Herkesin bir iş rutini var bu hayatta. Kimileri işçidir sabahın beşinde kalkar fabrikaya gider kimileri çiftçidir tarlasındaki hasatı toplamaya gider kimileri esnaftır dükkanını açar kimileri memurdur dosyaların arasında kaybolur kimileri ev hanımıdır -ki aslında bu adlandırmayı pek sevmem insanın gözünde evde hanım hanım oturan bir kadın canlanıyor- oysa işin gerçek yüzü öyle mi? İllaki evde asla bitmeyen işler silsilesiyle mücadele etmenin bir meslek olarak adlandırılması gerekiyorsa bunun adı kesinlikle “ev işçisi” “ev görevlisi” “ev ekonomisti” falan olmalı.
Herhangi bir ücretli işte çalışmayan kadınların yıllardan beri alışılagelmiş sıfatıdır bu ev hanımı.
Pek çoklarının sandığı gibi ev kadınlığı yan gelip yatma yeri değildir. Gelin bunun için kocası ve çocukları olan, çalışmayan bir kadının rutin hayatına göz atalım:
Sabah erkenden kalkar 6.30 gibi, çayı koyar, kahvaltıyı hazırlar. Kocasını ve çocuklarını uyandırır. Kahvaltı hazırlar ve tüm aileyi işe-okula gönderir. Tüm bunlardan sonra asıl mesai başlar onun için. İlk iş kahvaltı masasını toplar, bulaşıkları yıkar. Gün içinde tabi ki tv seyretsin, arkadaşlarıyla telefonda konuşsun vs. Eve çeki düzen verir bir kere. Tozlanmışsa süpürüp siler, çamaşırları yıkar, ütü yapar. En mühimi de akşam yemeğini hazırlar ve beklemeye başlar. Yorucu bir gün geçirmiştir ama ailece akşam yemeğine oturacakları anı bekler bütün gün.
Rutine bağlanan işler hemen her gün tekrarlar. Arada mesela ütülenecekler yoksa ütü yapmaz ama turşu zamanı gelmişse turşu yapar. ekstradan işler-boş zamanlar çıkabilir yani.
Yorucu bir işleri vardır, hepimizin hemen en sevmediğimiz işleri onlar yapar ve emeklerinin karşılığı, ki el emeği çok çok değerlidir, yoktur. Sigortaları yoktur. Kendilerine ait paraları yoktur. Emeklerinin bir ölçü birimi yoktur. Bekledikleri özledikleri ve hak ettikleri takdirden başka bir şey değildir. Eve gelen sinirli asabi tipler ne kadar yorulduklarından, çalıştıklarından yakınır durur akşamları. Ama kimse ona günün nasıl geçti diye sormaz. (İstisnalar kaideyi bozmaz efenim) Kaçımız o kadınlardan birine kaç kere "Eline sağlık bu yemeği senin kadar iyi yapabilen biri yoktur" demiştir, kaçımız evin aksamayan düzeninden sorumlu kişiyi taktirlere boğmuş şımartmıştır?
Hayattaki varlıklarını anne olarak devam ettirirler. Onların birer kadın olduğunu çoğu zaman çoğumuz gözardı ederiz. Bir gün çocukları evlenir gider, kocası emekli olur, büyük bir boşluğun pençesinde bulurlar kendilerini. Ev işleri-koca-çocuklar döngüsünün dışında da varlık gösterebileceklerini o gün gelmeden öğrenmeliler ve bunun için onların sadece anne, sadece eş, sadece ev kadını olmadıkları önce en yakınları tarafından fark edilip kabul görmelidir bir an önce.
Bir de bu ülkede anne olunca işini bırakmak zorunda olan binlerce kadın var maalesef. Kimileriniz bana ne bırakmasaymış diyorsunuz şu an içinizden biliyorum. Maalesef herkes bazıları kadar şanslı olamayabiliyor. Kiminin çocuklarına baktıracak bir bakıcı bulması maliyet olarak çok fazla ya da maliyet var ama güvenebilecekleri kimse yok etrafta, kimileri güveniyor belki ama küçücük çocuklarını bırakmak istemiyor kimileri belki lohusa sendromunu atlatamıyor. Herkesin süreci farklı. Ben bi kadın dünyaya bir çocuk getirdi diye dünya onun etrafında dönsün istemiyorum. Sadece sosyal devletlerdeki gibi hak sahibi olsun anneler, istiyorum.
Zaten bu ülkede şöyle bir gerçek var. Devlet memuru olan kadınları tenzih ediyorum ama özel sektörde çocuklu kadınlar ya da çocuk düşünen kadınlar işverenler için büyük bir külfet olarak görülüyor ve sırf bu sebeplerden kadınlar ya işe alınmıyor ya da alınsa da tüm yasal haklarından(süt izni/doğum izni/doğum parası) vazgeçsinler istiyorlar.
Ayrıca bu ev hanımlarını(!) reklam şirketleri, medya yapımcıları, televizyon kanalı sahipleri neden bu kadar vizyonsuz ve boş görüyor da ona göre gündüz kuşağına saçma sapan magazin, evlilik, ya da kim kimi öldürmüş programlarıyla donatıyor!! Neden herkesin kafasında ev hanımı deyince tüm gün kısır partileri yapıp dedikodu yapan kadınlar canlanıyor? Bu algıyı kim ve neden yaratıyor? Neden hiç bebek bakımıyla ilgili ya da bir çocuğun kaliteli yetiştirilmesiyle ilgili ya da bir kadını hayatın içinde özel hissettiren programlar yapılmıyor? Elbette tv izlememek bir seçenek. Ama neden evde tüm gün mücadele veren bir kadını bir hiç gibi hissettirecek seçenekler sunuluyor. Kaliteli bir toplumun kaliteli bir aile ortamından geçtiğine hepimiz hemfikiriz oysaki.
İnsanlar iş bölümüyle köleliği birbirine karıştırıyor. Elbette eşi tüm gün dışarda plan kadın yükü azaltmak için evin işlerini görecek. Ama bu kimseye sırf dışarda çalışan o diye çayının şekerini karıştırtacak kadar tembel yapma hakkını veremez vermemeli. Ya da sırf baba para kazanıyor diye çocukların tüm sorumluluğu anneye yüklenemez. Sihirli kelimeler belli: Teşekkür ederim, eline sağlık, iyi ki varsın, ya da daha da basiti eşinize nasılsın demek! Çok zor olmamalı!
Herkes yoruluyor bu hayatta evet kolay değil tüm gün dışarıda olup çalışmak. Fakat bilmelisiniz ki evde de çok ciddi bir iş yükü var. Bunu yarışa çevirmek her konusu geçtiğinde ben çok yoruldum deyip kenara çekilmek kimseye bir şey kazandırmaz. Çünkü bu bir yarış değil. Bir kazananı yok olsa da kimseye bir faydası yok. Hayatı paylaşmak sadece yapmamız gereken.
Karşılığında bir kuruş almadan, bir gün bile izin hakkı olmadan çabalayan işe de gitse evdeki mesaisi yeniden başlayan özverili, çalışkan ve fedakar kadınlarımızı yürekten kutluyorum ve önlerinde saygıyla eğiliyorum. Sizler de yapın bunu çok zor değil..
Sevgiyle kalın..