Yaratılışla ilgili Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra meleklere: Âdem’e secde edin" dedik. "Hepsi secde ettiler, yalnız İblis hariç, o secde edenlerden olmadı" (Âraf, 11). Âyetler, Hz. Âdem'in ani değil, bir tekâmül ile yaratıldığını bildirmektedir: Onun önce çamurdan yaratıldığı, sonra biçim verildiği ve nihayet ruh üflenerek canlandırıldığı açıklanmaktadır.(Bakara, 30; Sâd, 71; Hicr, 28)
Kur'ân'da insanın nasıl yaratıldığı konusunda teferruat yoktur. Yalnız İslâm, insanın hayata insan olarak başladığını ve tarih boyunca asla bir değişme (evrim-seleksiyon) geçirmediğini ortaya koymaktadır. İnsanın yaratılışıyla alakalı bu iki esas, insanın değeri hususunda iki zıt sonuca sebep olmuştur. Şöyle ki: Darwincilik, insanı hayvanî bir ilkelliğe indirgeyerek onun (şuuri-iradi) davranışlarını hayvânî (gayri-şuuri)hareketler grubuna sokar.Halbuki İlâhî beyana göre insan, "eşref-i mahlûk" yani yaratıkların en üstünü ve Allah'ın yeryüzündeki halifesi olma şerefiyle taltif edilmiştir. İşte bu iki farklı görüşe dayanan bilim-sanat, medeniyet, sosyal ve ahlâkî hayat telâkkileri bütün dünyada taban-tabana birbirine ters bir tezad oluşturmaktadır. Çünkü sonuca götüren algı-anlayış tamamen ön veriler(öncüller)e göre teşekkül etmektedir. O ise şu bir gerçektir ki, Darwincilik, asla bilgi değildir. Pratiği olmayan hatta hiçbir zaman da olmayacak olan sadece vehimden ibaret ve ham hayal bir teoridir. Zira ilim maluma tabidir. Yani var olan şey bilinir, var olmayan şeyin neyi bilinir? Nitekim Kur'ânî ifâdeyle şöyle buyurulur: "Onlar arasında ilâhî kelamın gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile ilgisiz insanlar var ki bunlar sadece birtakım kuruntu ve hayaller peşindedirler. ”(Bakara,78) Nasslar ( ilâhî vahiy ve bilgi) kesindir. Beşeri hipotez ve anti tezlerle asla kabili kıyas değildir. Kaldı ki Darwincilik, başka ilimlerle çatıştığı için birçok açıdan tenkid edilmiştir. Ama vahiy ile bilimin çatışması, yeryüzündeki toplum düzenlerinin eğitim-bilim çalışmalarının ateist-lâik veya vahyî-tevhidi temele dayanıp dayanmayacağı meselesinde olmaktadır. Bu yüzden, vahiy ve tevhit düşmanları, tutunacak epistemolojik(bilimsel) bir temel aradıklarında ilâhî bilginin karşısına devamlı surette Darwinci tezlerini öne sürerler. Özellikle Marksizm-Materyalizm, Kapitalizm ve Emperyalizm gibi ateist ideolojiler kendi görüşlerinin, üzerinde yükseleceği bir temel olarak Darwinciliğ'e dört elle sarılmaktadırlar. Sovyetler Birliği'nden Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar ateist eğitim, Darwincilik'i benimsemeyi asla ihmal edilmeyecek bir vazife olarak telakki etmiştir. Hatta bunu İslam ülkelerinde dahi laiklik maskesi altında benimsetmek için Müslümanların başına ne gaileler açmışlardır. Bunun için koskoca Osmanlı İmparatorluğunu çökertmişler, İslam coğrafyasında kan gövdeyi götürmüş ve hala da götürmektedir. Şükür ki Müslüman araştırmacıların çoğu hiçbir zaman evrim teorisine iltifat etmemiş; bu teoriyi "Allah'ın kudretinin,yaratıkları üzerinden koparılmak istenmesi ile meydana getirilen boşluğu doldurmak üzere başvurulmuş bir entrika ve oyundan ibaret görmüşlerdir."(S. Hüseyin Nasr, İslâm ve İlim, Çev. İ. Kutluer, 51). Çünkü ayette şöyle gelmiştir: “De ki, "Siz mi, arzı iki günde yaratanı tanımıyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? İşte âlemlerin Rabbi O'dur." (Fussilet, 9) Ancak sonuç hiç hasarsız olmuştur demek değildir. Bu denli kesif bir yangın ve bombardıman altında kaldıktan sonra bir şey olmadı demek, herkes denize girdi de kuru çıktı, hiç ıslanan olmadı demekle eş anlamlıdır. İslam aleminde ve özellikle Türkiye, Mısır, Pakistan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Balkanlarda büyük hem de çok büyük imani-tevhidi, İslami ve ameli tahribat ve tahrifat meydana gelmiştir. Laik (Orta Asya’da dinsiz) eğitim sistemleri Müslümanların top yekün küfür-şirk, nifak bataklığına saplanmaları için elinden geleni arkasına koymadı. Hiç olmazsa din ile bağlarının gevşemesini, dolayısıyla lakayt ve relaks bir tavır içinde olmalarını devamlı şekilde empoze etti durdu. Bunun için kah zecri tedbirler aldı kah aba altından sopa gösterdi ve kah biz de müslümanız sloganı attı. Sonuçta: imanla-küfrü, İslamla diğer din ve ideolojileri, inananla-inanmayanı, Kur’anla diğer kitapları, bilenle-bilmeyeni, vatanla-arsayı, şehitle-ölüyü, Haç ile Hilali, alimle-cahili, dünya ile ahreti, Peygamberle-lideri, Tanrı ile Sezarı aynı göstermede, bazı kitleler üzerinde,ne yazık ki başarılı oldu.