Sulara taşınan ağır metallerin bir bölümü suda seyrelmekte, bir bölümü de karbonat, sülfat, sülfür olarak katı bileşik halinde su tabanına çökerek sedimentte birikmektedir. Sedimentte depolanan ağır metaller suda tekrar çözülerek, sudaki ağır metal derişimlerinin daha da artmasına yol açabilmektedir.
Su ve sedimentte ağır metallerin su kütlesi içindeki konsantrasyonları; alıcı ortama giren kirletici miktarına ve kirleticilerin çeşitli şekillerde sudan uzaklaştırılmasına bağlı olarak değişmektedir.
Ağır metaller, balıklar tarafından solunum yoluyla, vücut yüzeyine tutunma veya besin yoluyla alınabilmektedir. Sucul ekosistemlerde ağır metallerin alınması ve organizmada birikimini; ortama giren metal miktarındaki değişiklik, organizmanın durumu ve organizmanın içinde bulunduğu su ortamının fiziksel ve kimyasal özellikleri etkilemektedir. Besin zincirinde biyolojik olarak birikime uğrayan ağır metalleri yüksek düzeyde içeren su ürünlerinin tüketilmesi, insan sağlığı açısından risk oluşturmaktadır.
Ağır metallerin alıcı ortamlardaki konsantrasyonları; deniz dibindeki volkanik hareketler, atmosferik taşınım, nehirler veya erozyon gibi doğal kaynaklardan ve madenciliğin, arıtma ve rafine sistemlerinin hızlı artışı, fosil yakıtların aşırı tüketimi, metal ürünlerinin tarımda kullanımı gibi yapay kaynaklardan oluşmaktadır.
Türkiye’de sucul ekosistemlerin önemli bir bileşeni olan baraj göllerinin sürdürülebilirliği kapsamında su-sedimentin ağır metal seviyelerine ilişkin çalışmalar önemli bir paya sahiptir.
Ankara Üniversitesinden A.Binici 2018 yılında yaptığı derleme çalışmasında, Türkiye’deki baraj göllerinde 2000’li yıllardan sonra su-sedimente ilişkin ağır metallerin tespiti ve kaynaklarının belirlenmesine yönelik araştırmaları mümkün olduğunca bir araya getirmiştir. Türkiye’nin en büyük baraj gölü olan Atatürk Baraj Gölü’nde yürütülen araştırmalarda , su, sediment ve bazı balık türlerinde bazı ağır metal ve eser elementler tespit edilmiştir. Araştırmalar ile Atatürk Baraj Gölü’ndeki tüm eser element düzeyleri genel olarak düşük bulunmuşsa da gelecekte yerel atıklara ve bölgedeki tarım-sanayi faaliyetlerine bağlı olarak potansiyel bir tehlikenin ortaya çıkabileceği, baraj gölünün en azından mevcut durumunun korunmasının önem arz ettiği belirtilmiştir. Demirköprü ve Avşar Baraj Gölleri’nde (Manisa) su ve sediment örneklerinde ağır metal birikimleri tespit edilmiştir. Her iki baraj gölünün de tarımsal sulamada kullanılması nedeniyle, belirli dönemlerde kirlilik araştırmaları yapılmasının halk ve çevre sağlığı açısından önem taşıdığı vurgulanmıştır. Seyhan Baraj Gölü’nde (Adana) yürütülen bir çalışmada, sedimentte mevsimsel olarak ağır metallerin birikimi belirlenmiştir. Geyik Baraj Gölü (Milas) 1988 yılında sulama ve endüstriyel su temini amacıyla Sarıçay üzerinde kurulmuştur. Baraj Gölü’nde yaşayan canlılar ile göl suyu ve sedimentinde ağır metal konsantrasyonları belirlenmiştir. Belirlenen yüksek ağır metal konsantrasyonları, göl çevresindeki insan kaynaklı kontaminasyona işaret etmiş ve ağır metal kirliliğinin düzenli olarak izlenmesi gerektiği bildirilmiştir. Kütahya’da kentleşme ve sanayileşme faaliyetleri nedeni ile oldukça kirli bir tatlı su kaynağına dönüşen Enne ve Porsuk Baraj Gölleri sedimentinde ağır metal konsantrasyonları saptanmıştır. Karasu Nehri üzerinde kurulu Akkaya Baraj Gölü (Niğde) sedimentinde ağır metal kirlenmesi insan kaynaklı faaliyetleri işaret etmektedir. Karacaören-II Baraj Gölü’ndeki (Burdur) su, sediment ve sazan örneklerinde bazı ağır metal birikimleri belirlenmiştir.
