orman ekosisteminin kendini kısa vadede yenileyemeyerek önemli ölçüde tahrip olmasına sebebiyet verebilir. Çok sayıda ağacın kesimi ve yerine enerji üretimine uygun ağaçların dikimi, ekosistemdeki canlı kütle çeşitliliğinin azalmasına ve tabiatın doğal dengesinin bozulmasına yol açabilir.
Teorik olarak 2050 yılındaki küresel enerji ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahip olan biyokütle enerjisinin, aşırı miktarlarda tarımsal alanın kullanılması sonucu küresel gıda kaynaklarını ve uzun vadede tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini etkileyerek, kıtlığa, gıda ürünlerinde fiyat artışına, erozyona, biyolojik çeşitlilik kaybına ve aşırı gübre ve ilaç kullanımından dolayı yer üstü ve yer altı sularının kirlenmesine neden olacağı tahmin edilmektedir.
Biyoenerjinin kullanımına olan talebin artması beraberinde üretim için yeni sahaların açılması ihtiyacını da getirecektir. Bu durum enerji üretimine ayrılan verimli tarımsal alanların artmasına, gıda amaçlı üretime ayrılan tarımsal alanların ise azalmasına sebep olabilir. Ayrıca üretimin geniş bir sahaya yayılması, vahşi yaşam alanlarının ve mikroorganizmaların doğal ortamlarının bozulmasında etkin rol oynamaktadır.
Sıvı biyoyakıtların büyük miktarlarda üretilmesi halinde ortaya çıkan alkol, sıvı atıklar ve bazı gaz emisyonlarından oluşan reaksiyon ürünleri su kaynaklarının ve havanın kirlenmesine yol açarak çevresel ve insan sağlığını etkileyen olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Aynı şekilde biyoenerji kaynakları soluduğumuz kent havasında bulunan formaldehitleri arttırırken, kirli sisin oluşumunda etkili olan nitrojenoksit yayarlar. İnsanlarda solunum hastalıklarına yol açan bu durum ağırlıklı olarak küçük çocuklar üzerinde etkilidir.
Tüm bunlara baktığımızda biokütle enerjisinin çeşitli avantajları ve dezavantajları olduğu görülmektedir. Bu avantajlardan bir bölümü şu şeklidedir:
Her yerde yetiştirilebilmesi ve kaynak tedariği kolaylığı, her ölçekte enerjiye olan uygunluğu, çevre kirliliği ve sera etkisi oluşturmaması, atmosferde CO2 dengesini sağlaması, asit yağmurlarına neden olmaması, sosyo-ekonomik gelişmelerde önemli rol oynaması, atıkların oluşturacağı çevre sorunları önlenmesi, fosil yakıtlara göre yüzde 75-90, benzinli ve dizel araçlarda kullanılması durumunda yüzde 50-85 oranında sera gazı emisyonu azaltması, kentler için yok edilmesi büyük sorun olan çöplerden enerji elde edilmesini sağlayarak çöplerin çevrede oluşturacağı kirliliği önemli ölçüde ortadan kaldırması avantajları arasındadır.
Biyokütle enerjisinin dezavantajlarından bazıları ise şunlardır:
Dönüşüm veriminin düşük olması, çöp ve benzeri bazı atıkların yakılması sonucu ortaya çıkan atıkların çevresel sorunlara neden olabilmesi, çöp depolama tesislerinde görsel kirliliğe ve kötü kokulara neden olabilmesi, buğday-arpa-mısır-patates-şeker pancarı vb. gibi insanların beslenme ihtiyaçlarını karşılayan temel besin maddelerinin çeşitli yol ve yöntemlerle makineler tarafından tüketilmesine neden olması dezavantajları arasındadır.
Biokütle enerjisi, sonsuz bir kaynak olması her yerde elde edilebilmesi, maliyetinin yok denecek kadar az olması ve bilhassa kırsal kesimler için ekonomik ve sosyal gelişmelerde yardımcı olması nedeniyle uygun ve önemli bir enerji kaynağı olarak görülmektedir.
Yükselen enerji açığı trendi ve çevresel zararların azaltılması amacıyla biyokütle enerjisinin stratejik öneminin gittikçe arttığı, son dönemdeki verilere göre dünya enerji ihtiyacının yüzde 14’ünün biyokütle enerjisinden karşılandığı belirtilmiştir.
Uluslararası Enerji Birliği verilerine göre 2050’li yıllara gelinildiğinde ülke enerji ihtiyacının yüzde 25-50 oranında biyokütle enerjisiden karşılanması hedeflenmektedir.
Yorumlar