Tarihte meydana gelmiş pek çok doğal afetin insan ve doğa arasında yaşanan çatışmalardan kaynaklandığı söylenebilir. Doğanın yapısına müdahale edildikçe doğa da insan yaşamına kast etmekte, mevcut ekonomik ve sosyal yapıyı bozmakta, sonradan telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açmakta ve beklenmedik bir anda meydana geldiği için de yaşamı alt üst etmektedir.
İnsanlar, arkasında bazen on binlerce ölü ve yaralı, bazen de tonlarca enkaz bırakan, yaşamın rutin alışkanlıklarını bozarak geçici şoklara neden olan korku, suçluluk, öfke, utanç, umutsuzluk ve çaresizlik gibi duyguları uyandıran doğal afetlere her zaman maruz kalmaktadır. Bu doğal afetlerin bir kısmı, insan etkinliklerinden ve insanın doğa üzerinde kurmak istediği egemenlik ilişkisinden, diğer bir kısmı da doğanın kendi işleyişinden kaynaklanmaktadır.
Afetler toplumların inşa ettiği düzeni bozan, can ve mal kaybına yol açan, insanların günlük pratiklerini gerçekleştirmelerine engel teşkil eden, afetten etkilenen afetzedelerin rutinlerini kesintiye uğratan, sonuçları itibariyle toplumsal olaylardır. Afetler sonrasında toplumların alışılageldikleri düzenlerinin sarsılması birçok toplumsal soruna neden olmakta, toparlanması uzun yıllar alabilecek bir dizi yeniden düzen oluşturma süreci başlamaktadır.
Türkiye konumu ve yapısı itibariyle önemli deprem kuşaklarında yer almaktadır. Ülkemizde belli aralıklarla yüksek şiddetli depremler meydana gelmekte, yaşanan depremler sonrasında birçok can ve mal kaybı yaşanmaktadır.
Fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan birçok sonuçları olan depremden erkekler ve kadınların farklı biçimlerde etkilendiği, kadınların yoksulluk ve düşük eğitim seviyesi gibi etkenler ile toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı olarak afetin olumsuz etkilerine daha açık olduğu, erkeklerin de aileyi bir arada tutma, haneye gelir getirme, güvenlik ve barınma ihtiyacını sağlaması gibi atfedilen toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı olarak güçlüklerle karşılaştığı yapılan araştırmasında görülmüştür. Afetlerin neden olduğu; normal yaşamın sekteye uğraması, güvensizlik ve endişe, kaynakların kesintiye uğraması gibi pek çok olumsuz etki, toplumun tümü için yaşamı güçleştirirken bu olumsuzlar kaynaklara erişimi, bilgiye ulaşımı, daha korunmasız konumdaki dezavantajlı gruplarda katlanmış halde yansımaktadır. Depremden kadın ve erkekler farklı biçimlerde etkilenmekte, toplumsal cinsiyet rolleri bu etkilenme biçimlerinde belirleyici olmaktadır. Hayat akışında eşitsiz ilişkilere maruz bırakılan kadınlar var olan ataerkil toplumda toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan beklentilerle doğru orantılı olarak afet durumunda derinleşen bir eşitsiz ilişkiler ağı ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Erkekler deprem sonrasında arama-kurtarma faaliyetlerinde kadınlara oranla daha fazla yer almakta, kadınların ise psikososyal destek hizmetinden faydalanma talepleri erkeklere oranla daha fazla olmaktadır. Deprem sonrasında geçici ve kalıcı barınma mekanlarında kadın ve erkekler farklı deneyimler yaşamakta, toplumsal cinsiyet rollerine göre daha çok kadınların özel ihtiyaçları olmaktadır.
Araştırmalarda depremzedeler için yapılan kalıcı konutların, şehrin merkezine olan uzaklığı söz konusu olduğu, kalıcı konutlarda yaşamaya başlayan depremzedelerin daha önce yaşadıkları mahallelerinden uzak bir şekilde yaşamaya başladıkları ve yeni yaşam alanlarında kendilerinden farklı sosyal ve kültürel özellikteki tanımadıkları insanlarla komşu oldukları, depremzedelerin kendilerine sağlanan bu yapılarda yaşama zorunlulukları ve kiracılara yapılan konutlarda pay verilmemesi gibi sorunlar afet konutları açısından ortaya çıkan önemli sosyal sorunlar olarak bulunmuştur.
Ülkemizde birçok kayba sebep olan 1999 Marmara depreminden sonra yapılan araştırmalarda depremden sonra iş yükü artan kadınların daha çok ekonomik şiddet, psikolojik şiddet ve sosyal şiddeti yaşadıkları, erkeklerin iş bulmak amacıyla evlerini terk etmelerinden dolayı kadınların hane üyelerinin sorumluluklarını tek başına yüklenmek zorunda bırakıldıkları ve yardımlara ulaşmakta çeşitli zorluklarla karşılaştıkladı saptanmıştır.
