Enerji, hayatın devamı için gerekli en temel ihtiyaçlardan biridir. Gelişen teknolojiyle birlikte hayatımızda enerji kullanımı artarak devam etmektedir. Ancak enerji kaynaklarının bilinçsiz kullanımı ve hızla tüketimi pek çok çevresel problemi de beraberinde getirmektedir.
Özellikle fosil kaynaklardan enerji elde edinimi ve kullanımı, insan hayatı ve çevre üzerinde önemli olumsuz sonuçlar meydana getirmektedir. Bu olumsuzluklar hava kirliliği, toprak kirliliği, su kirliliği gibi çevre sorunlarına sebep olarak toplum sağlığına karşı büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Enerji üretimi kaynaklı karbon emisyonu ve sera gazı, küresel ısınmanın ve iklim değişiklerinin başlıca sebeplerindendir. Bu değişiklikler pek çok bölgenin sıcaklık değerlerinin değişimine, yoğun sel baskınlarına veya diğer doğa olaylarının beklenmedik şekilde gerçekleşmesine sebep olmaktadır.
Bu olaylarda çevrenin, tarımın, ormanların kısacası doğal hayatın önemli bir şekilde zarar görmesiyle sonuçlanır. Tüm bu nedenlerden dolayı özellikle 21. yüzyılda dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında önemli bir artış yaşanmıştır. Dünya’da 2019 yılında tüketimi yapılan enerji kaynakları içinde fosil enerji kaynaklarının payı yüzde 72.7; yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 27.3’tür. Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde HES yüzde 15.9; RES yüzde 5.9; GES yüzde 2.8; biokütle ve atıklar yüzde 2.2; JES ve diğerleri yüzde 0.4 ile yer almaktadır.
Aydın ilinde toplam ülke elektrik enerjisi kurulu gücünün yüzde 1.39’na tekabül eden 64 elektrik santrali bulunmaktadır. Toplam kurulu gücü 1.553 MW olan bu santraller içerisinde en büyük pay 776 MW ile toplam elektrik kurulu gücünün yaklaşık yüzde 50’ni oluşturan JES’lere aittir. Daha sonra 250 MW gücü ile RES’ler, 138,5 MW gücü ile HES’ler, 18,5 MW gücü ile GES’ler ve 23 MW gücü ile biokütle enerji santralleri gelmektedir. Aydın ilinde yer alan elektrik enerjisi kurulu gücünün yüzde 77,6’sı yenilenebilir enerji kaynaklarına aittir.
Türkiye’de ticari anlamda jeotermal kaynaklardan ilk elektrik üretimi 1984 yılında 15 MW kurulu güce sahip Kızıldere JES’de TEAŞ tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de jeotermal enerji kurulu gücü 2009 yılında 77 MW’a, 2020 yılı sonunda 1.624 MW’ta ulaşmıştır. 2020 yılı sonu itibarı ile Türkiye’de elektrik enerjisi üretim faaliyetinde bulunan toplam 60 JES’in 32’si Aydın ili sınırları içerisinde yer almakta, bu ise 776 MW elektrik enerji kurulu gücüyle Türkiye’de jeotermale dayalı üretilen enerjinin yarısından fazlasına denk gelmektedir. Aydın ili jeotermal kaynaklara bağlı elektrik üretiminde sadece Türkiye’de değil Avrupa kıtasında da birinci sırada yer almaktadır. Tüm Avrupa kıtasında jeotermal kaynaklara bağlı üretilen elektrik enerjisinin yüzde 24’ü Aydın’da üretilmektedir. Aydın’da elektrik enerjisi üretimi yapan 32 JES içinde en büyük olanı 115 MW kurulu güce sahip Efeler JES’dir. Daha sonra 68 MW güce sahip Pamukören JES ve 47 MW güce sahip Galip Hoca Germencik JES gelir.
Aydın’da faaliyet gösteren mevcut santraller 115 MW ile 5,5 MW kapasite arasında büyüklüğe sahiptirler. İl’de yer alan santrallerin yüzde 88’i daha çok 25 MW’den küçük kurulu güce sahiptir. Aydın’da faaliyet gösteren jeotermal kaynaklardan elektrik enerjisi üreten en büyük firmalar yüzde 28 ile Güriş Holding, yüzde 27 ile Kipaş Holding, yüzde 21 ile Çelikler Enerji’dir. Bu üç enerji şirketinin payı yüzde 76’yı bulmaktadır.
JES yatırımları küçük yatırımcıdan ziyade genellikle ulusal veya uluslararası ölçekteki büyük firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir. O nedenle Aydın ve Türkiye’de ki JES’lerin çoğu yabancı ortaklı işletmelerdir. Jeotermal enerjiden elektrik üreten santraller 2015 yılında YEKDEM’den istifade etmeye başlamış olup elde ettiği 1 kilovatsaat elektriği 10,5 cent fiyat ile devlet satın almaktadır. Ayrıca yerli aksam kullanımı içinde ek teşvikler verilmektedir. İlk üretim ve kurulum maliyetinden sonra bakım-onarım ve genel giderler dışında herhangi bir girdiye ihtiyaç duyulmaması, yer altından gelen kaynağın ücretsiz kullanılması da JES’lere olan ilgiyi artırmaktadır. Bunların anlamı JES işletmeciliğinin çok kazançlı bir sektör olduğu, yapılan yatırımın kendini çok kısa sürede amorti ettiğidir.
