Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Hepimiz bir Kadının bir Annenin evladıyız. Hepimizi bir Anne 9 ay karnında taşıyarak, türlü acılar çekerek Dünyaya getirdi. Hiçbirimizi Leylekler Getirmedi. Bu anlamda baktığınız zaman hiçbirimiz Annelerimizin üzerimizdeki haklarını ödeyemeyiz. Onlar Analarımız, onlar Kardeşlerimiz, Onlar Kızlarımız, Evlatlarımız, Halamız, Teyzemiz. Onlar olmadan hayatın sürmesi mümkün değil. Onlar olmadan hayata bir anlam yüklemekte mümkün değil. Şu bir gerçektir ki Kadınlar hayatımızın vazgeçilmezleridir. Kendimizden vazgeçeriz ama onlardan asla vazgeçemeyiz. Söz Kadınlardan açılmışken Kurtuluş Savaşı'nda Vatan Müdafaası için erkeklerle birlikte işgal güçlerine karşı savaşan Şerife Bacı'da. Çete Ayşe'den, Adanalı Rahmiye Hanım'dan, Gördesli Makbule Hanım'dan, Hafız Selman İzbeli'den, Kastamonulu Halime Çavuş'tan, Erzurumlu Kara Fatma'dan (Fatma Seher Erden), 9 yaşında cepheyle tanışan Nezahat Onbaşı'dan ve Halide Onbaşı'dan (Halide Edip Adıvar) bahsetmeden olmaz. Halide Onbaşı 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Gazi Mustafa Kemal'in yanında görev yapmış,sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Annesini küçük yaşta kaybeden ve 70. Alay Komutanı Albay Hafız Halit Bey'in kızı olan Nezahat Onbaşı, 9 yaşında cepheyle tanışmış, 12 yaşına kadar tam 3 sene cephelerde bilfiil babasının yanında savaşmıştır. Nezahat Onbaşı babasıyla birlikte, Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer almış göstermiş olduğu kahramanlıklarla 70'İnci Alayın simgesi haline gelmiştir. Şerife Bacı 1921  yılında Kurtuluş Savaşı sırasında yaşlı kadın ve erkeklerle birlikte İnebolu'dan, Ankara'ya cepheye cephane taşırken soğuk kış şartları nedeniyle donarak hayatını kaybetmiştir. Anlatılan odur ki Şerife Bacı cepheye götürmekte olduğu cephanenin ıslanmaması için battaniyesini cephaneye sarmış, bebeğine sarılarak onunda ölmemesi için uğraş vermiştir. Erzurumlu Kara Fatma'nın hikayesi ise bir başka. 1988 yılında Erzurum'da doğan Erzurumlu Kara Fatma, Subay Dervişlerden Ahmet Bey ile evlendikten sonra Balkan Savaşına katıldı. Askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. 1'inci Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde kendi ailesinden 9-10 kadınla birlikte savaştı. Eşi Sarıkamış'ta şehit düştükten sonra Erzurum'a döndü. 1919'da ki kongre günlerinde Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görev aldı. Aldığı talimatla İstanbul'da silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunan İşgaline uğraması üzerine İzmir'e geçerek İzmir'in kurtuluşu için savaştı. Kastamonu'da doğan Halime Çavuş anne ve babasının "Gitme Kızım" diye yalvarmalarına rağmen Kurtuluş Savaşı Mücadelesine katıldı. Uzun Yıllar Halim Çavuş zannedilen Halime Çavuş erkek kılığında saçını kazıttı, erkek gibi traş oldu, kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk Askeri'nin arasına karıştı. Mühimmat taşımada bir çok görevler yaptı. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı. Kastamonu'lu Hafız Selman İzbeli'ye gelince, varlıklı bir ailenin kızı olan Hafız Selman İzbeli sıkı bir Atatürk hayranı idi. Kurtuluş savaşı sırasında Kastamonulu kadınları toplayıp asker için çorap, fanila ördürüp cepheye göndermişti. Asker Kastamonu'ya geldiğinde hepsini yolda karşılayıp yemek yedirmişti. Gördesli Şehit Makbule Hanım ise henüz 1 yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadeleye katılmıştır. Yunan ordusunun İzmir'i işgal etmesi üzerine Kocası Halil Efe birlikte Türk Çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Yunanlılar Sakarya Muhaberesini kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde bir taraftan da Halil Efe'nin Gördes-Sındırgı-Akhisar Bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı. Kocayayla Baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit oldu. Yunan Askeri Aydın'a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile Menderes'in öte yakasına geçmeye çalışan Çete Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması üzerine geri döndüce Çanakkale'de hayatını kaybeden kocasından kalan tek hatıra olan elmas küpelerini bozdurup bir tüfek aldı, dağa çıktı ve Yörük Ali Efe'nin kızanı oldu. Aydın'ın kurtuluşu olan 7 Eylül 1922 tarihine kadar Yunanlılarla savaştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanında Çete Emir Ayşe'nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası taktı. Çete Emir Ayşe "Savaştım Yunana karşı. elimde kalan en değerli şey Atatürk'ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası." dedi. Adanalı Rahmiye Hanım ise 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katıldı. Savaşın ilk zamanlarındaki görevleri keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Rahmiye Hanım bu görevlerini bir çok kahramanlıkla gerçekleştirdi. Daha sonra savaşta bizzat çarpışmalara katıldı. 1920 yılında Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk Askerinde yorgunluk nedeniyle bir duraksama olunca "Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?" dedi ve askerlerin toparlanmasını sağladı. Aynı muharebede ateş altında kalan 2 arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit oldu. 1877 yılında o zamanda Osmanlı Vatandaşı olan Ermeni Çeteleri Aziziye Tabyasına girdiler. Tabyayı koruyan Türk Askerlerini uykuda iken kılıçtan geçirdiler, akabinde Rus Askerleri Tabyayı ele geçirdi. Bu olay üzerine Erzurum halkı ayaklandı ve Tabyaya doğru yol almaya başladı. İşte bu gidenler arasında küçük çocuklarını evde bırakarak giden 20 yaşlarında Nene Hatun'da vardı. Bir gün öncesinde abisi Hasan cepheden yaralı döndü ve Nene Hatun'un kollarında can verdi. Nene Hatun 3 aylık bebeğini emzirerek Allah'a emanet eder ve abisinin tüfeğini alarak yola koyulur. Erzurumlular ölüme gittiklerini bile bile tabyaya doğru koşuyorlardı. Tabyada bulunan Rus askerleri gelenlerin üzerine ateş açtılar. Bir çoğu o anda şehit oldu ve göğüs göğüse savaş başladı. Rus askerlerinin silahları mükemmeldi. Fakat baltalı, tırpanlı, taşlı, sopalı Türk Halkı karşısında ancak yarım saat dayanabildiler ve tabya geri alındı. 1955 yılında zatürre hastalığından vefat eden Nene hatun vefatından bir kaç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından Yılın Annesi seçildi. Vefatından sonra cenazesi Aziziye Tabyasına defnedildi. Yukarıda anlattıklarımın üzerine söyleyecek söz bulamıyorum. Sadece "İşte Türk Kadını" diyorum, hayatın her alanında yanımızda olan kadınlarımıza sende bir gün yetmez her gün onların olmalı diyorum ve Günlerini kutluyorum. Selam ve Saygılarımla...