Ekonomik yardımların aile reisliği üzerinden erkeklere yapılması, kadınların ekonomik şiddet, kültürel şiddet ve sosyal şiddete maruz kalmalarının görülmemesi ya da görülmek istenmemesi dolayısıyla cinsiyet hassasiyetinin göz önünde bulundurulmadan yardımların yapılması da birçok mağduriyetlerin oluşmasına sebep olmaktadır. Afetlerde sadece kadınlar değil erkekler de toplumsal cinsiyet rol ve sorumluluklardan dolayı olumsuz etki altında kalmaktadırlar. Örneğin; toplumun erkeklerden beklentileri dâhilinde sayılabilecek; erkeğin evin “reisi” olması, aileyi bir arada tutması, gelir getirici olması, aile üyelerini barınma ve güvenlik ihtiyaçlarını sağlaması gibi çeşitli sorumluluklarının yaşanan afet sonrasında da beklenmesi gibi. Erkeklerden beklenen bu rol ve sorumluluklar onlar üstünde toplumsal baskıya sebep olmaktadır. Özellikle afet durumlarında bu beklentileri karşılayamayan erkekler ciddi sorunlarla karşılaşabilmektedirler. 1999 Marmara depreminden sonra yapılan çalışmalarda, depremden sonra erkeklerin kendilerinden beklenen toplumsal cinsiyet rollerini yerine getiremedikleri için psikolojik olarak olumsuz davranışlar geliştirdikleri, erkekler arasında sağlığa zararlı olan sigara ve alkol tüketimi davranışlarında artış olduğu tespit edilmiştir. Elazığ depreminden sonra 2020 yılında yapılan araştırma verilerine göre; deprem yaşanan bölgede toplumun tüm kesimlerinin, yaşanan depremden psikolojik ve sosyal anlamda olumsuz etkilendiği gözlemlenmesine karşın psikolojik destek talep edenlerin çoğunluğunun kadın olduğu gerçeği ataerkil toplumda var olan toplumsal cinsiyet rol ve beklentilerinden kaynaklı olduğu düşünülmektedir.
İngiltere Londra Ekonomi Okulu’nun aralarında Türkiye’nin de olduğu 141 ülkede yaptığı araştırmaya göre depremlerde her zaman kadınlar daha fazla ölüyor. Kadın ölümlerinin daha fazla olması iki sebebe bağlanıyor; biyolojik sebepler ve sosyal roller. Türkiye’de yapılan çalışmalarda depremlerde kadın ölümlerinin erkeklere göre yüzde 50’ye varan oranlarda daha fazla olabildiği saptanmıştır.
Dünyada yapılan araştırma sonuçlarında afetlerde kadınların cinsiyet rollerinden kaynaklanan sorunları beş başlık altında toplanmıştır;
1- Kadınlar yetiştirilme şekilleri, yaşamları boyunca edindikleri yetenek ve becerileri ve cesaretleri gibi toplumsal cinsiyet rolünden etkilenmeleri sonucunda dezavantajlar yaşamaktadır.
2- Afet sonrasında kadınlar temiz suya ulaşımın zorluğu ile olası enfeksiyonlar yaşayabilmektedir.
3- Kadınlar afet ve kriz durumlarında üreme sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar yaşamaktadır.
4- Afetler tüm yaşam alanlarını; koruma, toplumsal dayanışma gibi yaşam normlarından oluşan tüm sistemleri parçalamaktadır.
5- İnsan ve kadın ticareti afet, acil durum ve savaşlarda artmaktadır.
Afetin olumsuz etkileri toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlikten dolayı kadınlarda erkeklere oranla daha derin yaşandığı düşünülmektedir.
Kadınların hayatları üzerinde birden çok karar verme mekanizmasının varlığı, onların normal hayatta olduğu gibi afet durumunda da bağımsız hareket etmesini engellemektedir.
6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerde 50 binden fazla can kaybı verdik. Bu depremlerde bölgede bir dünya savaşında yaşanabileceğinden daha fazlası yıkım yaşandı. Yaşanan fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlardan da en fazla kadın ve çocuklar etkilendi. Tıpkı daha önce yaşadığımız depremlerde, diğer doğa olaylarında olduğu gibi. Son on yıllarda öyle büyük çelişkilerle dolu, trajik, dramatik, kara mizah olaylarının yaşandığı, yaşanan haksızlıkları-kanunsuzlukları-talanları-yalanları bireysel çıkarlar için görmezlikten gelen ve sineye çeken bir toplum haline geldik ki neredeyse doğa bizi bu tutum ve davranışlarımızdan dolayı sürekli şekilde cezalandırır hale geldi. Sözde kadına verdiğimiz değeri göstermek için yaşadığımız coğrafyaya ANA-DOLU dedik ama dünyada en fazla kadın öldürülen, kara toprağa verilen toplum haline geldik. Dünyanın en bereketli coğrafyası olan ANA-DOLU’yu yaktık, yıktık, susuz ve topraksız hale getirdik, kuruttuk, adeta kısır ettik. Sonra kadınlarımız doğurmuyor, erkekler olarak bize kul köle olmuyor diye onlara her gün şiddet uygulayan, öldüren toplum haline geldik. Çocuklar aç kalmasın, kadınlar ölmesin, eğitimi-bilimi-adaleti kendimize rehber edinelim, hür ve bağımsız ANA-DOLU coğrafyasında kardeşçe yaşayalım diyen gençlerimizi karanlık gecelerde utanmadan sallandırdık, sallandırdık, sallandırdık. Bu coğrafyayı bize vatan olarak bırakan atalarımızın yaşadıklarını ve verdikleri öğütleri unuttuk, ATA-TÜRK’e ihanet ve küfür etmeyi marifet saydık, onlara ihanet ettik. Utandı doğa, utandı ANA-DOLU coğrafyası bu yaşananlardan. Ve adeta siz bu toprakları hak etmiyorsunuz dercesine ANA-DOLU, yaşanan katliamı kimse görmesin diye karanlık gecelerde peş peşe sallandı, sallandı, sallandı ve doğurduğu emanetini kara toprağın bağrına tekrar geri aldı.