Aydın’daki jeotermal enerji santraller (JES) toprak yüzölçümü başına sayısal olarak dünyada en fazla sayıda olması, 1’ci sınıf tarım topraklarında ve sulak alanlarda inşa edilmesi, yerleşim yerlerinin içinde ve yakınında kurulması, aynı anda toprak-su-hava-gıda kirliliği yapması, bulunduğu bölgede hastalık-kanser-ölüm artışlarına sebep olması, kontrolsüz ve denetimsiz çalışmaları bakımından halk nazarında derin endişe, kaygı, şikayet ve mağduriyetler yaratmaktadır. Aydın’da halkın JES’lere karşı tepki duymasının diğer önemli sebeplerinden biri de Aydın’da JES’lerin kanunsuz, halkın görüşü ve onayı alınmadan kurulması, siyasi erkin ve yürütmenin tüm kanunsuzlukları görmezlikten gelmesi bir yana tüm kanunsuz uygulamalara bizzat destek olmasıdır. Bu uygulamaların en son örneği Aydın İli Köşk ilçesine bağlı 120 haneli Mezeköy’de yaşanmaktadır. 1980 yılı öncesi MTA Aydın’da jeotermal kaynak araması yaptı ve enerji üretimine uygun jeotermal kaynak noktalarını belirledi. Bu tespitlerden sonra çıkarılan Jeotermal yasası ile Aydın ili topraklarının yüzde 59’u jeotermal ruhsal alanı olarak belirlendi. Bu ruhsat alanları ihale yolu ile satıldı, satın alan bazı işletmeler kanuni prosedürler sonrası JES kurarak faaliyete geçtiler. 2021 yılına geldiğimizde Aydın topraklarının yüzde 19’da JES işletmeciliği yapılır hale geldi. Diğer bir ifade ile Aydın ili topraklarının yüzde 19’nun tapusu el değiştirdi. Germencik ilçesinde bu oran yüzde 60’a dayandı.
Bugüne kadar şahit olduğumuz uygulamalarda jeotermal işletmeler ihaleyi kazandıktan sonra, jeotermal ruhsat sahası içinde bulunan araziyi özel mülk sahibi ile anlaşarak satın alır, satın aldığı bu araziye uygun şekilde Proje Tanıtım Dosyası (PTD) hazırlatır, bu dosya resmi kurumlar tarafından uygun görüldükten sonra Çevresel Etki Değerlendirmesi(ÇED) sürecine geçilirdi. Şirket kopyala yapıştır metodu ile yapılsa da özel bir firmaya ÇED dosyası hazırlatır, dosya Valilik onayına sunulur. ÇED sürecinde JES’in yapılacağı bölgede mutlaka Halkı Bilgilendirme Toplantısı yapılır, proje halka anlatılır, halk sürece iradesini koyar. Bilahare Valilik ÇED dosyasına ÇED Olumlu, ÇED Olumsuz, ÇED Gereksiz, ÇED Gerekli şeklinde karar verir. Bu arada belirtmek gerekir ki Aydın’da Valilik bugüne kadar hiç bir jeotermal uygulaması için ÇED Gereklidir yada ÇED Olumsuz diye karar vermemiştir. Hepsine ÇED Gereksizdir diye karar verilmiştir. Valiliğin verdiği ÇED Olumlu veya ÇED Gereksiz kararına dava açılır ise şirketin satın aldığı araziye JES yapımı için girmesi süreci dava bitene kadar uzar, dava edilmez ise şirket JES yapımı için valilik kararından 1 ay sonra girebilir. Bu uygulama teamül olmayıp Jeotermal Kanununca uygulanması ve uyulması gereken zorunlu süreçtir. Bugüne kadar Aydın’da süreç bu şekilde yürümüştür.
Mezeköy’de bugün halkın ve sivil toplum kuruluşların JES yapımına karşı tepki göstermesinin, direnmesinin ve pek çok tatsız olayının yaşanmasının tek sebebi Mezeköy’deki jeotermal uygulamasında kanunlarda yazanların uygulanmaması, sürecin resmi makamlarca kanunlarda yazıldığı şekilde yürütülmemesi, resmi makamların ve şirketin süreci oldu bittiye getirip, kanunsuz uygulamaları kolluk kuvvetleri nezaretinde zorla dayatmasından kaynaklanmaktadır.
