Aydın’da sendikaların, derneklerin ve sivil toplum kuruluşların üyeleri, Tüm Bel Sen kurucusu ve önceki dönem başkanı, Efeler Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Münir Alikoç’un 29 Nisan 2023 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu ani vefatı ile büyük üzüntü yaşadılar. Daha önce bilinen ciddi bir rahatsızlığı olmayan, günlük iş yaşamı içinde sürekli aktif ve dinamik temposu ile bilinen merhum Münir Alikoç, çalışkan-güler yüzlü-yufka yürekli-yardımsever-pırıl pırıl bir arkadaşımızdı. Kendisi hakkında söylenebilecek en doğru söz belki de Evrensel Gazetesi yazarı Özer Akdemir’in paylaştığı “Bir su damlası gibi yaşadı ve düştü toprağa” ifadesidir. Merhum Münir Alikoç’un vefatını duyuran Aydın ili yerel basınında yer alan bir haber bizim bu olaya bir başka açıdan bakmamıza ve yazı konusu yapmamıza sebep oldu. 29 Nisan 2023 tarihli habere göre; “Aydın Efeler Belediyesinde müdürlük görevlerinde bulunan 3 kişi art arda kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Eski Zabıta Müdürü Gönen Sarı (49y) 27 Eylül 2021’de, Yazı İşleri Müdürü Ali Karakoç (53y) 15 Aralık 2021’de ve Kültür Müdürü Münir Ali Koç da (63y) 29 Nisan 2023’de kalp krizi sonucu hayatını kaybetti”.
Aynı iş yerinde, genç-orta yaşlarda üç şube müdürünün aktif çalışma hayatını devam ettirirken kalp krizi geçirerek ani ölümleri gerçekten ilginç, nadir, dikkate değer, sebebinin araştırılması gereken, tesadüfi olmayan üzücü olaylardır.
Bilimde ve tıpta hiçbir şey tesadüfi olmayıp, mutlaka bir açıklaması ve sebebi vardır. Bir kişinin kalp krizi geçirerek ölmesi kişisel, çevresel, genetik sebeplere bağlı olabilmektedir. Genç yaşta geçirilen kalp krizlerinin sebebi genelde konjenital kalp anomalileri olsada, kişinin iş ve özel yaşamında maruz kaldığı ani veya sürekli yoğun orantısız stres durumları da kalp krizi ve ölümlerine sebep olabilmektedir. Stres, her insanın günlük hayatta karşılaştığı olaylara karşı vermiş olduğu en doğal tepkilerden bir tanesidir. Stres, ‘‘bireyin fiziksel ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayret” olarak tanımlanmıştır. Meslekî stres, çalışanların iş dünyasında birtakım sebepler dolayısıyla maruz kaldığı stresi ifade etmektedir. Dengesiz ölçüde bulunan stres, yalnızca çalışan bakımından değil, işveren bakımından da olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Stres, tespit edilip gerekli önlemler alınmadığı takdirde, mücadele edilmesi gereken bir problem olarak karşımıza çıkar. Stresin olması gerekenden fazla olduğu noktada patolojik bir durumun vardığından söz edebiliriz. Stresin yoğunluğu, devamlılığı ve sürekli tekrar ediyor olması halinde, kişi söz konusu stres ile baş edemediğinde veya gerekli destekten yoksun olması halinde, bu durum fiziksel ve psikolojik hastalıklara yol açabilecek olumsuz bir fenomene dönüşebilmektedir. Bu problemler, çalışanlar bakımından en basitinden uykusuzluk, gerginlik, dalgınlık şeklinde olabileceği gibi, çok ciddi sağlık problemlerini de beraberinde getirebilir. Birçok bilimsel çalışma, iş ortamındaki yoğun stresin, sinir hastalıkları, kalp damar rahatsızlığı ve hatta kansere yol açabileceğini vurgulamıştır. Bu sebeple orantısız stresin, işyerinin olağan bir rutini olarak değil, ciddi bir vakıa olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Stresin temelinde yapan en önemli sebep işyerindeki işin gereklilikleri ile çalışanın kapasitenin uyuşmamasıdır. Her insanın gerek zihinsel gerekse psikolojik olarak bir kapasitesi bulunmaktadır. Kapasitemiz işin bize vermiş olduğu sorumluluğu kaldırmadığı takdirde stresle karşı karşıya kalabiliriz.
Çalışanın işyerinde sahip olduğu stres, olması gerekenden fazla olduğu takdirde, yapılan işin verimliliğine son derece olumsuz şekilde etki edecektir.
Bilimsel araştırma sonuçlarına göre; iş ortamlarındaki stresin en büyük etkeni yüzde 60 ile “iş yükünün ağırlığı” gelirken, yüzde 42 ile “çalışanın yönetilme biçimi” ikinci sırada gelmektedir. Burada maaş ve işi kaybetme korkusu, çalışanın yaşadığı stresin en büyük sebepleri olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu durumdan çıkan sonuç, stresin en büyük sebebinin “işverenden ve işin yürütülme biçiminden” kaynaklandığıdır.
