Canlıların yaşam alanı olan çevrenin korunması, mevcut neslin daha kaliteli bir hayat sürmesi ve gelecek nesillere iyi imkânlara sahip bir çevrenin aktarılması açısından önem arz etmektedir.
Bununla birlikte, özellikle insan faaliyetleri sonucunda başta hava kirliği olmak üzere, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği ve nükleer santral kirliliği görülebilmektedir.
Söz konusu bu kirlilikler neticesinde ise küresel ısınma ve iklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, buzulların erimesi, su seviyesinin yükselmesi, sağlık sorunları, tarımsal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesi ve erozyon gibi sorunların ortaya çıktığı görülmektedir.
Özellikle sera gazı emisyonları içerisinde önemli bir etkiye sahip olan CO2 emisyonlarının değişimi izlendiğinde emisyonların birçok ülkede artış eğiliminde olduğu ve bilim insanlarınca bu artışlarda fosil yakıt tüketiminin önemli etkisi olduğu belirtilmektedir.
Bu çerçevede çevre kirliliğini önlemeye yönelik düzenlemeler, başta insan kaynaklı CO2 emisyonları olmak üzere çeşitli sera gazı emisyonlarının azaltılmasını içermekte ve çevre kirliliğinin küresel bir sorun olduğunu ve çözümünün de küresel bir çabayı gerektirdiğini vurgulamaktadır.
Bununla birlikte yüksek CO2 emisyonuna sahip bazı ülkelerin emisyon azaltım taahhüdünde bulunmaması, fosil yakıt tüketimine devam edilmesi ve alternatif enerji türlerine eğilimin az olması veya yeterli erişimin sağlanmaması gibi nedenlerle uluslararası çabaların nihai amaçlarına ulaşamadığı görülmektedir.
Dünyada ekonomik kalkınma ile birlikte CO2 emisyonlarındaki artış, sürdürülebilir kalkınma kavramının sorgulanmasına neden olmuştur.
Bu çerçevede çevrenin gözetilmesi, gelecek nesillere bugünün imkanlarından daha yetersiz bir çevre bırakmamak anlamında önemlidir.
Çevre kirliliğine yol açan birçok ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi faktörler söz konusudur. Bununla birlikte çevre kirliliğinin en önemli nedenleri arasında ekonomik faktörlerin olduğuna dair görüş birliği vardır.
Bilimsel araştırma sonuçlarına bakıldığında çevre kirliliğinin belirleyicileri olarak; ekonomik büyüme ve enerji tüketimi ele alınmaktadır. Ayrıca sanayileşme, ticari açıklık, doğrudan yabancı yatırım, finansal gelişme, inovasyon, tarımsal katma değer ve küreselleşme, çevre kirliliğini etkileyen diğer ekonomik faktörlerdir.
Ekonomik büyüme için artan ucuz fosil yakıt kullanımı iklim değişiklikleri yaratmakta, mera alanları çölleşmekte, ormanlar azalmakta, taban suyu düzeyleri düşmekte, doğal sermayenin hızlı tüketimi ekonomik büyümenin çevre üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır.
Sanayileşme ile birlikte seri üretim ve aşırı tüketim, enerji ihtiyacını artırmış ve bu ihtiyaç önemli ölçüde fosil yakıtlardan karşılanmıştır. Ekonomik büyüme yarışındaki ülkelerin fosil yakıtlara dayalı enerji talebi ise uzun yıllar çevre kirliliğinin artmasına neden olmuştur.
Fosil kaynaklı geleneksel enerji kullanımı, çevre üzerinde küresel ısınma, iklim değişikliği, su ve toprak kirlilği, canlı türlerinin yok olma tehlikesi, tarımsal arazilerin azalması gibi birtakım olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Sanayileşme çevreyi kirletmekte ve doğal kaynakları tüketmektedir.
Sanayi, ihtiyaç duyduğu enerji için petrol gibi büyük miktarda girdiye ihtiyaç duyarken, başlıca atık kimyasallar ve yakıt yanmalarından kaynaklanan kirleticilere neden olmaktadır. Sanayileşme ile birlikte insanların kentlere göç etmesi sonucu kent nüfusundaki artış, tarım ve kentsel alanlarda arazi kullanımı nedeni ile ormansızlaşma sonucu fosil yakıt kullanımı artmıştır. Sanayi Devrimi’nden itibaren çevre üzerindeki insan kaynaklı etkiler artış göstermiş tir. Bu etkiler arasında hava kirliliği, su kirliliği, ozon tabakasının incelmesi, iklim değişikliği, tatlı suyun tükenmesi, toprak erozyonu, kıyı ve denizlerin kirlenmesi, ormansızlaşma ve habitat kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması, toksit kimyasallar ve tehlikeli atıkların artması gibi çevresel etkilerin olduğu belirtilmektedir.
