Ülkemiz çok büyük bir deprem felaketini yaşadı. Tüm yaralılarımıza acil şifalar, vefat eden vatandaşlarımıza da baş sağlığı ve yakınlarına da sabırlar diliyorum. Ülkemizin başı sağ olsun. Acımızı kelimelerle ifade etmek mümkün değil.
Her felaketten sonra felaket tellalları türer, teknik kişi olmamalarına rağmen teşhis ve çözümleri kendilerince hemen üretirler, sorumluları tespit eder, “vurun abalıya” hesabı işe koyulurlar. Bazı TV’lerdeki bu kiralık kalemlere baktığımızda adamlar sanki gazeteci değil hepsi jeofizik mühendisi, inşaat mühendisi, jeolog ve deprem uzmanı gibi yorum yapıyor. Gazetecinin işi tabi ki yorum yapmaktır ama teknik olarak hakim olduğu alanlarda yapmalı, yaptığı yorumları teknik dayanaklara dayandırmalı, eğer yorumları teknik bilgi ve temelden yoksun ise suçsuz, gühahsız insanları hedef tahtasına oturtmamalılar.
Bu sözüm ona gazeteciler müteahhitleri ve imar aflarını günah keçisi yapmış durumdalar. Bir vatandaş olarak soruyorum; yapı yapılacak imar alanlarını kimler belirliyor? Bu imar alanları belirlenirken yapı yapılabilirliğine ilişkin etütler yapılıyor mu? Yoksa hiçbir teknik çalışma yapılmaksızın, imar komisyonlarında yer alan siyasi kişilerin ve bürokratların alacakları rant paylarına göre mi yapı alanları belirleniyor? Ne yazık ki bu şekilde yapıldığı hepimizce bilinmektedir.
Şimdi gelelim yapının yapılması sürecine; kaçak yapılar haricindeki imarlı yapılar belediye meclisince belirlenen ve imar planları yapılmış olan alanlarda yapılır. Müteahhit yapı yapacağı alanını seçer, belediye ye imar durumu için müracaat eder, belediye imar yasa ve yönetmelikleri ile belediye meclisi kararları doğrultusunda kendisine imar durumunu bildirir. Bu bildirimden sonra müteahhit mimari ve statik projelerini ve diğer yardımcı projelerini çizdirip işine koyulur ve projeler bitirilip belediyeye sunulduktan sonra belediyenin tayin ettiği YAPI DENETİM firması devreye girer, temelin hazırlanmasından, beton kalıplarının kurulmasından, demirin bağlanmasından, betonların atılmasından, elektrik ve tesisat projelerinin uygulanmasından yapının yapıldığı alanın zemininin etüdünden iskan ruhsatına kadar olan safhaların tamamını imar personeli ile birlikte denetler ve belediye imar servisini bilgilendirir ve en son safhada da yani iskan ruhsatı safhasında da belediye imar servisinin teknik personelleri dosyayı alarak bizzat yapı alanına giderek inşa edilen yapının imar planlarına, mimari proje ve eklerine uygunluğuna ve imar kanunu ile imar yönetmeliğine, teknik şartnamelere uygun olup olmadığını denetler. Eğer inşa edilen yapı sunulan proje ve teknik şartnamelere, imar yasası ve yönetmeliğine uygun inşa edilmişse iskan ruhsatları tanzim edilerek verilir, şayet uygun değil ise eksiklik ve teknik aksaklıklar giderilmesinden sonra verilir. Aksi taktirde müteahite iskan ruhsatı verilmez.
Evet, işin gerçek boyutu bu şekilde bir sürece tabi iken, müteahhitlerin direk hedef tahtasına oturtulması ne ahlaki nede insanidir. Peki belediyelerin ve yapı denetim şirketlerinin hiç mi suçu yok? Yapı alanlarını belirleyen imar komisyonlarının ve rantçılarının hiç mi suçu yok? O ruhsatların altına imza atan belediye başkanlarının, imar müdürlerinin ve teknik ekibinin hiç mi suçu yok? Aslında bilinçli olarak ağaçlarla uğraşılıp orman göz ardı ediliyor. Asıl sorun sistem sorunudur, bir toplumdaki ahlak sorunudur. Üretilen inşaat malzemelerinin ne kadarı teknik şartnamelere uygundur? Hurda demirden üretilen inşaat demiri ile çürük agreaden üretilen hazır beton, eksik katkı maddeli hazır beton ne denli sağlamdır. Bulunduğumuz coğrafi bölgede bile, Hazır beton üreten bazı firmaların ne denli kötü malzeme kullandıkları bilinmelerine rağmen hala faaliyetlerde bulunmalarının ve onlara göz yumanların hiç mi suçu yok? Yıkılan binalar İMAR BARIŞINDAN yararlanan binalar değil, koca koca rezidanslar, siteler, bloklar yerle bir olmuş, bazı binalar yıkılmadan tamamen yan yatmış bunun müsebbibi müteahhitle birlikte ruhsat verenler ile sözüm ona denetim işini yapanlar değil mi? Neden hiç çevre şehircilik ile belediye sorumlularından, yapı yapılmasına müsait olmayan zeminleri seçen siyasilerden bahsedilmiyor? Müteahhitler günah keçisi yapılarak asıl sebep bürokrasi korunmamalı….
Gelelim imar barışı mevzuuna; akıl sağlığını yitirmiş bazı kiralık kalemlere göre de tek sorumlu imar AFFI yada aflarıdır. Kendinize gelin biraz, sadece muhalefet yapacağız diye imar barışını sebep göstermek sadece cehaletinizi, kaleminizin kiralık olduğunu gösterir. Yıkılan binaların tamamı ruhsatlı normal binalar, siteler ve rezidanslardır. İmar kayıt belgesi alıp yıkılan tek bir bina gösterebilir misiniz? Yazıktır, günahtır. İnsanları hedef haline getirmeyin. Depremde yıkılan binaları sadece imar affına ve müteahhitlere bağlamak insafsızlıktır. Ruhsatı verenler nerde? O binaların yıkılmalarının müteahhit dışı zemin ve benzeri sebeplere bağlı onlarca sebebi olabiliyor, bu sebepleri de deprem uzmanları ve bilim adamları tek tek sayıyor. Sahadaki teknik uzmanların tespitlerine göre de yıkılan binaların yüzde 95’ i 1999 ve 2000 yılları öncesi yapılan binalar, yani yeni binaların yıkılma oranı yaklaşık yüzde 5’tir. Her kim ki insan canına kasdeden ve bu cinayetlere sebebiyet vermiş ise hesabı sorulmalı, ancak tüm sorumlulardan ilk önce o ruhsatlara imza atan belediye ve çevre şehircilik yetkililerinden ve diğer teknik sorumlulardan başlanılmalıdır. Sahte imzalarla ruhsat dağıtan belediye personellerinden başlanılmalı………sayılacak daha binlerce nedenler var………sadece bazı insanları sebep göstererek asıl sorumluları korumayın……tüm sorumlular hesap vermeli…… bu sonuçlar liyakatsızlığın ve siyasi rantçılığın sonuçlarıdır, işe burdan başlanılmalı.