Seydisuyu deresi üzerinde yer alan Çatören Barajı’nda (Eskişehir) yapılan bir çalışmada; baraj suyunun arsenik seviyesine göre 3. sınıf, bor seviyesine göre 4. sınıf su kalitesine sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu havzanın jeolojik yapısının, bor madeninin ve tarımsal faaliyetlerin ekosistem üzerinde en etkili kirlilik kaynaklarından olduğu bildirilmiştir. Tarımsal sulama ve taşkın koruma amacıyla kullanılmasının yanı sıra bölgesinde tatlı su balıkçılığı açısından da büyük öneme sahip olan Altınyazı Baraj Gölü’nde (Edirne) yaşayan bazı balık türlerinin farklı dokularında, baraj gölü suyu ve sedimentinde ağır metal birikimleri tespit edilmiştir. Sakarya Nehri üzerinde Gökçekaya Baraj Gölü’ndeki (Ankara) gökkuşağı alabalığı kafes işletmesinde yürütülen bir çalışmada, sediment örneklerinde ağır metaller tespit edilmiştir. Araştırmacılar bu kirlilikte, gölün doğal minerolojik yapısının yanısıra etrafındaki Bakır maden işletmeleri kökenli atık sular nedeniyle insan kaynaklı baskının da önemli risk oluşturduğuna dikkat çekmişlerdir. Artvin’deki Çoruh Nehri üzerinde inşa edilmiş olan Borçka Baraj Gölü’nde, yürütülen çalışma ile doğal ve insan kaynaklı toksik metal kirlenmesinin yersel ve mevsimsel değişimleri belirlenmiştir.
Büyük Menderes Nehri üzerinde bulunan ve tarımsal sulama, enerji üretimi, taşkın koruma amaçlı inşa edilen Adıgüzel Baraj Gölü’nde (Denizli) yapılan bir çalışmada, baraj suyunda bazı ağır metaller tespit edilmiştir.
Türkiye’deki bazı baraj su ve semintlerinde ağır metal seviyelerini tespit etmek amaçlı yapılan çalışmalara baktığımızda; Baraj gölleri su-sedimentine ilişkin yüksek ağır metal düzeylerinde rol oynayan ana kaynaklar, diğer ekosistemler üzerinde de etkili olabilen kirletici kaynaklardan çok farklı gözükmemekte ve önem derecesine göre; kentsel, tarımsal ve endüstriyel faaliyet atık suları ile bölgesel jeolojik özellikler olarak sıralanmaktadır. Havzalarda yapılan madencilik faaliyetleri de su-sedimentte ağır metal artışı ile sonuçlanmaktadır.
Türkiye’de baraj göllerindeki su-sedimentte genelde düşük seviyelerde tespit edilen ağır metal düzeylerinin mevcut durumunun korunmasına yönelik girişimler devam ettirilmelidir. Çevre ve halk sağlığını tehdit eder düzeyde ağır metal içeren baraj gölleri için ise potansiyel kirleticileri esas alan lokal-bölgesel bazda yönetim planları devreye sokulmalıdır.
Türkiye’nin tüm bölgelerindeki baraj göllerinde yapılan bilimsel çalışma sonuçlarına göre, baraj su ve sedimentlerinde az yada çok ağır metal kirliliği mevcuttur. Aydın Söke’de, Sarı çayı üzerine 300 bin nüfusun yaşadığı Kuşadası, Söke, Davutlar, Güzelçamlı içme su ihtiyacını karşılamak üzere baraj yapılmaktadır. Türkiye’deki barajların durumu ortada iken Sarı çayı üzerine yapılmakta olan barajın su aldığı havzada hali hazırda faal linyit kömür işletmesi mevcut olup, bu işletme alanını 5 kat daha fazla büyütecek bir alan kamulaştırıldı. Yine havzada feldspat ocakları, sayıları 500’ün üzerinde olan uranyum kuyuları mevcuttur. Ayrıca Sarı çayı barajının kurulduğu alan Türkiye’nin en büyük uranyum ve toryum yatakları arasında yer alan K.Çavdar ve Demirtepe uranyum ve toryum yataklarının üstüne denk gelmektedir. Tüm bu verilere bakıldığında Sarı çayı barajına su sağlayan/sağlayacak yerüstü ve yeraltı sularının ağır metal, kimyasal madde, radyoaktif maddeler ile kirlenmesinin kaçınılmaz bir sonuç olacağı, ciddi halk sağlığı sorunu yaratacağı çok net bir durumdur. Sarı çayı barajı yapımına karar verilmeden önce barajın yapıldığı havzanın jeolojik özelliklerinin, havza üzerinde kurulu kirlilik oluşturan maden sahalarının varlığının dikkate alınmadığı, önemsenmediği ve gerekli özenin gösterilmediği anlaşılmaktadır. Maalesef aynı tutum Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Aydın Valiliği, Aydın Büyükşehir Belediyesi ve DSİ tarafından hali hazırda baraj yapımı devam ederken havzada ve baraj sularında çok daha fazla kirlilik artışına sebep olacak yeni maden ocak sahaları kamulaştırılırken sessiz ve tepkisiz kalınarak devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 5’ci maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Türk Milletinin her türlü temel hak, hukuk ve ihtiyaçları Devletin güvencesi altındadır. İnsanların en temel ve vazgeçilmez hakkı yaşam hakkıdır. Bir insanın yaşayabilmesi içinde temiz-sağlıklı-ulaşılabilir suya, havaya, gıdaya, toprağa ihtiyacı vardır. Görünen Aydın halkının en temel hak, hukuk ve ihtiyaçları Devletimizin kurumları tarafından yok sayılmakta, Anayasal suç işlenmektedir.