31.01.2018, 20.15 Belki renkli televizyonumuz yoktu o günlerde, bırakın renkli televizyonu, bırakın ince ekranları, siyah beyaz televizyonumuz bile yoktu. Radyomuz vardı sadece, radyoda en güzel program "arkası Yarın" idi, en güzel müzikleri de Polis Radyosu'ndan dinlerdik. 1980 den sonra yaygınlaştı yavaş yavaş siyah beyaz televizyon. Peşinden renkli televizyon, internet vs. Bırakın bulaşık makinesini, çamaşır makinemiz bile yoktu. Rahmetli anam çamaşırları küllü suyla yıkardı. Nerden bulacaksınız Tursil'i, Persil'i, Alo'yu, Bingo'yu. Bulaşıklar arap sabunuyla, yıkanırdı. Şimdi sanayi atıkları tarafından kirletilen ve içinden tutulan balıkların bile gönül rahatlığıyla yenmediği Büyük Menderes Nehri'nin suyu içilirdi o zamanlar. O Kadar berrak ve tertemizdi yani. Şimdiki gibi oturma gruplarını, möbleleri, koltuk takımlarını nerden buluyorsunuz. İki divan, bir döşek yetiyordu genç kızların çeyizine. Sonra sonra 1984'ten sonra misafir odasına gümüşlük, koltuk takımları çıkmaya başladı piyasaya. Cep telefonu mu hak getire. Evlerde ve işyerlerinde bir telefon makinesi olurdu. Ahizeyi kaldırdığınızda karşınıza PTT Memuresi çıkar, konuşmak istediğiniz numarayı söylerdiniz, PTT Santralından bağlanırdınız karşı tarafa. Derin dondurucuyu, buzdolabını nerden buluyorsunuz. Tel dolaplarımız vardı o günlerde, evin en serin köşesinde. Yetiyordu yazın en sıcak günlerinde bile yiyecekleri serin tutmaya o tel dolaplar. Sonra sonra buzdolapları görülmeye başladı piyasada. Evet anarşi vardı, günde ortalama 10 Türk Genci sağ-sol çatışmalarında hayatını kaybediyordu. Ama bizler "Biz" demesini biliyorduk o zamanlar. Bizler paylaşmasını biliyorduk. Bir simidi 3 kişi paylaşıp yemesini biliyorduk, ve inanın bir simit 3 kişiyi doyuruyordu o zamanlar. Simitler mi daha büyüktü, yoksa gözler mi daha toktu o zamanlar bilemiyorum. Ülke olarak ürettiğimiz arpa, buğday, mısır hepimize yetiyordu . Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olduğumuz söylenirdi o zamanlar. İnsanımız bu günkü kadar iddiacı, hırslı değildi. Sanki "Bir lokma, bir Hırka" felsefesi daha çok hakimdi o günlerde. Sanki daha mı mutluyduk o günlerde. Ne olduysa 1980 Askeri Darbesine müteakip oldu. Ki askeri darbenin yapıldığı 12 Eylül 1980 sabahı, ABD Ankara Büyükelçisi Washıngton'a bir teleks çeker. Telekste şunlar yazılıdır. "Bizim Çocuklar işi becerdi.". Onların çocukları apayrı bir yazı konusu, kısmetse onu daha sonra yazarız. Rahmetli Turgut Özal Dünya Bankası'ndan geldi, geçti ülkenin başına başbakan oldu. O güne kadar çokta fazla Dünya'ya açılmamış olan ekonomimizi Dünya'ya açtı Rahmetli Özal. Televizyonlar çoğaldı, renkli televizyonlar yaygınlaştı. 2 divan bir döşek yerini koltuk takımlarına, yatak odası takımlarına bıraktı. Koltuk takımlarını Oğlan Evi alır, yatak odası takımlarını da kız tarafı alırdı o zamanlar. Özal Rahmetli yönümüzü Batıya çevirdi. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu bize hedef gösterdi. Bir çok çalışmayı ve uygulamayı Avrupa Birliği'ne göre ayarladılar. Haliyle cezalar da kuşa döndü, caydırıcılığını kaybetti. Ceza yasasında karşılığı olmayan (KapKaç) gibi suçlar türedi. Rahmetli Özal yüksek enflasyonla Türkiye'yi büyütmeye çalıştı. Türk Halkı'nın gelirleri yerinde sayarken, Dünya'ya açılan Türkiye'de ihtiyaçlar arttı. Tel dolabın yerini buzdolapları, derin dondurucular aldı. Doğru dürüst siyah beyaz televizyonumuz yokken renkli televizyonlar çıktı, genç kızların bir numaralı çeyizi oldu. Çamaşır makineleri, bulaşık makineleri, telefonlar fennileşti. Hal böyle olunca gelirler yerinde sayarken düğün yapacak kız babalarının, oğlan babalarının masrafları arttı. İnsanlar birbiriyle yarışmaya başladı. Koltuk takımı, gümüşlük, mutfak takımı, yatak odası takımı, çamaşır makinesi, renkli televizyon çeyiz takımlarının arasına katıldı. Yazık ki bunların hiç biri Türk Çiftçisinin ürettiği mamullerden değildi. Geçin onu, halkımızın ürettiği tarım ürünleri parasını etmemeye başladı. Pamuk üretiminde geriye gidiş başladı. Yanlış hatırlamıyorsam Çin'den pamuk ithali o dönemde başladı. Oysa Dünyanın en kaliteli pamuğunu biz üretiyorduk. Ben hatırlıyorum o zamanlar ovamızın