Zengin ve yakışıklı bir aristokrat olarak Jack Rousseau'nun Emile isimli eserinde çocuk eğitimini, John Dewey'in eğitim felsefesini, Pestalozzi'nin Yaşayarak Öğrenme Fikirleri’ni okuyarak büyüdüm.
Eğitim hayatım sona erdikten sonra da binlerce kitap okudum.
Hayatın içinde de öğrenmeye devam ettim.
Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl bir ‘Türkçü’ olduğunu anladığımda 13 yaşındaydım ve hayranlığım daha da arttı.
*
Hayatım, Arap asimilasyonunun milletimizi nasıl etkilediğini gözlemlemekle geçti.
“Alnı secdeye değiyor” denilen faizcilerin, tefecilerin, üç kağıtçıların insanımızı sömürdüklerine şahit oldum.
Hep beraber şahit olduk ki, bu alnı secdeye değen bazıları kendi milletine kurşun sıkma ve darbe girişimi yapma cesaretini bile buldular.
*
Alnı secdeye değenlerin birçoğunun dininin ‘para’ olduğuna kanaat getirdim.
*
Bu ülkenin milliyetçiliği tekelinde tutmaya çalışan partisine mensup eğitimli, eğitimsiz birçok ferdinin de, millet- ümmet kavramını bilmediklerini veya çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini gözlemledim.
*
‘Din’ adı altında tüm kepazeliklerin yaşanması normalmiş gibi bir algı oluştu maalesef.
Kendi yaptıkları puta tapan ve acıkınca da yiyen Arapların kültürünü benimserken, Türk’ün var olduğundan bu yana başını göğe çevirdiğini ve tanrıya olan inancını arka plana ittik.
İnançlarımızı ve töremizi unuttuk, unutturulduk.
*
Özellikle kendisini ‘milliyetçi’ olarak tanımlayan birçok kişiden biri olan Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Genel Sekreteri Baki Aslantaş’ın dergahta zikir yapması ve şeyhin elini öpmesi abesle iştigal değil de nedir?
Yine milliyetçi olduğu iddia edilen ADÜ Rektörü Prof. Dr. Osman Selçuk Aldemir’in göreve gelir gelmez, daha önce MHP İncirliova Belediye Başkan Yardımcılığı yapmış Baki Arslantaş’ı Genel Sekreter olarak atamasını ve savunmasını sorgulamak gerekmez mi?
*
Baki Arslantaş'ın bağlı bulunduğu Şeyh Nazım Kıbrisi Tarikatı’nın Aydın şeyhinin elini öpmesi ve acayip bir ibadet şeklini benimsemesi nasıl savunulabilir?
‘Din’ desen, İslam’da böyle bir ibadet şekli de yok.
Savunmanın kolayı “FETÖ ve işbirlikçilerinin oyunu” demek.
Rektör de profesörlüğünün hakkını verdi ve böyle bilimsel bir açıklamayla savundu zaten.
*
Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz” derken ülkenin yarısı maalesef şeyhlerin kontrolüne geçti.
Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün “En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözünü şiar edinip, akıl ve ilimden medet beklerken üniversitelerimiz dahi ilkokul mezunu cahil dincilerin eline geçmiş.
“NE YAPARSAK KAHRAMAN OLUR?”
Geçen hafta Atatürk Kent Meydanı’ndaki Demlik Kafe’de otururken gazeteci arkadaşlar geldi.
Genç gazetecilerden biri “Başkan ne oldu sana? Biraz yaşlanmış ve yorgun görünüyorsun” dedi.
Gülümsedim ve “Bilimsel olarak zengin erkeklerin genç ve zinde kalmalarının sebebi, genç kızlarla takılıyor olmalarıymış. Benim bu aralar maddi durumum kötü olduğu için kendimden 20 yaş büyük kadınlarla takılıyorum onun için yorgun ve yaşlı görünüyorum” dedim.
*
Biraz daha sohbet ettikten sonra Büyükşehir Belediye Meclisi 2020 yılı ilk toplantısını takip etmek için hep birlikte belediyeye geçtik.
Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun yönettiği toplantıda, Cumhur İttifakı grubu tarafından gündem dışı verilen önergede ilçelerde yapılacak doğalgaz çalışmalarında kazı ve harç bedellerinin kaldırılması ve kazılan yolların tadilatının ilçe belediyeleri ve Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması istendi.
