Medeniyet insanı,ecdadı gibi “Bu da geçer ya hu” deyip sukunetle ve şüphe duymaksızın inşirahın geleceği zamanı kollar…İşte bu güzel niyetleri orijinal,otantik olan insanı, hem Yaradan nezninde hem O 'nun kulları gözünde makbul(medeniyet) insan(ı) haline getirir. Ya sahte kişilik(otomat beyinli insan); karşılaştığı en küçük olumsuz ve sıkıntılı durumda menfaatine faydası olmayacak bir görev için hemen ve çoğu kez maske takıp yan çizer(o işe,göreve,yardıma talip olmadığı gibi, bahaneleri çoktur,ipe un serip her an kendine değişik kaçış yolları hazırlar). Na-makbul olan otomat-beyinler zaten asalak tiplerdir, hep karşıdan almayı beklerler ve asla vermeyi değil daima almayı kollarlar. Bencil, egoist yapıları sencil, verici olmayı reddeder. Sorumluluklarını astıkları için , yetkiyi alıp kendi menfaatlerine yontarlar, maiyeti altındakileri asla kollamayıp, diğer gördüğü sahte ve sorumsuz , emek hırsızı idarecileri örnek alırlar kendilerine, hele hesap verme endişeleri yoksa... Na-makbul şahsiyet hep menfaat odaklı ve beklentili yaşadığı için kendince doğru zannettiği(aslında na-makbul olan)insanları taklitle mutlu olmaya çalışır. Kartezyen felsefeyle(bütünün değil de,parçanın hakikat olduğuna inanan )yetişen batı modernistlerinin dünyaya hediye ettiği hedonizm(zevkperestlik/haz odaklı yaşam) in kültür ağına/pençesine yakalanmış na -makbul insan böylelikle her hazzın sonrasında büyük boşluklar yaşar (nörokimyasal olarak bunun adı anlamsızlık-ANOMİ- hastalığı dır-yani depresyon öncesi beyindeki kimyasal değişim nedeniyle ,mekanize olma hali=biolojik robotlaşma). Modernizmin insanlığa en büyük hediyesi. Modern tıbbın son on yıllar içinde tanımladığı Burn-out (Tükenmişlik sendromu) işte şu an dünyada hayli yaygınlaşmış ama sinsi olan bu durum aşikare edil(e)mediğinden (çoğunlukla, aydınsı denilen entellektüellerde rastlanılmaktadır) tedavisi çok ama çok güçtür. Tükenmişlik sendromunun tedavisi ,modern dünyanın yitirdiği insani/manevi değerlerin yeniden ihya edilmesiyle mümkündür,ancak bu sendroma duçar olanların çok azı bu rahatsızlığı itiraf ederler ve şifa arayışına girmedikleri gibi tedavideki açık yolları da, kurnazca hastalıklarını gizleme/ kılıf bulma yetenekleri sayesinde kapatırlar. Modern psikiyatride “bilişsel çarpıtma” denilen aklın, nefsine ağır gelen doğru davranış karşısında bahane bularak sürekli farklı farklı çarpıtmalar/gerekçeler üretmesinden başka bir şey değildir bu. Tükenmişlik sendromuna duçar olan insanın bu sıkıntıya yakalanmasında hiç mi çevre faktörleri rol oynamaz? Tabi ki insan toplumun içinde yaşayan bir birey olarak, sosyolojik olarak çevresiyle etkileşir, o bir “karadelik” misali insanı içine alan bu dijital çağın girdaplarında can çekişir. İmdi bu modern hayatın neden “karadelik” girdabı gibi insanı yok ettiğini anlamaya çalışalım. Halen yaşanan hayat amacından sapmış, tahrif, tahrip ve imha edilmiştir. Hayatı inşa etmek için varedilmiş insan (yeryüzünde halife kılınmış), öz elleriyle hayatı imha etmektedir. Dünyevileştikçe bireyselleşen, bireyselleştikçe şahsiyetini kaybeden, şahsiyetini kaybettikçe sorumluluklarını asan, sorumluluklarını astıkça emanete ihanet eden ve ihanet sürecinin üzerine” kendini kaybederek” tüy diken insanoğlu, hayatı organizmanın varlığına indirgeyerek, kendisine en büyük hakareti reva görmüştür. İçi boşalan hayat kabuklaşmıştır. Böylesine kabuk bir hayatı oluşturan insan da kabuk insan haline gelmiştir. Kendisini insan eden taraflarını ihmal eden insan, tüm yatırımını tene ve tensel hazlara yapmaya başlamış, sevgi tenlerin birleşmesine, güzellik tenin estetiğine, hayat bedenin sınırlı yaşamına, mutluluk cismin rahatına, itibar herhangi bir markaya indirgenmiştir. İnsan değeri olan bir varlıkken, fiyatı olan bir nesneye indirgenmiştir. Günümüz dünyasında cari olan hayat, büyük oranda batı modernitesi eliyle inşa edilmiştir. Çünkü medya tarafından batılı insan tipi tüm dünyaya ”model insan” olarak sunulmuş, batı aklı” modern ve geçerli tek akıl ” olarak takdis edilmiştir. Dolayısıyla günümüz insanının tasavvuru da anlamdan çok veriye, bilgiden çok enformasyona, gerçekten çok simulasyona ayarlı olan iletişim ve bilişim araçları yoluyla oluşturulmuştur. Çözüm olarak ,yeni bir medeniyet-değerleri inşası için; üzerinde şehidlerimizin yüzü hürmetine yaşadığımız şu cennet-coğrafyamızda ve asırlardır biriken olağanüstü muktesebatımızdan beslenerek her ırktan, her dili konuşan,her etnik yapı ve bir çok din mensubu insanı “beyaz bakışla=hanif duruşla” kucaklamaya devam edip “BİR”leştirmeye inatla say u gayret etmek zorundayız… İşte modern/dijital hayatın ürünü zombi beyinli insan tipi; Mutluluk klavuzumuzda da defaatle vurgulandığı üzre ”bakmakta fakat görmemekte, işitmekte fakat duymamakta, dokunmakta fakat hissetmemekte, bilmekte fakat anlamamakta, anlasa bile anlamlandıramamaktadır”. Sözün özü; MEDENİYET İNSANI, makbul insandır,diğerkamdır, cömerttir,şahsiyetlidir, başarılıdır,örnek alınır, ebediyete/sonsuzluğa adaydır, üretkendir, BİRleştirir,bütünler ve sekine halinde dolayısıyla mutmain kalp sahibidir vesselam… Dr.Ömer Hakan Yavaşoğlu