Sohbet kelimesinin lügat karşılığı, karşılıklı konuşmaktır. Fakat bu kelime, fiilî konuşmanın ötesinde bir manaya sahiptir. Sohbet, bir olmak, beraber olmaktır. Arkadaş, dost olmaktır. İrşad etmek, nasihat etmektir. Yani sohbet, ayrıca kalbin bir fiilidir ve kalpten kalbe irtibatı da sağlar. Şüphesiz böyle bir irtibat, sağlıklı sonuç verirse anlamlıdır. Bunun için de sohbetin uyulması gereken bir adabı, kuralları var. Hem sohbet edenler, hem dinleyenler için.  Sohbet için bir araya gelen topluluk, rastgele toplanmış, şuursuz, gayesiz, sıradan bir topluluk değildir. Aksine duygu ve düşünce birliği taşıyan, birbirlerinin sevinç ve kederlerine ortak olan, gözünü Allah rızasına dikmiş, yüce hedefli bir topluluktur. Bu topluluğun sohbeti, dostluğu, “kişi sevdiğiyle beraberdir” (Buharî) hadis-i şerifinin sırrınca, öldükten sonra berzah aleminde ve cennette de devam eder.  Mahlûkat içinde eğitime en çok muhtaç olan varlık, insandır. Bu sebeple hayatta en zirve sanat da, kâmil insan yetiştirmektir. Bu mühim ihtiyaç ve vazifenin buluştuğu noktaların başında ise “sohbet meclisleri” gelir. Sohbet meclisi; rûhî bir rehabilite ve mânevî bir alışveriş merkezidir. Sohbet eden de dinleyen de daha önceden kendisini mânen hazırlamalı, sohbet meclisine ibâdet vecdiyle girmelidir. Zira mânevî sohbetlere iştirak, Peygamber Efendimiz’in Sünnet’ine ittibâ mâhiyetindedir. Bu sebeple sohbet meclislerinin kıymetini iyi idrâk etmek ve sâlih kimselerin sohbetlerinde bulunmayı büyük bir nîmet bilip severek iştirâk etmek îcâb eder. Sohbetlerden alınacak asıl fayda, oralarda verilen mânevî ölçüler çerçevesinde kişinin ilk olarak kendi durumunu muhâsebe edip zaaf ve yanlışlıklarını teşhis etmesidir. Daha sonra sohbetin mânâ iklîminde tefekkür ve tahassüs derinliğine dalarak hatâlarını tashih ve hâlini ıslah yolunda mânevî bir reçete alabilmesidir. Hâlis bir niyet ve samimî bir yürekle sohbete devam eden bir mü’min, sâlih amellerini artırmanın, ahlâkını daha da güzelleştirmenin azim ve gayreti içinde olur. Mânevî sohbetlerden istifâde için, gönlün uyanık ve alıcı hâlde bulunması da zarûrîdir. Sohbet meclisinde duygusuz ve alık bir vaziyette bulunmak, yelkeni açılmamış bir geminin, esen rüzgârlardan istifâde edemeyip mesâfe alamayışına benzer. Bunun gibi, tefekkür ve tahassüs iklimine girmeyen, kalbini sohbetin feyz ve rûhâniyetine açmayan bir kimse de, mânevî istifâdeden mahrum kalır. Dolayısıyla sohbetlerde geçen her ânı, bir ömürlük mânevî istifâde sûretinde tecellî ettirecek gönül uyanıklığıyla değerlendirip kendimiz için ders çıkarmaya ve hisse almaya gayret etmeliyiz.