*
Başkan Çerçioğlu da, verilen önergenin kanuna aykırı olduğunu ve vatandaşın cebinden çıkan paranın özel şirkete harcanmasının doğru olmayacağını söyledi. Çerçioğlu, “Ben Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum sürece vatandaşın bir kuruşunu boşa harcatmam. Fakir fukaranın parasını özel bir şirkete harcayacağımıza, Aydın'ın 17 ilçesinde ihtiyacı olan ilçelere hizmet götürmekten yana kullanırım. Kimse Aydın Büyükşehir Belediyesi'nden böyle bir şey beklemesin” diyerek de son noktayı koydu.
*
Meclis toplantısı bittikten sonra tekrar Demlik Kafe’ye gittik ve mecliste olanları konuştuk.
*
Ben özellikle AK Partilileri anlamakta zorluk çekiyorum.
Seçimden önce iktidar olma gücünü kullanarak AYBA’nın evde bakım hizmetini engellemeye çalıştılar.
Valiyi kullandılar, sağlık müdürünü kullandılar ve Özlem Başkan ‘kahraman’ oldu.
“Su parası” dediler, OECD raporunda illere göre su fiyatları, dar gelirli hane halkının alım gücüne göre kıyaslanmış.
Hane halkının gelirine oranla suyun en ucuz olduğu iller Erzurum, Aydın, Eskişehir, Tekirdağ, Trabzon ve Sakarya.
Gelire göre adil bir fiyatın belirlendiği iller İzmir, Muğla, Antalya, Konya ve Malatya.
Su fiyatlarının geliri düşük aileleri zorladığı illerin başında ise büyük bir farkla Gaziantep geliyor.
Aydın, su fiyatı ucuz illerden biri.
Özlem Başkan yine doğruyu söylemiş.
Kaldı ki, sigara ve alkole gelen zammı hiç söylememe gerek yok.
Akaryakıt, elektrik ve doğalgaz zamlarını da Özlem Başkan yapmadığına göre AK Partililerin şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekiyor.
Hatta ve hatta doğalgaz zamlarından sonra eski adetlerimiz de geri geldi. Eskiden televizyon olan evlerde toplanan mahalleli şimdi kombisi yanan evlerde toplanıyor düşünün gari.
*
Aydın’a doğru düzgün bir yatırım yapmayan iktidarın milletvekillerinin de tek dertleri Özlem Çerçioğlu.
Vekillerin tek siyaseti bu olunca halkın seçtiği ve halkın yararına görev yapmasını beklediğimiz Belediye Meclis Üyeleri’nin de siyaseti kısır oluyor haliyle.
Utanmadan halkın parasını özel bir şirketin çıkarı için harcatma teklifi verebiliyorlar.
Özlem Başkan da aldığı bu pası gole çeviriveriyor.
İnanıyorum ki, AK Partililer “Biz nasıl bir hamle yapsak da Özlem Çerçioğlu’nu kahramanlaştırsak?” diye düşünüp harekete geçiyor, sonra da “Biz neden Aydın’da kazanamıyoruz” diye sorup duruyorlar.
PARANIN YENECEK BİR ŞEY OLMADIĞINI ANLAMALILAR
Sabah erkenden uyanıp, taze sıkılmış portakal suyumu hazırladıktan sonra güneşin doğuşunu izlemek için röptaşambırımla tribleks villamın terasına çıktım.
Taze sıkılmış portakal suyumu yudumlayıp, güneşin doğuşunu izlerken, aşağıdan bağrışmalar duydum.
İki genç grup kavga ediyorlar.
“Arkadaşlar neden kavga ediyorsunuz? Bu yaptığınız hiç doğru bir davranış değil” diye seslendim.
İçlerinden biri “Sana ne lan” diyerek küfür etti.
Hemen içeri girdim, taze sıkılmış portakal suyumu bıraktım, röpteşambırımı çıkardım ve kolsuz beyaz atletimi giydikten sonra ekmeğin arasına peynir koyup tekrar terasa çıktım.
Bana hakaret ve küfür eden o çocuğa "Aşağı gelirsem senin ağzını yüzünü patlatırım” dedim.
Kavga etmeyi bırakıp kaçtılar.
Üzerimde röpteşambır varken ve taze sıkılmış portakal suyu içerken bu moda giremiyorum.
*
Ekmek arası peynir yiyerek ve kolsuz beyaz atletimle salona inip haber sitelerine göz atmaya başladım.
Aydın’ın en önemli iki konusu manşetlere taşınmıştı.