Mezeköy ve Uzundere’de JES yapılması düşünülen jeotermal ruhsat sahasını devletten alan “Efendi Jeotermal Tarım Oto Kiralama A.Ş” bu ruhsal alanında bulunan özel mülk arazilerinden hiç birini satın almamıştır. Oysaki PTD’na bakıldığında şirket ruhsat sahasında bulunan 164, 165, 591 ve 592 parsel sondaj arazilerini satın alacağı vaadini vermiştir. PTD hazırlama sürecinde 165’ci parsel 3573 sayılı Zeytin Kanununa göre zeytin alanı olduğu tespit edilince, Nihai PTD’dan çıkarılmıştır. Nihai PTD’da kanunsuz olan nokta Zeytin Kanununa göre zeytin alanı diye 165’ci parsel nasıl PTD’dan çıkarıldı ise Mezeköy’deki diğer parsellerin de aynı gerekçe ile PTD’dan çıkarılması yada bu köyde JES yapılmaması yönünde kalıcı karar verilmesi gerekiyordu. Çünkü Zeytin Kanununa göre zeytin alanının 3 km yakınına hiçbir sanayi işletmesi kurulamaz. Çünkü 165’ci parsel nasıl zeytin alanı ise Mezeköy’deki diğer parsellerde zeytin alanı vasfındadır yada kurulacak olan JES PTD’dan çıkarılan ve izin verilmeyen 165’ci parsele 3 km’den daha yakın mesafede kurulacaktır.
PTD’da jeotermal ruhsal alanındaki özel mülk arazileri satın alacağım vaadini yerine getirmeyen şirket Cumhurbaşkanlığına başvurarak sondaj sahalarının kamulaştırılmasını talep etmiş, kamulaştırma paralarını jeotermal şirket ödemiştir. 18.04.2022 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Mezeköy’deki 149, 160, 161, 162, 163, 164, 171, 173, 174 ve 175 parselleri ile Uzundere’deki 591, 594 parseller hakkında Acele Kamulaştırma Kararı vermiş, ilgili parseller icra yolu ile önce Başbakanlığa, daha sonra 05.07.2022 tarihinde jeotermal amaçlı kullanım için ilgili şirkete tahsis edilmiştir. Kamulaştırma Kanununun 27’ci maddesi acele kamulaştırma kararının verilebilmesini üç ana başlıkta toplamıştır. 1) Yurt Savunmasının Ortaya Çıktığı Durumlarda Acele Kamulaştırma, 2) Özel Kanunlarda Öngörülen Olağanüstü Durumlarda Acele Kamulaştırma, 3) Bakanlar Kurulunca “ Aceleliğine Kararı” Alınacak Hallerde Acele Kamulaştırma.
Kamulaştırma Kanunu içeriğine bakıldığında Mezeköy ve Uzundere’deki kamulaştırma kararlarının bu koşullardan hiçbirine uymadığı çok açık ve nettir.
Mezeköy tarım arazileri için acele kamulaştırma kararı verilebilmesi için Türkiye’de savaş, deprem, sel gibi olağanüstü durumlar olmadığı gibi Türkiye’nin denildiği gibi acil enerji açığı ve ihtiyacı da yoktur. TMMOB 2021 yılı verilerine göre Türkiye’nin elektrik kurulu gücü 99.050 MW, anlık en yüksek tüketimi ise 49.851 MW dir. Bunun anlamı Türkiye’nin anlık elektrik ihtiyacını karşılayacak 2 katı fazla elektrik kurulu gücüne sahip olduğu gerçeğidir. O nedenle Türkiye’de hiçbir toprak parçasının enerji ihtiyacı var gerekçesi ile acele kamulaştırılmasına gerek yoktur.
Mezeköy’de acele kamulaştırma kararı verilmesi üzerine arazi sahiplerinin bazıları ve Aydın Ziraat Mühendisleri Odası, kamulaştırma kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açmışlardır. Dava devam ederken ve herhangi bir karar verilmemişken jeotermal şirket valilik bilgisi ve onayı ile jandarma kuvvetleri ile özel mülkiyette bulunan araziye girmiş, arazi üzerinde bulunan incir-zeytin-ceviz vs. tüm tarımsal ürünleri kökleyerek söküp atmıştır.
Oysaki Kamulaştırma Kanununun 14’cü maddesine göre; İptal davası açılmış ise dava sonuçlanıncaya kadar yahut dava açma süresi doluncaya kadar kamulaştırma işlemi kesinleşmiş olmayacaktır. Diğer yönüylede bu maddeye göre dava açılan mahkeme kamulaştırma kararını kesin olarak onaylayıncaya kadar jeotermal ruhsat sahası özel şahıs mülkiyetindedir ve bu süreçte bu sahaya yapılan her türlü işlem özel mülkü kanunsuz şekilde işgal etmek anlamına gelmekte olup, suçtur.
