Gümüşdağ (Thorax) eteğinde; Menderes nehrinin kolu olan Gümüşçay kenarında (Lethaeus) yer almakta olan ikinci Magnesia MÖ 4. yüzyılın başında kurulmuştur. İlk Magnesia’nın yeri bilinmemektedir. Yaklaşık 1,5 km çapındaki bu kent, surlarla çevrilidir. 12.yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür. İlk kazılar 1840’lı yıllarda Fransız C. Texier daha sonra 1890-1893 yılları arasında Alman C. Humann tarafından yapılmıştır. Son kazılar 1984 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Ankara (1984-2013) ve Karabük (2014-2021) Üniversitesi himayesinde Prof. Dr. Orhan Bingöl tarafından yürütülmüştür. Prof. Orhan Bingöl emekli olduktan sonra kazı başkanlığına Doç. Dr. Görkem Kökdemir getirilmiştir. 1 Ekim 2022 tarihinde Doç. Dr. Görkem Kökdemir ve ekibi tarafından Magnesia ören yerinde “Artemis’in Kenti Magnesia’nın Çağdaş Sanatla Buluşması” adlı etkinlik düzenlendi. Etkinlikte Doç. Dr. Görkem Kökdemir’in yaptığı konuşmada öne çıkanlar şunlar idi; Batı Anadolu’da bulunan Magnesia kentinin önemi, ister savaş ister ticaret için olsun Anadolu’ya geçmek isteyen ve bu amaçla Efes ve Didim-Milet limanlarına gelen kesimlerin, mutlaka Magnesia kentine uğramak zorunda olmaları idi. Magnesia kentinin gün yüzüne çıkarılan en önemli eserlerinden olan Artemis Tapınağı, Anadolu’da bulunan en büyük ve önemli 4.cü tapınakdır. Bugün Artemis Tapınağını ayağa kaldırmak için gerekli olan orijinal parçaların yüzde 70-80’ni ören yerinde gün yüzüne çıkarılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı önderliğinde Artemis Tapınağının ayağa kaldırılması projesine yakın zamanda başlanması planlanmakta. Ören yerinde yapılan kazılarda yakın zamanda Zeus Tapınağına ulaşılmış, bu tapınağa ait orijinal parçaların da yüzde 70-80’i gün yüzüne çıkarılmıştır. Yine Kültür ve Turizm Bakanlığı önderliğinde Zeus Tapınağının da ayağa kaldırılması projesine yakın zamanda geçilecektir. Artemis ve Zeus Tapınakları ayağa kaldırılır ise, Magnesia kenti Agora-Stadyum-Çarşı Bazilikası-Şapelleri-Tiyatro’su ile Türkiye’nin en önemli ve görünür ören yerlerinden biri haline gelecektir.
Etkinlikte sanatçı Genco Gülan, Artemis ve Zeus Tapınaklarında Çağdaş Sanat Sergisi sunumu yaptı. Sanatçı Zeus Tapınağı önünde, antik çağlarda kullanılan göz yaşı kadehlerinden esinlenerek, üzerlerinde antik çağlarda yaşadığına inanılan ve bu yüzyılda filmlere konu olan kahramanların resimlerinin çizildiği büyük amforalar kullanarak sergi sunumu yaptı. Sanatçı bu amforaları kullanmaktaki maksadının; yağan yağmurları biriktirerek bu topraklarda bolluk ve bereketin devam etmesini istediklerini, bu topraklardan koparılıp kaçırılan antik eserlere bu topraklarda yaşayan halkın özlem duyduğunu-onlara gözyaşı döktüğünü-göz yaşlarını amforalarda biriktirdiğini ve anavatanlarına biran önce geri getirilmesini istediklerini göstermek olduğunu ifade etti. Genco Gülan, Artemis Tapınağında yaptığı çağdaç sergi sunumunda ise, Anadolu topraklarında çiftçilerimizin kullandığı uygulamadan esinlenmiş. Sanatçı çiftçilerimizin kullandığı fidan aşılama metodundan esinlenerek, Artemis Tapınağında tam olmasada bazı parçaları üst üste birleştirilmiş sütunların üstüne gökkuşağı renklerindeki kalem aşılarını monte ederek, sütunları aşılamış, tez zamanda aşıların tutmasını ve Artemis Tapınağının tüm sütunları ile beraber eksiksiz şekilde ayağa kalkmasını istediklerini göstermeyi amaçladığını ifade etti. Magnesia ören yerindeki etkinlik gökkubbedeki yıldızların ışıkları altında caz sanatçısı Sibel Köse’nin eşsiz sesi ve sunumu, tüm konukların Magnesia kentindeki Artemis ve Zeus Tapınaklarının bir an önce ayağa kaldırılmasını talep eden alkışlarları ile tüm evrene iletildikten sonra sona erdi. Etkinlik sırasında sanatçı Genco Gülan Zeus Tapınağında yaptığı sunum sırasında, şu an Berlin Müzesinde bulunan Zeus Tapınağına ait bazı parçaların öz vatanlarını ve topraklarını özlediğini, kurtarılmayı ve doğdukları topraklara kavuşmak istediklerini söyledi. Bunun üzerine etkinlikte bulunan Aydınlı