Dünya Bankası’na göre “Yoksulluk, maddi nitelikteki mahrumiyetler nedeniyle kaynaklara ve üretim faktörlerine erişememek ve asgari bir yaşam düzeyini sürdürecek gelirden yoksun olmak halidir”. Çevre sorunları ya doğal kaynakların üretim/tüketim etkinlikleri çerçevesinde aşırı kullanımı, yada ekosistemin giderme kapasitesini aşan miktarlarda atığın doğaya bırakılması sonucu ortaya çıkar. Hava, su kirliliği, toprak bozulması, ormansızlaşma, katı atıklar, sulak alan tahribatı ve enerji kaynaklarının kullanımı çevre kirliliği kapsamındadır. Dünyada yapılan çalışmalar ekonomik kalkınma, çevre ve yoksulluk arasında ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Çevrenin arka planında, politik, sosyo-kültürel ve ekonomik faktörler yer almaktadır. Yoksulluk, gelişmekte olan ülkelerde sadece ekonomik yetersizlik değildir. Yoksulluk olgusu aynı zamanda, doğal çevrenin tahribatı konusunda baskı yaratmakta, toplumsal dinamikleri etkilemekte kültürel ve siyasi yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Dünyanın en fakir insanlarının yüzde 60 kadarı ekolojik olarak zayıf bölgelerde yaşamaktadır. Bu rakam yoksullukla çevresel bozulma arasında güçlü bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Yoksullar doğal çevre tarafından sunulan kaynaklara aşırı bağımlı oldukları için  çevresel bozulma ve yoksulluk birbirini güçlendirmekte, yoksullar çevresel yıkımın hem failleri hem de mağdurları olmaktadır. Düşük gelir, kullanıcıları hayatta kalmak adına daha çok kaynak kullanmaya zorlar ve bu da doğal kaynak merkezini küçültür. Düşük kaynak merkezi ise sunulan hizmetlerin akışını azaltır ve bu da yoksulluğu arttırır.  Kırsal çevresel bozulmanın en önemli nedeni, yakın zamana kadar kaynakları etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanma izni olan yoksulların geleneksel kurumlarının bozulmasıdır. Geleneksel sistemlerin çökmesi, çevresel bozulma ve yoksullaşmaya götüren bir kısır döngüye yol açmaktadır.  Yoksulluk ve çevresel aksaklıkların birlikte olması, köklerinin benzer sebeplere bağlı olmasındandır. Bu süreçte önemli olan insanların sahip olduğu çevresel yetkiler ya da kaynak haklarıdır.  Çevresel yetkiler hem yerel kaynak kullanımını hem de yatırımlarını etkiler. Yoksulluk çevresel yetkileri olumsuz etkiler. Bu da kaynak merkezine erişimi ve ondan faydalanma imkanıyla birlikte dolaylı olarak yoksulluğu etkiler. Yoksulların doğal kaynaklara erişimi ve kontrolünün olmaması, onların siyasi kaynaklara erişiminin eksikliği ve haklarını sınırlı uygulatma gücünün olması ile ilgilidir. Yoksulluk varlık eksikliği ile ilgilidir. Bu varlıklar doğal, insani, fiziksel ve finansal sermayedir. Yoksulluk genellikle fiziksel ve finansal sermaye eksikliği olarak düşünülürse de emek azlığı veya işsizlikte yoksulluğun sebebidir. Ekonomik büyüme anlamında kalkınma, çoğu kez çevre üzerinde daha çok baskı demektir. Ekonomik büyüme veya kişi başı daha yüksek gelir, daha çok üretim ve tüketim demektir ki, bu da daha çok çevresel kaynağın üretim sürecine girdi olarak katılması ve üretim ve tüketimden daha fazla kirlilik oluşması anlamına gelir. Gelişen ülkeler küresel ticari enerjinin 2/3 kadarını tüketmektedir. Günümüzde ticari enerji kaynağının yüzde 90’lık bir kısmı CO2 salınımının en önemli sebebi olan fosil yakıtlardan elde edilmektedir. Dünyada toplam enerji kullanım şekli aynen devam ederse 2030 yılında küresel kişi başına CO2 salınım oranı bugünkü düzeyden yüzde 50 daha fazla olacaktır. Bu ise küresel ısınma anlamına gelmektedir. Yerel hava kirliliği endüstriler, enerji üretimi ve tüketiminden gelen salınımlarla ilgilidir. SO2, NOx ve SPM gibi enerji tüketiminden kaynaklanan birçok salınımı azaltmak hem teknik olarak mümkün hem de ekonomik olarak uygulanabilirdir.  