Ben bir incir ağacıyım. İncirlerimin çeşidi sekiz yüzü bulur. Akdeniz ve Marmara bölgelerinde yetişsem de, en çok ve en ballı incirlerim Ege’de illaki Aydın’da yetişir. Aydın’ da yetişen Sarılop, Sultan Selim incirlerim dünyaca ünlüdür. İzmir’in Bardacık ve Bursa’nın Bursa siyahı, Mor güz çeşitlerimde epeyce ünlüdür.
Anavatanım Türkiye’dir Suriye, Filistin ve Hindistan’da yetişirim. Kutsal kitaplarda adımı adıma rastlarsınız. İncil’de benden cennetin bahçesinden bir ağaç olarak bahsedilir. Kur’ an-ı Kerim’de adım cennet meyvesi olarak geçer Musevilerin Fısıh bayramında geleneksel olarak yüzyıllardır incir yenir. Vitamin ve mineral deposuyumdur.
Dünyada incir alanı bakımından Fas’tan sonra ikinciyim. Bu topraklarda 373 bin dekarda yaklaşık 8 milyon ağacım ben. Dünyada üretimde ve ihracatta birinciyim. Geçen yıl ihraç miktarım 71.219 ton olurken 236.691 dolar bu ülke insanına gelir sağladım ben. Bu yıl ihracatımın 75.000 tona ulaşması halinde 300 milyon dolar döviz geliri elde edilebilecekmiş. Seviniyorum…
Seviniyorum da… Yönetenlere de şaşıyorum. Beni üretenlerin, kaygılı hallerini gördükçe üzülüyorum. Nasıl kaygılı olmasınlar ki, mazot, gübre gibi dövizle alınan girdilerdeki fiyat artışlarına yetişemiyorlar. Giderek daha da pahalılaşan hayatlarının getirdiği zorlukları yüzünden kaygılı hallerini anlayabiliyorum. Bunca dövizi tek başıma yurtdışından getirirken başka ürünlere verilen destek priminin yıllardır söz verilmesine rağmen onlara verilmeyişine üzülmemek mümkün mü?
Bir üzüntüm daha var. Beni yetiştirenler eskiden yemeklik adıyla eşe dosta sunmak için ürettiklerinden birazını kendilerine ayırırlardı. Şimdilerde onu yapamıyorlar. Fiyatım iyi olsa bile, yeterli kazanç elde edemediklerinden yemekliklerini de satıyorlar.
Birde Jeotermal tesisleri yüzünden Aydın’lılara öfkeleniyorum. Onları sevmiyorum. Tepemde, yanımda, yöremde kocaman demirler, borular olsun istemiyorum. Onları yerine Zeytinler, çınarlar, Cevizler, Kestaneler, portakallar çiçek açsın. Arılar çiçeklere gelsin, kuşlar dallarına konsun. Bazen nefes almakta zorlanıyorum. Yağmur bulutları gibi içinde ne olduğunu bilmediğim buharlar geçiyor üstümden. Aydın’lılar ise jeotermal’lerin bana zararı olup olmadığını yıllardır tartışıyorlar. Bana sorarsanız jeotermaller kurulmadan önceki havayı isterim. Bacalara ne takacaksanız takın. Jeotermalleri ille de ihtiyacınız varsa, başka yerlerde olduğu genzimi yakmayacak havayı bana verin.
İşte bu nedenlerden dolayı öfkeliyim üzüntülüyüm. Benim Üzüntümü artıran bir başka şeyde halkın alım gücünün düşük olmasından ötürü bu topraklarda yaşayanların beni daha az satın alıyor olması. Oysa ben Şairin dediği gibi “ Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek için” her yaz dallarımı açar onları beklerim.
Aydın’lılar sesimi duyuyor musunuz? Yaşayabilmem için sizin gibi benim de temiz havaya ihtiyacım var. Beni çaresiz koymayın, dertlerime deva bulun.