1962 yılında Nazilli Lisesi’nde bir hocamız, size söyleyeceğim bu sözleri yaşadığınız sürece benden duyduğunuzu unutmayın demişti.

Çok merak etmiştik. Kısa kesti Aydın havası gibi, dedi ki;

“ÇOK KONUŞANIN DOĞRULUĞUNDAN, ÇOK PARADAN BAHSEDENİN PARASIZLIĞINDAN, ÇOK DİN İMANDAN BAHSEDENİN DİNİNDEN İMANINDAN ŞÜPHE EDİN” dedi.

Her geçen gün bu sözün ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Şapla, şekeri karıştıranlar her geçen gün çoğalıyor.

Her konuda bilgi kirliliğinin arttığını görüyorum. Güç zehirlenmesi yaşayanlar da çoğalıyor.

Demokratlığı ile övünen, adam sandıklarımız hata üzerine hata yapıyor. Kılavuzu karga olanın burnu oktan çıkmaz sözü ne kararda doğru. İleride bunları uzun uzun yazar yorumlarım.

Demokratım, hoşgörülüyüm diye bilinenler bir bakıyorsunuz. Adeta, güç zehirlenmesi yaşıyor. Diktatör gibi davranıyor.

O hala, kendini demokratım diye savunuyor. O kadar çok örnekleri var ki, konuyu dağıtmadan saadete geleyim.

Ben, Basın çalışanlarını, yani gazetecileri halkın huzuru için çalışanlar memleketin vazgeçilmez unsurları olarak kabul ederim.

Onlar olmasa ne olur, düşünmek bile istemem.

Hepsi de toplumu menfaatleri için çalışırlar, halkın haber hakkına saygı duyarak haber ve yorum yaparlar.

Geçen dönemlerde Nazilli’de bu durum çok yaşandı. Her yerde, belediye başkanları dikensiz gül bahçesinde çalışmak isterler.

En korktukları gazetecilerdir.

Başkanlar, gazetecilerin iplerini hep ellerinde tutmak isterler. Gazetecilerin bırakın çuvaldız batırmalarını iğne batırmalarını bile istemez, hazmedemezler.

Ne var ki maiyetinde çalışanların sorumsuz yaşamlarını rezaletlerini görmezden gelirler.

Hep övülmek, okşanmak isterler. Geçenlerde haberde TARAFSIZ YORUMDA HÜR OLAN BİR GAZETECİ KARDEŞİMİZ, Nazilli’de başkana muhalif olduğu için, Nazilli Belediyesi’ne belediye başkanının basın toplantısına katılmak istemiş. İçeri alınmamış.

Belediye güvenlik yetkilileri, “BAŞKANIMIZIN TALİMATI” demiş.

Diktatör vari bir hareket. Sen nasıl bir demokratsın Sayın Başkan. Bu doğru ise siz güç zehirlenmesi yaşıyorsunuz. Kurtulun bu havadan.

Bana 62 yıl önce ki hocamın sözünü hatırlattınız.

Gazetecinin, neyinden gocundun da gazeteciyi belediyeye almadın sayın başkan?

Demokratım diyen bir başkan bunu yapar mı? Bu davranışı ancak diktatörler yapar.

Seçimden bugüne, anlaşılan demokratlığın değil, diktatörlüğün gelişmiş. Buna başka bir şey denmez.

Hak, hukuk ve adalet duygusu olan başkan bunu yapmaz. Bu hatanızı nasıl telafi edersiniz bilmem.

UNUTMAYIN, HALKTAN BU YÖNÜNÜZLE DEĞİL, HOŞGÖRÜ SEVECEN VE DEMOKRAT TAVIRLARINIZLA, HALKA GÜVEN VERDİNİZ. OY ALDINIZ.

**

KİM, NEYE SABREDECEK?

İki hafta önce yorumlarımda yazmıştım. Siyasetin tıkandığı yerde suikastlar başlar demiştim.

15 gün içinde yaşanan iki suikastta bunu gördük. Görünen köy kılavuz istemez derler çok doğru.