Çevresel problemin şiddeti ölümlerle ölçülecekse, temiz su ve sağlık kurumlarının eksikliği günümüzün en büyük çevresel sorunudur. Dünyada her yıl 3 milyon çocuk ishale bağlı hastalıklardan ölmektedir. Afrika’daki tüm ölümlerin yüzde 62’den fazlası kirli suyla bağlantılıdır. Kirlenmiş su tipik bir yoksulluk bağlantılı çevresel sorundur. Büyük Menderes Nehrinin suladığı alanlar Büyük Menderes Ovası olarak tanımlanır. Bu ovalar tarımsal üretim açısından son derece önemlidir. Pamuk, incir ve zeytin havzada üretilen başlıca tarımsal ürünlerdir. Tarımsal üretimin yanı sıra tekstil ve deri sanayi havzadaki önemli üretim alanlarıdır. Türkiye`nin endüstriyel ve tarımsal anlamda en önemli üretim bölgelerinden olan Büyük Menderes Havzası başta kirlilik olmak üzere su kaynaklarına ilişkin bir çok problemle karşı karşıyadır. Büyük Menderes Nehri şu anda Türkiye’nin en kirli 3’cü nehridir. Su kalitesi tarımsal sulamada kullanılmaması gereken düzey olan 4’cü sınıf su kirliliğidir. Asırlardır pek çok medeniyete beşiklik etmiş olan Büyük Menderes Havzası, bugün taşıdığı kirlilik yükü nedeni ile çoraklaşmakta, çölleşmekte, canlı sağlığını ve varlığını tehdit etmekte, bölge halkının her geçen gün daha fazla ekonomik kayba uğramasına, yoksullaşmasına sebep olmaktadır. Havzada yetişen tarımsal ürünler Büyük Menderes Nehri ile sulama sonucu sağlıklı gıda niteliğini kaybetmekte, en tehlikeli gıdalar arasına girmektedir. Aydın’da nüfus başı en fazla ölümler ve ölüm artışları, insanların genetik yapılarındaki en fazla değişiklikler, kanser dahil olmak üzere kronik hastalıklara en fazla yatkınlık, Büyük Menderes Nehrinde en fazla organik-kimyasal ve biyolojik kirliliğin olduğu bölgelerde yaşayan insanlarda olmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılan çalışmalarda Büyük Menderes Havzasında kuş türlerinin en fazla soyunun tehlike altında olduğu, kuş sayılarının en fazla azaldığı bölge kirlilik etkisinin en fazla görüldüğü Büyük Menderes Nehir deltasında olmaktadır. Doğan Akar tarafından yapılan çalışmada Büyük Menderes Nehir suları ile yapılan sulama işleminin, Büyük Menderes Havzası topraklarında ekonomik-ekolojik-insan sağlığı açısından çevre sorunları yarattığı saptanmış. Yine Adnan Menderes Üniversitesi tarafından 2010 yılında yapılan çalışmada Büyük Menderes Havzası’nda kirlilik ve yoksulluk arasında ilişki olduğu saptanmış. Aydın ili eskiden “dağlarından yağ, ovalarından bal akan bölge” olarak anılırdı. Bugün Aydın ili giderek artan çevre kirliliğine bağlı olarak dağlarından ve ovalarından zehir-kanser-ölüm-fakirlik akan bölge haline gelmiştir. Aydın halkı her geçen yıl yoksullaşmaktadır.  TÜİK’in 2017 yılı yayınlarına göre Aydın’da kişi başına düşen GSYH değeri Türkiye ortalamasının %27 altında olup, Aydın kişi başına düşen GSYH değerinin en yüksek olduğu 38’ci il olmuştur. Oysaki 30 yıl kadar önce Aydın ili ve halkı sahip olduğu GSYH değeri bakımından Türkiye’nin en ileri ilk yirmi ili arasında yer almakta idi. Aydın’da son 30 yılda giderek artan çevre kirliliği, bu çevre kirliliğinin tarım-sanayi-sosyal yaşantı-halk sağlığı üzerine oluşturduğu olumsuz etki nedeni ile Aydın ili ve halkı her geçen gün daha fazla yoksullaşmakta, sağlığını kaybetmektedir. Aydın ilinin kötü kaderini tersine çevirecek tek olay, Büyük Menderes Nehri ve Havzasında kirlilik oluşturan unsurların faaliyetlerine derhal son verilmesinden, halkın doğal kaynaklara ulaşımının önündeki engellerin kaldırılmasından, Aydın kaynaklarının halk için hakça kullanılmasından başkası değildir. Hiç bir gerekçe ve maliyet Büyük Menderes Havzasının yok olmasına duyarsız kalınmasını haklı gösteremez.