Öncelikle yakın ilişkilerde çatışma çok normaldir, çatışmasız bir ilişki düşünemiyorum. Olmaması sorun var demektir. Zira çatışma yoksa muhtemelen bir taraf içine atıyordur. Bilinen şu ki doğada hiçbir enerji yok olmaz, duygu da bir enerjidir. Dolayısıyla duygularını bastıran kişi bir süre sonra ya patlayacaktır ya da bastırmaya devam ederse ifade edilemeyen duyguları psikosomatik rahatsızlık olarak bedeninde zuhur etmeye başlayacaktır. Çatışmalarla ilgili ikinci olarak bahsetmek istediğim şey çatışmaların çözülebilir veya çözülemez olması. Zannediyoruz ki çatışmaların hepsi çözülebilir. Hâlbuki araştırmacılara göre yüzde 60’tan fazlası çözülemez konulardır. Zira çatışma yaşadığınız kişi sizden daha farklı bir ortamda büyümüştür. Kişilik, değer, tercih farklılıkları vardır.

“İLİŞKİDE OLMAK, KİM KAZANACAK YARIŞMASI DEĞİL”

İletişimin, birlikte olmanın amacı bir konuda uzlaşmak değildir. Çatışmaları güç savaşına döndürüp kazanmak değildir. Yapılan uzlaşma iyi bir anlama ve yürekten bir kabul üzerine kurulmadığı için fazla uzun sürmeyecektir zaten. Bir süre sonra tekrar ortaya çıkacaktır. Kabul ve saygı noktasında bir beceri kazanıldığında eşler sonuca değil, iletişim sürecinin kendisine odaklanıp birbirlerini daha iyi anlama şansına sahip olabilirler. Eğer çiftler çatışırken, ağır eleştiri, savunma, duvar örme, küçümseme kullanıyorlarsa ki biz bunlara mahşerin dört atlısı diyoruz. Böyle ilişkilerde boşanma olasılıkları yüksektir. Genelde ilk altı yılda bitiyor bu tarz evlilikler. Bu şekilde devam da edebiliyor, sadece derin ve doyurucu bir ilişki yaşanmıyor. Unutmayın ki ilişkide olmak, kim kazanacak yarışması değil, böyle bir savaşta kazanan olmaz yalnızca ilişkiniz kaybeder. Çatışmaların her zaman kazanılamayacağını, önemli olanın sevgi, saygı, şefkat olduğunu toplum olarak içselleştirmemiz gereklidir.