gazeteci Mehmet Özçakır orada bulunan katılımcılara; Gerçekten tarihi eserler geri dönmek istiyor mu, ve gerçekten biz bu tarihi eserleri hak ediyor muyuz? diye ironik soru yöneltti. Osmanlı İmparatorluğunun “Koskoca Osmanlı bir taş parçasına mı kaldı ki diyerek Anadolu antik eserlerinin götürülmesine onay vermesine”, Cumhuriyet Türkiye’sinin “ Anadolu antik eserlerine yeterince sahip çıkmamasına, zarar görmelerine sessiz kalmasına” bakılınca gazeteci Mehmet Özçakır’ın sorusu haklı idi. Yedi yıl kadar önce Magnesia antik kentinin bitişiğinden akan Gümüşçay ile Tekin köy sınırları arasında bulunan bir noktada jeotermal kuyu kazısı yapılmak istendi. Jeotermal kuyu kazısının yapılacağı nokta arkeologların söylemine göre, Magnesia kentinin sınırlarında, içinde kral mezarının olduğu höyük dibinde bulunmakta idi. Bunun üzerine Aydın Tabip Odası ve Aydın Ziraat Mühendisleri Odası yönetim kurulları Aydın Valiliğine bu konuyla ilgili şikayet dilekçesi ile başvurdular. Valiliğin emri ile Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Müdürlüğünün oluşturduğu bilirkişiler raporunda; Jeotermal kuyu yapılan alanın 1. derece arkeolojik sit sahası olduğu, yapılan işlemin devamı ile telafisi imkansız zararlar oluşacağına, kuyu yapım işinin sonlandırılması gerektiği yönünde rapor verdi. Bilirkişilerin raporuna rağmen Magnesia kenti sınırları içinde jeotermal kuyu açıldı, bugün o kuyu sürekli şekilde havaya yoğuşmayan gaz salınımı yapmakta. Yapılan bilimsel çalışmalarda yoğuşmayan gazlar içinde bulunan kimyasal maddelerin arkeolojik eserlerde asit etkisi nedeni ile harabiyet yaptığı saptanmıştır. Germencik ilçesi dünyada toprak yüz ölçümü başına en fazla jeotermal santral ve kuyunun bulunduğu yerleşim yeri. Ve bugün Germençik ilçesi ve Magnesia kent sınırları içinde bulunan jeotermal kuyular salınım yaptıkları yoğuşmayan gazlar içindeki asitler ile Magnesia arkeolojik eserlerini yavaş yavaş eritmeye devam etmektedir.
Mitolojide güzelliği nedeniyle insanlarda her şeyi unutturan “aşk” ın lakabı anlamına gelen Lethaeus (Gümüşçay) çayının suları, bugün Magnesia kenti yakına kurulan Organize Sanayiden bırakılan kimyasal ve fiziksel atıksular nedeniyle 4.cü derece su kirliliğine ulaşmıştır. Gümüşçayın suları ile sulanan topraklarda yetişen tarımsal ürünleri tüketen insanlar kanser olmakta, çocuklar öksüz kalmakta, topraklar çölleşmekte. Gümüşçayı’nın kirli sularının sebep olduğu yoğun koku insanları bırakın aşkı, yaşadıklarına pişman etmekte, Magnesia kentine gelen turistler ise ören yerini ancak maske ile gezebilmekte, bir an önce ören yerinden uzaklaşmaya çalışmaktadır.
Yüceliği, çeşitli ve fazla bitki örtüsü, sahip olduğu bol oksijen nedeniyle solunum yolu hastalıklarına iyi gelen yer olması nedeniyle Thorax ( Gümüşdağ) adı verilen dağın eteğinde kurulan Magnesia antik kenti bugün temiz hava solunan yer değil, neredeyse son nefes verilen yer haline getirilmiştir. Sözde temiz enerji adına Thorax dağının böğrüne sokulan onlarca Rüzgar Enerji Santral (RES) kolonları nedeniyle, dağda toprak üstünde bulunan onlarca dönüm bitki örtüsü kazınmış ve dağ çoraklaşmış, ortalık kuş değil radyasyonlu hava yayan RES’lerin gürültüsüne terk edilmiştir. RES’ler bu hali ile Magnesia’nın tepesinde Thorax dağında ekolojiyi yok eden idam sehpası görüntüsü vermektedir.
Sonuç olarak bakıldığında; bir tarafta Magnesia kentini tekrar ayağa kaldırmak, bu topraklardan koparılan parçalarını tekrar öz vatanına getirmek isteyen arkeologlar, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları ile diğer tarafta Magnesia kentini sözde temiz enerji adına kuşatan JES ve RES’ler ile daha fazla para kazanmak için atıksularını arıtmadan Gümüşçayı’na bırakan sanayi kuruluşları arasında Magnesia kentinin kaderini değiştirmek amaçlı kıyasıya mücadele sürmektedir.
Korkumuz resmî makamların Aydın’da tüm bu olup bitenlere sessiz kalmasının, yüz yıldır kazı hırsızlarının bitiremediği Magnesia kentini kökten tarih sahnesinden silinmesine sebep olabilecek olmasıdır.