Başlıktaki söylem, ilkin 1946 seçimlerinde, sonrasında da 1950 seçimlerinde kullanıldı Demokrat Parti tarafından. 1946 seçimlerini kaybetti, 1950 seçimlerini kazandı.                                                                       ***               1923 Cumhuriyeti devrimci enerjisini 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren yitirmeye başlamıştı. Bir yandan büyük devrimci dönüşümlere imza atılmıştı, diğer yandan ise emekçi halkın yaşamında hatırı sayılır bir değişiklik yaratılamamıştı. 1940’lı yılların ortalarına gelindiğinde, 2. Dünya savaşının da etkisiyle, kentlerde palazlanmış burjuva sınıfının, kırlarda büyük toprak sahiplerinin egemenliği söz konusuydu artık. Buna karşılık, kentlerde ve kırlarda bunalmış emekçi halkın şikâyetleri yükseliyordu. Ayrıca soğuk savaş rüzgârları esiyordu dünyada ve ülkemizde.                                                                     ***            İşte Demokrat Parti anılan atmosferden yararlanarak demokrasi vaadiyle iktidara geldi. 10 yıllık iktidarına bakıldığında demokrasi ve “milletin çıkarları” ile bir alakasının bulunmadığı açıkça ortadadır. Çünkü, büyük toprak sahipleri ile tüccar, sanayici burjuvazinin temsilcisidir Demokrat Parti. İcraatları bellidir, hatırlayalım.                                                                    ***           Köy Enstitülerini kapattılar, Kore’ye ABD çıkarları için asker gönderdiler, bu bedelin karşılığında ülkemizi NATO’ya üye yaptılar, İmam Hatip okullarını açtılar, tarikatlara yol verdiler, tahkikat komisyonları kurdular, vaatleri olduğu halde işçi sınıfına grev hakkı tanımadılar; velhasıl bağımsızlığa, laikliğe, demokrasiye çokça aykırı davrandılar.                                                                   ***           Peki, AKP neden bu denli güzellemeler yapıyor, Demokrat Parti iktidarına?                                                                          ***          Sebepler açık: Demokrat Parti döneminde laiklik karşıtı akımlar ve dergiler boy atmıştır çünkü. Tarikatlar gün yüzüne çıkmış ve güçlenmeye başlamışlardır. Köy Enstitülerinin yerine İmam Hatip Okulları açılmaya başlanmıştır.  Cumhuriyet Devriminin kazanımları kemirilmeye başlanmıştır yani. Bu icraatları nasıl olumlamaz AKP iktidarı! “Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diyen bir Demokrat Parti var sonuçta karşımızda!                                                                   ***         Açıkça yazalım: Demokrat Parti dönemi demokrasi dönemi filan değil, düpedüz karşı devrim dönemidir. Laiklik karşıtlığının kapıları iyice açılmıştır bu dönemde. Bağımsızlık ülküsü ABD’nin ileri karakolu olmak adına hiçe sayılmıştır. Sol ve komünizm karşıtlığı çılgınlık düzeyinde yükselmiştir. Emekçi halkın durumunda ise hiçbir değişiklik olmamıştır. Demokrasi vaadiyle gelmişler, özellikle iktidarlarının ikinci yarısında demokrasiyi askıya almışlardır.                                                                  ***         Demokrat Partinin demokrasinin iktidarı olduğu konusunda Cumhur İttifakı ile Millet ittifakı sanırım hemfikirler. Adnan Menderes “demokrasi kahramanı” her iki ittifak için de. Farkında mısınız, büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız! Siyasal İslamcılar ülke tarihini tekrar yazma niyetindeler ve CHP bu tarih yazımına, yani tarihin çarpıtılmasına itiraz etmiyor. 1923 Cumhuriyetinin devrimci uygulamaları bile “faşizm” adı altında değersizleştirilmeye çalışılıyor. Milletin bilinçlenmesi adına kurulan Köy Enstitüleri Demokrat Parti tarafından kapatılıyor ve bu Demokrat Parti milletin temsilcisi oluyor! Ülkemiz ABD boyunduruğu altına giriyor ve bunda büyük rolü olan Demokrat Parti milletin sözcüsü oluyor! Yok, öyle yağma!                                                                          ***      Esasen 1945 yıllarında, tek parti döneminde başlayan karşı devrim süreci 1950 Demokrat Parti iktidarı ile aynen devam ettirilmiş ve hızlandırılmıştır. Laiklik ve bağımsızlık aleyhine işleyen bir süreç vardır karşımızda.                                                                          ***      Adnan Menderes “demokrasi kahramanı” ilan edilirse, Demokrat Parti, milleti “tek parti faşizminden” kurtarmış demokrasi havarisi olarak kabullenilirse, bu işin sonu, hilafetin kaldırılmasının kötü olduğu ya da Vahdeddin’in aslında “hain” olmadığı sonucuna kadar evrilir. İktidarın niyeti ve arzusu da budur zaten.                                                                        ***      Bilmiyorum, farkında mısınız?