Bunlar daha işin başlangıcı. İleride nelere tanık olacağız bilmiyorum.

Gecen hafta Cuma günü akşamı İsmail Haniye’nin suikast sonunda öldürülmesinin arkasından İran Devlet televizyonları ne dedi?

“ÖNÜMÜZDEKİ SAATLERDE DÜNYA YAŞANANLARA TANIK OLACAK” demişti. Amerika bile bunun, blöf olduğunu bildiği halde,

 “CİDDİ TEHDİT Kabul ediyoruz. SAVAŞ GEMİLERİNİ Akdeniz’e gönderiyoruz” dedi. Fırsatı değerlendirdi. Savaş gemilerini Akdeniz’e gönderdi. Kim dur diyebildi?

Bu işler bir proje kapsamında ilerliyor. ORTADOĞU PROJESİ bunun bir ayağı,

İran’ın İsrail ile aralarında saldırmazlık anlaşmaları olduğu iddia ediliyor.

Bir Müslüman şii devleti olan İran için, bu iddialar çok önemli.

İran, Müslüman ülkelerden tepki almamak için bugünkü rolünü oynuyor. Neden olmasın diyorum?

Savaş uzmanlarının, İran’ın bırakın İsrail’e füze atmasını, “BİR ÇAKIL TAŞI BİLE ATAMAZ” iddiaları çok ilginçtir.

İran, “sabredin göreceksiniz” diyor. Bu masal hikayeleri, biz çok dinledik çok.

Dünyada, her devlet 3 maymunu oynuyor. TÜRKİYE, Batının, Ortadoğu’nun Amerika’nın hedefinde ki tek düşmandır.

Hedef Türkiye Cumhuriyetinin parçalanmasıdır. Türkiye’de bir Kürk devletinin kurulmasıdır.

Millet olarak bunun bilincinde olmazsak, birbirimize yemeye devam edersek,

Milleti ayrıştırmayı sürdürürsek, bu oyunlara yardım etmiş oluruz.

Unutmayalım, TÜRK’ÜN TÜRK’TEN başka dostu yok. EĞER TÜRKİYE BU OYUNUN İÇİNE GİRERSE, YAZIK OLUR ÜLKEME, MİLLETİME.

**

NEREDE TÜRK CUMHURİYETLERİ, NEREDE İSLAM DEVLETLERİ?

Dünya, ipi çivisinden çıkmış bir dönem yaşıyor. Kimin kimle ne yaptığı belli değil.

1964 yıllarında akşam gazetesi köşe yazarı Çetin Altan’ın bir sözü aklıma geliyor.

Ne demişti Çetin Altan; “EN KÜÇÜK FERDİNDEN, EN BÜYÜK DEVLETİNE KADAR HİÇBİR ŞEY YOK Kİ, KIÇINI SOKACAK BİR YER ARAMASIN.”

Çetin Altan, 60 yıl önce bu günleri görmüş. Bunu kaleme dökmüş.

Devletlerarası ilişkiler bu yönde gelişiyor. Dünyada Türk İslam Devletleri sayısı 57’dir. Türkiye’de bu birliğe üyedir.

Biz istediğimiz kadar, Türk Cumhuriyetleri, İslam Cumhuriyetleri edebiyatı yapalım. Birlik beraberlikten bahsedelim.

Hepsi de boş ifadeler. Öyle olmasaydı. 50 yıl önce kurulmuş KUZEY KIBRIS TÜRK Cumhuriyeti’ni hepsi de tanırlardı.

Türk Cumhuriyetleri, İslam Cumhuriyetleri’nin birisi bile bunu yapmadı.

Biz hala karşılığı olmayan, aynı şarkıyı söylüyoruz.

Bize, bizden başkasından fayda yok. Ah bunu bir anlasak.

Türkiye Cumhuriyeti olarak zor günler geçiriyoruz. Milletçe, ekonomik sıkıntılar içinde boğuluyoruz.

Peki, biz ne yapıyoruz?