Mezeköy’de ne yazık ki jandarma içinde 90 yaşında kadınların, milletvekillerin, çocukların da olduğu topluluğu gecenin 3’de adeta yoldan kazıyarak, coplayarak, gaz sıkarak, şiddet uygulayarak hali hazırda özel mülkiyette bulunan tarım arazisine girmiş, jeotermal şirketin kullanımına açmış, TC kanunlarını görmezlikten gelmiş, suç işlemiştir. Mezeköy’deki jandarma müdahalesinde en çok mağdur olan ve üzülen kadınlar olmuştur. Kendi doğurduğu, emzirdiği, büyüttüğü ve kınasını yakarak askere gönderdiği evlatları kendilerine kanunsuz bir şekilde cop kaldırmış, iteklemiş, gaz sıkmış, şiddet uygulamış, bunları yaparken de analarımızın ağlamalarını-feryatlarını görmezden gelmiş, yaptığı işten zevk aldığını gösteren davranışlar içinde bulunmuştur. Siyasi erkin, yürütmenin ve kolluk kuvvetlerinin bu tutumları Türkiye’nin hiçbir ihtiyacını gideremez. Bu tutumların sebep olacağı tek sonuç halkın devletine, adalete güveninin yok olması, halk ve devlet arasında derin bir yarılmanın açılmasından başkası değildir. Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk bile Mezeköy’de yapılmaya çalışılan jeotermal arama uygulamalarını “ Bizler yatırım yaptığımız yörede misafir olduğumuzun farkındayız ve kamulaştırma yoluyla arazi edinme eğilimine girmeden vatandaşla birlikte hareket ederek mülk edinme yoluna gitmeliyiz” diyerek izlenen süreci onaylamadığını açıklamıştır.
Mezeköy’deki diğer kanunsuz uygulama ise ÇED sürecinde yaşanmıştır.
21.03.2022 tarihinde Mezeköy halkı ve Aydın Ziraat Mühendisleri Odası ÇED kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması talepli dava açtılar. Jeotermal kanununa göre ÇED davası sonuçlanıncaya yahut dava açma süresi doluncaya kadar jeotermal şirket araziye girerek faaliyette bulunamaz. Valilik izni ve jandarma korumasında, jeotermal şirket bu kanun maddelerini de yok sayarak özel mülkiyette bulunan tarım arazisine girerek geri dönüşü olmayan şekilde zarar vermiş, adeta cebren işgal etmiştir. Yaşanan bunca kanunsuz uygulamayı ve yürütmeyi durdurma talebini TC Adalet Sistemi görmezlikten gelmiştir.
Mezeköy Jeotermal Muharebesi yaşandıktan sonra ne hikmet ise TC AYDIN 2.İDARE MAHKEMESİ 24.08.2022 tarihinde (işgalden 3 gün sonra); 30.09.2022 günü saat 14:00’de (işgalden 40 gün sonra) uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için açılan ÇED iptal davasında bilirkişi keşif yapılmasına karar vermiştir.
Mezeköy’deki kanunsuz uygulamalar sadece jandarmanın halka müdahalesi öncesi ve sırasında değil, sonrasında da devam etmiştir. Jandarmanın müdahalesinden 1 gün sonra Köşk Yazı İşleri Müdürü talebi ile (!)
Köşk Kaymakamlığı; Mezeköy Mahallesinde ikamet eden vatandaşlar ile Mezeköy mahallesi içerisinden mahallesine ulaşım sağlayan vatandaşlar haricindekilere 23.08.2022 tarihi saat 08:00 ile 29.08.2022 tarihi saat 17:00’e kadar 7 gün süre ile Mezeköy mahallesine giriş ve çıkışları yasaklamıştır.
Nitekim Mezeköy halkına destek vermek ve geçmiş olsun demek için Aydın’da bulunan odalar, sendikalar, siyasi partilerden oluşan Aydın Emek ve Demokrasi Platformunun 25.08.2022 tarihinde yapmak istediği ziyaret engellenmiş, heyet Mezeköy’e sokulmamıştır. Öncelikle Kaymakamlıkça alınan bu karar “ölçülülük ilkesine” aykırıdır. Yine Köşk Kaymakamlığının aldığı karar Anayasanın 23’cü maddesine, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’si maddesine göre de aykırı bir karardır. Sonuç olarak son 1 yıldır Mezeköy’de yaşanılan sürece baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde TC vatandaşlarının tapulu özel mülkiyetinde bulunan tarım arazilerine, hali hazırda yürürlükte bulunan kanunlara ve açılmış davalara rağmen siyasi erkin, yürütmenin ve jandarma kolluk kuvvetlerinin izin-gözetim ve kolaylaştırıcılığında işgal girişimi yapılmış olup, suç işlenmiştir.