Biri Türkiye’nin turizm cennetlerinden Didim’de kurulması planlanan balık çiftlikleri diğeri de parasını el’in aldığı, kokusunun bize kaldığı jeotermal tesisleri.
*
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde bir araya geldiğimiz Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger, Didim’de balık çiftliği kurmanın Aydın ekonomisine yapacağı katkıyı anlatmıştı.
Aydın’ın tarımda gelebileceği noktanın en üstünde olduğunu söyleyen Vali Köşger, “Tarımla zengin olmazsınız karnınızı doyurursunuz. Eldeki verilere bakıldığında Marmara’dan Hatay’a kadar deniz kenarındaki vilayetler içinde Kişi Başı Gayri Safi Milli Hasılası en düşük olan il Aydın. Daha katma değer oluşturacak alanlara yönelmemiz lazım. Balıkçılık bunlardan biri. Aydın’da 35 bin aile incir üretiyor. Yıllık incir ihracatı 300 milyon lira. Balığı işleyip satmasak bile 3 milyar dolar gelir sağlarız. İşlersek gelir 4 milyar dolara çıkabilir” diyerek balık çiftliği kurmanın önemine değinmişti.
*
Jeotermaller konusunda ise Başkan Çerçioğlu’nun jeotermal santrallerin gaz salınım oranlarını açıklamak için 60 gün süre tanıdığının hatırlatılması üzerine, “Yapsın, açıklasın, sonuçları göreceğiz. Türkiye’de Avrupa Birliği standartlarını aşan herhangi havaya gaz salınımı yoktur. Cafcaflı otogarın arkasında ilkel, prefabrik bir artıma tesis var. Jeotermalden zannettiğiniz kokunun bir kısmı oradan geliyor” diyerek Aydınlıların bok kokusu ile çürük yumurta kokusunu birbirinden ayıramadığını ima etmişti.
*
Sayın Vali’nin en beğendiğim sözü “Zengin toprakların, fakir bekçilerisiniz” sözü oldu.
*
Didim’de başta Belediye Başkanı Deniz Atabay olmak üzere CHP Milletvekili Hüseyin Yıldız ve balık çiftliği kurulmaması için toplanan 30 bin imzanın sahipleri direndiler ve direnecekler.
Direnmek demokratik bir haktır.
Halka rağmen ısrar etmek doğru olmaz.
Halkla, halkın içinden çıkmış güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmek doğru olmaz.
*
Kimse “Jeotermal olmasın” demiyor.
“Sağlıklı olsun, parayı kazanan şirketler biraz daha az kar etsin ve temiz enerji üretsin” diyor.
Bunu istemek en doğal hakkımız değil mi?
*
Sayın Vali’nin kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum ancak katma değeri incire, zeytine, kestaneye yapmak, Aydın ekonomisini marka ürünlerle güçlendirmek daha doğru geliyor.
Bozulmamış bir kent yapısı, kirlenmemiş bir doğa geleceğimiz için çok daha fazla önemli.
Para, yenilebilecek bir şey değil.
GÜNÜN FIKRASI
Temel, bara gitmiş ve barda gördüğü güzel bir kadınla konuşmanın yollarını aramaya başlamış.
Sonunda cesaretini toplayarak kadının masasına yaklaşmış ve:
“Sizinle tanışmak istiyorum” demiş.
Kadın birden haykırmış:
“Terbiyesiz! Ben senin bildiğin kadınlardan değilim"
Temel utancından yerin dibine girmiş.
Herkes ona bakıyormuş.
Başı önde kendi masasına dönmüş.
Bir süre sonra kadın ona yaklaşmış ve gülümseyerek:
“Az önceki olay için özür dilerim. Ben psikoloji öğrencisiyim ve utandırıcı durumlarda insanların nasıl davrandıklarını inceliyordum" demiş.
Temel, avaz avaz bağırarak cevap vermiş:
“Nee? Gecesi 200 dolar mı? Deli misin sen?"
GÜNÜN TESPİTİ
“..insanı sevmenin yolu ‘menfaatten’, hayvanı sevmenin yolu ‘merhametten’ geçiyor..”
BEN
“..çok iyi biriyim, inşallah evlenince karım beni çalıştırmaz..”
GÜNÜN SÖZÜ
“..bir ömür koşsan da, yetişebileceğin sadece nasibindir..”
KADINLAR ERKEKLER
"..bir erkeğin başını öne eğdiren tek şey, ‘ulan yine fermuarı açık mı unuttuk’ korkusudur.."