İç turizmi, yurt içi gezileri bir tarafa koyduk, yurt dışı turlarda (gezilerde), tarihi rekorlar kırıyoruz.

Ayranımız yok içmeye ama tahtırevanla gidiyoruz i.emeye.

Milletçe israfı yaşarken bu hallere düştüğümüzü görmek, işimize gelmiyor.

Neden bu hallere düştük, neden devleti yönetenler milletin ayrıştırmaktan fayda umarlar?

Neden.. İsrail’in yaptığı katliama, Türkiye’den başka İslam ülkeleri tepki vermezler. Aldanmayalım. Bunlar planlı programlı işler. Ben buna inanıyorum.

Türkiye 2008 yılından 2024 yılına kadar 230 askerini şehit verdi.

Sadece son iki yılda Irak ve Suriye’deki operasyonlarda 12 askerimiz,

2020 yılında İdlip’te 33 askerimiz şehit oldu. Toplam 45 askerimiz için bile bir günlük olsun, yas ilan etmedik.

Hamas lideri Haniye için bir günlük milli yas ilan ettik. Bu yas kararı milleti üzmüştür.

Bu milli şuur, milli duygu ifadesi değildir. DEVLETİMİZ BÖYLE YANLIŞLAR YAPMAMALI. ŞEHİTLERİMİZE SAYGI, HER ŞEYİN ÜSTÜNDEDİR.

**

OLİMPİYATLARDA ALTINA HASRET KALDIK.

2020 Tokyo Olimpiyatları’nda ikisi altın olmak üzere toplam 13 madalya almış, milletimizi mutlu etmiştik.

Bu yıl Paris Olimpiyatları’na, 102 kişilik kafile ile katıldık. Yine hüsran yaşadık.

Yetkililer hedefimiz en az 5 altın demişlerdi. Kısa sürede umduğumuzu değil bulduğumuzu aldık.

Fransa’da işler istediğimiz gibi gitmedi. Bahane aynı, şanssızdık.

İlk 10 günde sadece biri gümüş biri bronz madalya kazandık.

59’uncu sırada yerimizi aldık. Hep aynı şeyleri söylüyoruz şanssızdık.

Yok öyle şey. Çalışmıyoruz. Bizim çalışmalarımızla madalyaları almak mümkün değil.

Futbolda da böyleyiz. Avrupalı sporcularla bizim sporcularımız arasındaki kondisyon farkını hepimiz görüyoruz.

37 yaşındaki bir Sırplı çok çalışmasının karşılığını, olimpiyat şampiyonu olarak alıyor.

Amerika kadın basket takımı 48 maçtır yenilmiyor.

Afrika’nın aç insanları Etiyopya, Kenya, Uganda, Fas gibi ülkeler coğrafi koşullar uygun olmasa da çalışmaları ile atletizmde uzun mesafede birinciliklerini başka ülkelere kaptırmıyor.

Güreşi, dünyaya öğreten uzun yıllar dünya ve olimpiyat şampiyonları çıkaran Türk güreşçiler şimdi rakiplerinin altında boğuluyor.

36 yıl sonra grokeromen güreşlerinde ilk kez madalya ALAMADIK.

NE ACIDIR Kİ dünyaya güreşi öğreten Türkler, serbest sitilde Fransa’da 2 güreşçi ile temsil ediliyor.

Tesadüfen gelen şampiyonluklar kalıcı olmaz.

Mete Gazoz gibi atıcılıkta olimpiyat şampiyonu olan atıcımız, ikinci olimpiyatlarda elendi.

Ciddi çalışsaydı bu olimpiyatlarda elenir miydi? Başarıyı devam ettirmek çok önemli onu da bizler yapamıyoruz.

Milletimiz sporculardan başarı bekliyor. Atatürk’ün “TÜRK ÖĞÜN ÇALIŞ GÜVEN” sözünde olduğu gibi,

Sistemli çalışırsak, çok çalışırsak başaramayacağımız iş olamaz. YOKSA BÖYLE TESADÜF BAŞARILARLA KENDİMİZİ AVUTURUZ…