Dünya ekonomisinde küreselleşme hareketleri ile birlikte ülke içinde ve ülkeler arasında iktisadi faaliyetler, daha serbest hareket etmeye başlamıştır.
İktisadi faaliyetlerin mobilitesi, belirli bir coğrafyada çevre kirliği yaratan bir faaliyetin engellenmesi durumunda başka bir coğrafyada daha fazla üretimde bulunma avantajı yaratırken, diğer taraftan bu bölgelerde çevre kirliliği oluşumuna da neden olabilmektedir. Düşük çevre standardına sahip ülkeler, kirletici faaliyette bulunan firmaların tercih ettiği bölgeler olmakta ve bu bölgelerde çevre kirliliğinin artışına neden olabilmektedirler.
Doğrudan yabancı yatırımı, teknoloji ile birlikte ev sahibi ülkedeki ekonominin ölçeğini ve yapısını, daha sonra da çevreyi etkilemektedir. Temiz teknoloji kullanımı, CO2 emisyonunu azaltırken, kirli teknoloji kullanımı ise çevre kirliliğini artırmaktadır.
Ekonomik büyüme CO2 emisyonu üzerinde sanayileşme ve kentleşme aracılığıyla etkilerde bulunmaktadır. Dolayısıyla sanayileşme ve kentleşme, enerji ve elektrik talebinde keskin bir artışa yol açacaktır. Enerji yoğun ekonomik kalkınma ise , çoğu zaman bir ülkede emisyonları artıracaktır.
Finansal gelişmenin ekonomide yarattığı pozitif ve negatif etkiler, çevre kalitesini belirleyen dinamiklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Sermeye yoğunluğundaki yükselme eğilimi çevre kirliliğini artırma eğilimindedir. Çünkü çevre kirliliği ve sermaye yoğunluğu arasında pozitif bir ilişki mevcuttur.
Finansal gelişme ekonomik büyümeyi artırırken, ölçek etkisi, yapısal etki ve teknoloji etkisi ile çevre kirliliği üzerinde birtakım etkilerde bulunur. Büyümenin ilk aşamalarında ölçek etkisi ile daha fazla doğal kaynak kullanımı çevresel bozulmalara neden olurken, yapısal etki ile sanayi sektöründen bilgi ve hizmet sektörüne geçişle birlikte daha az doğal kaynak kullanımı çevre kirliliğinin azalmasına neden olmaktadır.
Hızlı nüfus artışı, çevre kirliliğinin en önemli nedenlerinden biridir. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için besin, yaşam alanı ve enerji ihtiyacı da artmaktadır. Besin ihtiyacını karşılayabilmek için daha çok toprak faktörü kullanımı ve gelişen sanayi ile birlikte çevre kirliğinin artması sonucu doğal denge olumsuz etkilenmektedir.
Kent nüfusunun artan ihtiyaçlarını karşılayabilmek için doğal kaynakların çıkarılması, çevre kirliliği yaratırken, toprak yapısının değişmesi, bitki ve hayvanların yaşam alanını olumsuz etkileyebilmektedir. Ayrıca kentleşme ile birlikte insanların tüketim düzeylerindeki hızlı artışlar da büyük çevresel atıklara neden olabilmektedir.
Nüfusun çevre üzerinde etkisi, gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha yüksektir. Örneğin, bir Amerikan vatandaşı, bir Hintli vatandaştan 35 kat, en yoksul insandan 100 kat daha fazla tüketir. Çünkü hem teknolojik gelişme hem de sahip oldukları yüksek yaşam standartlarından dolayı gelişmiş ülkelerde kişi başına tüketim düzeyi yavaş büyüme sergileyen nüfusa rağmen oldukça yüksektir.
Çevre kirliliği üzerinde insan faaliyetleri, ormansızlaşma, enerji tüketimi vb. oldukça etkilidir. Bu nedenle insan faaliyetlerinin çevre kirliliği üzerindeki etkisinin analizi ve bu faaliyetlerin neden olduğu başta küresel ısınma, iklim değişikliği gibi sonuçların önlenmesi için aktif politikaların belirlenmesi, küresel çerçevede oldukça önemlidir. Bu doğrultuda birçok bilim insanının, dikkat çektiği gibi, çevre üzerinde teknolojik değişim, çevre dostu yenilikler ve patent uygulamaları önem arz etmektedir ve araştırmalar bunların CO2 emisyonlarını azaltmada etkili olduğunu belirtmektedir.