Jeotermal enerjiden elektrik üretimi ciddi bir planlama, mühendislik kabiliyeti, sondaj ve inşaat imkânı gerektirdiği gibi, ciddi ve tarafsız denetim-kontrolde gerektirmektedir. Yatırım öncesinde doğru planlama yapılmazsa jeotermal enerjiden elektrik üreten santrallerin çevreye zarar verme potansiyelleri yüksektir. Santral kurulacak bölge hakkında derinlemesine bir analiz ve fizibilite çalışması yapılmadığı takdirde, santral kurulduktan sonra ciddi çevre sorunları görülebilmektedir. Özellikle üretim sonrası açığa çıkan kaynağın kullanıldıktan sonra tekrar yeraltına reenjekte edilmesi çok önemlidir. Jeotermal kaynak içerdiği hidrojen sülfür, bor, kükürt, arsenik, nitrit, nitrat, lityum, radon gibi elementlerden dolayı, tarımsal alanlara ciddi zararlar vererek çoraklaşmaya neden olabilir. Reenjeksiyon yapılmaması halinde bu kaynağın tarım arazilerine verilmesi bölgedeki üretimi ve rekolteyi azaltabilir. Ayrıca bu kaynağın geri basım yapılmaması yer altı sularının azalmasına sebep olur. Jeotermal enerji üretimi esnasında kullanım esnasında veya sonrasında oluşan bu atık suların nehirlere, deniz ve göllere verilmesi ise pek çok canlı ve balık çeşidinin ölümüne sebep olmaktadır. Bu olay ise yöredeki balıkçılık ve balıkçılık endüstrisinin azalmasına sebep olabilir.
Yenilenebilir enerji kaynakları fosil yakıtlarla kıyaslandığında çevreye olan olumsuz etkileri yok denecek kadar azdır. Jeotermal enerji de fosil yakıtlarla kıyaslandığında, sera etkisine neden zararlı gaz emisyonları daha az olan yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Tüm bu açıklamalar ve yazılanlar dünyada yapılan jeotermal kaynaklara bağlı enerji üretimi için söylenen işlemlerdir.
Büyük Menderes ve Gediz Havzlalarındaki jeotermal kaynaklar karbonat kaynaklı olduğu için Türkiye’de faaliyet gösteren JES’lerin salınım yaptığı gaz ve akışkanların içeriği dünya örneklerinden çok farklı, kat be kat fazladır.
Türkiye’de faaliyette bulunan JES’lerin hem kurulum hemde faaliyetleri sırasında kanun dışı uygulamalarda bulunmaları, kamu denetiminden muaf tutulmaları nedeniyle ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında Türkiye’deki JES’lerin temiz, çevre dostu, yenilenebilir enerji kaynakları olmadıkları görülmektedir.
Aydın’da faaliyette bulunan 32 JES ile Aydın-Denizli İl sınırında faaliyette bulunan 10 JES’in gaz ve akışkan salınımları sonucu Aydın Ovası bugün Türkiye’de havası, suyu, toprağı ve tarımsal ürünü en kirli bölgelerin başında gelmektedir. Aydın Ovası bugün 42 JES’in bir yılda havaya salınım yaptıkları 200 milyon tondan fazla su buharı, 10 milyon tondan fazla yoğuşmayan gazlara bağlı olarak hava kirliliği, nem, sera gazı artışı ve asit yağmurları baskısı altında nefes alamamaktadır. Aydın Ovasında yer alan su ve topraklar bugün 42 JES’in bir yılda salınım yaptıkları 100 milyon tondan fazla akışkanlara bağlı olarak Türkiye’nin en kirli su ve toprakları haline gelmiştir. Aydın Ovasında yer alan 42 JES faaliyetleri sırasında bir yılda yeraltından 150 milyon tondan fazla yeraltı suyu çekerek kullanmakta Aydın Ovasında yeraltı sularının azalmasına, toprak göçüklerine ve depremlere sebep olmaktadır.
Dünyada yapılan çalışmalara göre jeotermal enerji dünya elektrik ihtiyacının küçük bir bölümünü karşılayabilecek potansiyele sahiptir. 2021 yılı itibarı ile Aydın’da faaliyette bulunan JES’ler Türkiye’de kurulu bulunan enerji gücü ile üretilen toplam elektriğin ancak yüzde 0,78’lik kısmını üretmektedir.
Peki Türkiye enter konnekte sistemine bu kadarcık elektrik üretimi katkısı yapabilmek için niye o zaman Aydın İl’ine bu kadar fazla sayıda JES yapımına ve bu JES’lerin ulusal-uluslararası standartlara uygunsun şekilde üretim yapmalarına izin verilir, Büyük Menderes Havzasında JES’lerin ekonomik-ekolojik-sağlık felaketleri yaratmaları görmezlikten gelinir? Sahi Aydın’daki bu JES’ler kime hizmet etmek için kurulur, kimin para kazanması ve kimin yok edilmesi için faaliyet gösterir?