Stresin insan vücudu ve psikolojisi üzerinde yarattığı tahribatlar şunlardır;
Boğaz kuruluğu, kasılma, gerginlik, baş ağrısı, hazımsızlık, tik yapma alışkanlığı, uykusuzluk, yüksek tansiyon; Sinirlilik, dürtüsel davranış, karar verme güçlüğü, sigara içme veya alkol kullanımında ani artış; Aşırı endişe, değersizlik hissi, bir konu hakkında aşırı düşünme, unutkanlık, kolayca ürkütülme, hayal kurmak, vb.
İşyeri çalışanları bu semptomları yaşamaya başladığında, bunlarla mücadele etmek için uyku hapı kullanma, kahvaltı yapmadan işe gitme, sigara ve alkol tüketimini arttırma şeklinde kendilerince kısa vadeli ‘‘çözümler’’ bulsalar da, bu çözümlerin uzun vadede bireyler üzerinde çok olumsuz fiziksel ve psikolojik sonuçlar doğuracağının da belirtilmesi gerekir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre, “psikolojik rahatsızlıklar” çalışanların erken emeklilik sebepleri içinde ilk sırada gelen “ortopedik rahatsızlıklardan” sonra en büyük ikinci etkendir.
Bu araştırmalarda aşırı çalışmanın strese bağlı olarak kalp rahatsızlığı riskini arttırdığı; bununla birlikte uykusuzluk, cinsel istikrarsızlık, mide rahatsızlığı, kilo kaybı, baş ağrısı, baş dönmesi, depresyon, gerginlik, kendini yetersiz hissetme gibi birçok tahrip edici sonucu beraberinde getirdiği ifade edilmiştir. En kötüsü ise, bu sonuçların içerisinde ‘‘ani ölüm’’ riskinin de bulunmasıdır.
Avrupa’da bazı ülke mahkemelerinin ve AİHM’nin aldığı kararlara göre
( Dolopoulus v. Greece kararı, Walker v. Northumberland kararı, Sutherland v Hatton kararı, Young v Post Office kararı) işyerlerinde çalışanların yaşadığı stres ve bu strese bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik problemler “meslek hastalığı” olarak kabul edilmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunlarına göre; İşverenin çalışanı koruma ve gözetme yükümlülüğü vardır; İşyerindeki çalışma ortamının stresi tetikleyebilecek bir risk barındırdığı işveren tarafından bilinmesi gerekir; Çalışanın işyerinde uğramış olduğu zararın işveren tarafından ‘‘öngörülebilir’’ olması gerekir. Bu kanunlara göre, işyeri çalışanı ağır iş yükünden dolayı psikolojik anlamda hasar görmesi halinde, bu durum işveren tarafından biliniyorsa veya makul bir işverenin bu hususu öngörmesi gerekiyorsa, işveren ortaya çıkan zarardan sorumlu olacaktır. İş yerinde, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması zorunluluğu, işverenin geniş anlamda çalışanı gözetme borcunun kapsamında yer alan yükümlülüklerden bir tanesidir. Bu bağlamda işveren, çalışanı gözetme borcuna aykırı davrandığı takdirde ortaya çıkan iş kazası ve meslek hastalıklarından dolayı sorumlu tutulabilecektir. İşveren mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hâle getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapmak; işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izlemek, denetlemek ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlamak; risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak; çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önünde bulundurmak; yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayatî ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Diğer yandan “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; çalışanlar da iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür’’. Bu anlamda işverenin çalışanını stresten koruma borcu bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün ihlal edilmesi halinde ise, işverenin sorumluluğu gündeme gelecektir.
İşverenin çalışanını koruma borcuna aykırı davranması halinde çalışanın sahip olduğu birtakım haklar bulunmaktadır. Bunlardan en temeli çalışanın çalışmaktan kaçınma, iş aktini fesih etme haklarıdır.
Stresle mücadelede birçok yöntem bulunmakla birlikte, bunlardan en önemlisi “işyerinde kaliteli bir işyeri kültürü oluşturulması” olduğunun ifade edilmesi gerekir. Zira çalışanların düşüncelerinin dikkate alındığı, çalışanların fikirlerini özgürce ifade edip yanıt alabildikleri iş yerleri, çalışanların aşırı strese sahip olmalarını engelleyecektir. Bunun dışında, çalışılan yerin fiziksel özellikleri ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi de stresle mücadelede önemli bir yere sahiptir. Sonuç olarak işveren, çalışanlarının fiziksel ve ruhsal sağlığını korumak için her türlü tedbiri almak zorundadır.