24.01.1993 tarihinde bir aydınlanma savaşçısını daha kopardılar aramızdan. Uğur Mumcu’yu karanlıktan beslenen, karanlığa hizmet eden eller katlettiler. Ne var ki fikirleri, değerleri, iz bırakan gazeteciliği halen yaşıyor Mumcu’nun.
***
Uğur Mumcu üzerine çokça şey söylenebilir elbette. Söylendi de…
***
Bu yazımda Uğur Mumcu’nun laiklik ve aydınlanma savunuculuğuna değinmek istiyorum ben. Çünkü mesele yakıcı ve günceldir hâlâ. Dahası, Uğur Mumcu anılınca gericilik karşıtlığı ve laiklik hassasiyeti gelir benim aklıma.
***
Uğur Mumcu ödünsüz laiklik savunucusudur. Laikliğin adım adım nasıl kemirildiğini, laiklik karşıtlarının devlete nasıl tırmandığını defalarca yazmış ve vurgulamıştır o. “Laiklik tehlike altında değil” diyenlere inat, tehlikeyi yıllar öncesinden haykırmıştır. “Tarikatlara saygılıyız” söyleminde bulunanlara inat, tarikatların devleti kuşattığını belirtmiştir.
***
Bakın ne diyor bir yazısında: “Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.” Diğer bir yazısında da soruyor Uğur Mumcu, “İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam Enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?”
***
Ülkemiz bugünlere birden gelmemiştir. Şeriatçı kadrolar, tarikatlar zamanla ve adım adım ele geçirmişlerdir devleti. Laikliğin devlet eliyle yok edildiğini vurgulayanlardandır Uğur Mumcu. “Devlet destekli bir karşı devrim süreci yaşıyoruz.” demiştir, 1990 tarihinde yazdığı “Yabancılaşma” başlıklı yazısında.
***
Uğur Mumcu emperyalizm ve egemen sınıflar ile dinci gericilik arasındaki ilişkinin altını hep çizmiştir yazılarında. Özellikle soğuk savaş döneminde, komünizme karşı mücadele altında siyasal İslam’ın önünün nasıl açıldığını, yeşil kuşak projesi ile tarikatların nasıl beslendiğini yazılarında işlemiştir. “Rabıta” adlı kitabı dinci gericiliğin arka planına ışık tutmaktadır mesela. CIA ve Suudi Arabistan’ın bu konudaki rolü kitapta tüm ayrıntılarıyla sergilenmiştir. Sözün özü, tarikatların, cemaatlerin arkasında emperyalizm vardır Mumcu’ya göre.
Peki, Uğur Mumcu’yu ananların, O’nun değerlerine sahip çıkanların laiklik konusunda tâvizsiz ve cesur olması gerekmez mi? Bu konuda yaman bir çelişkiyi yaşamıyor muyuz bugünlerde? Laikliğin ağızlara bile alınmaması düşündürücü değil mi?
***
İktidar partisinden laikliği savunmasını beklemiyoruz tabii ki! Laikliğe ölümüne düşman bir yapı var karşımızda. Emin olun, Uğur Mumcu’ya da öyle.
***
Peki, Millet İttifakı?
***
Tarikatların devlet içinde cirit atmasına, İmam Hatip okullarının her yanı sarmasına karşı ses yükseltilmeden laiklik savunulamaz. Laiklik merkeze alınmadan demokrasi ya da insan hakları mücadelesi verilemez. Uğur Mumcu’ya kulak verelim gene bu konuda: “Demokrasinin, özgür düşüncenin, hoşgörünün ve bilimselliğin tek bir anahtarı var: Laiklik…”
***
Millet İttifakının tüm bileşenleri ne düşünüyor acaba bu konuda? Uğur Mumcu’nun tespitlerine katılıyorlar mı? Laikliğin tehlike altında olduğu kaygısını paylaşıyorlar mı?
***
Uğur Mumcu’yu saygıyla analım. Ancak O’nun cesaretine, laiklik hassasiyetine, siyasal İslamcılarla kan uyuşmazlığına sırt çevirmeden yapalım bunu.
***
Son olarak soralım: Türbana anayasal güvence sağlama girişimi karşısında, yaşıyor olsaydı Uğur Mumcu ne derdi acaba?
***
Cevap köşe yazılarında ve kitaplarında vardır sanırım!