Dünya sera gazı emisyonlarının yüzde 14 ile yüzde 30’u tarım sektöründen kaynaklandığı bilinmektedir. Örneğin sulama için su pompalamak, kapalı tesislerde hayvancılık yapmak, yüksek azot seviyesine sahip yakıt kullanmak sera gazı artışını tetiklemektedir.
Çevresel küreselleşme, çevre sorunlarının evrensel nitelik kazanması ve çözüm için uluslararası çabaların gerekliliğidir. Küresel ısınma, ozan tabakasının incelmesi, doğal kaynakların azalması, ormansızlaşma, biyolojik çeşitlilik kaybı ve çölleşme, küreselleşme sürecinde ortaya çıkan ve kötüleşen küresel çevresel sorunlara örnektir. Küreselleşme, çevre dostu teknolojileri kullanmayan ülkelerde üretim kapasitesi ile birlikte enerji tüketimi, doğal kaynakların kontrolsüz tüketimini artırarak çevre kirliliğinde artışa neden olabilmektedir.
Dünyanın bugününü kötüleştiren, yarınını tehdit eden çevresel sorunların ülkemizin geleceği için de bir tehdit unsuru oluşturduğu bilim insanlarınca ifade edilmektedir. Küresel ısınmanın devam etmesi durumunda ülkemizde bazı canlı türlerinde kaybolma, tarımsal üretimde ve su kaynaklarında azalma, mevsimlerde değişiklik, çölleşme ve orman yangınlarının görülebileceği düşünülmektedir.
Türkiye’de çevre sorunları dinamiklerinin araştırılması ve çevre kirliliğini etkileyen faktörlerin belirlenmesi, çevre kirliliği ile mücadele açısından önem arz etmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bulgular çerçevesinde birtakım politika önerilerinde bulunulmuştur. Bunlar: Fosil yakıt tüketiminden yenilenebilir enerji tüketimine geçilmeli; Ekonomik büyüme şekli “yeşil büyüme” olmalı ve sürdürülebilir nitelik taşımalı; Sanayide fosil kaynaklı enerji kullanımı azaltılmalı, çevre kirliliği yaratan ve çevre standartlarını göz ardı eden fabrikalar denetlenmeli, temiz teknoloji üreten firmalara vergi indirimi, ucuz kredi vb. teşvikler sunulması emisyonların azaltılmasında fayda sağlayacaktır; Kentleşme sonucunda ortaya çıkan enerji ihtiyacı yenilenebilir enerji kaynakları ile giderilmeli; Çevre dostu olmayan ürün ithalatı kısıtlanmalı; Çevre dostu teknoloji transferi, çevresel patent başvuruları desteklemeli, bankalar çevreci projelere finansal destekler vermek için yönlendirilmeli; Tarım sektöründe yenilenebilir enerji kullanımı artırılmalı; Uluslararası ticaret çevre dostu ürünlere yönelik olmalı, çevre dostu teknolojileri kapsamalı; Çevre bilincini artıracak çalışmalar hızlandırılmalı, uluslararası çevre düzenlemelerine duyarlılık gösterilmeli, çevre dostu teknoloji inovasyonu, çevreci bilgi akışına destek sağlanmalı; Çevresi uluslararası politikaların ülke içinde uygulanabilirliği sağlamalı; Çevre kirliliği ile mücadelede devlet üstüne düşen görevleri yerine getirmeli; Geri dönüşüm politikaları devlet tarafından teşvik edilmeli; Ulusal çevre etiketleme sistemleri yaygınlaştırılmalı; Milli gelir muhasebesi çerçevesinde ideal çevre politikaları oluşturulmalı; Çevre kirliliği ile mücadelede “çevresel farkındalık” dersleri eğitim müfredatlarına konulmalı.
Günümüzde çevre kirliliğinin geldiği boyut ve insanlığın geleceğini tehdit eden küresel ısınma gerçeği, “çevre mi ekonominin bir parçasıdır- ekonomi mi çevrenin bir parçasıdır” sorularına en net cevabı vermiştir. Bu çerçevede çevre kirliliğini belirleyen faktörlerin belirlenmesi ve alınması gereken önlemlerin araştırılması önemli olmakla birlikte hepimize düşen en temel görevlerden biri de güçlü bir çevre bilinci yaratılmasına katkı sağlamaktır.